İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Anneannesi, Babaannesi, Dedesi Ermeni Olanlar Geçmişle Yüzleşiyor

Anneannesi, Babaannesi, Dedesi Ermeni Olanlar Geçmişle Yüzleşiyor

Müslüman Ermeniler anlatıyor
GÖKÇEN B. DİNÇ /

Türk Tarih Kurumu Başkanı Yusuf Halaçoğlu’nun Alevi Kürtler’in Ermeni kökenli olduğuna ve elinde listeler bulunduğuna ilişkin açıklamaları büyük tepki gördü. Ermeni kökenli Müslümanlar ve soyağacında Ermenilik bulunan yurttaşlarımız ise bu yazıda kendi ağızlarından yaşadıklarını anlatıyor… Ancak günümüzde bu tartışma toplumun bir bölümü için endişe ve korku kaynağı. Öyle ki, Yeni Aktüel’e yaşadıklarını anlatanlara göre annelerinin Ermeni olduğunu inkâr edenler de var…

“Kimilerine göre Orta Asya’dan gelen Türk boylarından biriyiz, ama ben böyle olmadığını düşünüyorum. Bir kere ortada hiç kaybolmayan bir dil var ve Ermeniler’le en somut bağ dil bağı. Dil ne komşuluk bağıyla devam eder, ne de onların köyünde yaşamaklaÖrneğin Hemşin kelimesinin kökeninin ‘yeni şenlik’ anlamına geldiği iddiaları uçuk ve zorlama. Hemşince’nin kaybolmasına, çocuklarımın Hemşince’yi bilmemesine çok üzülüyorum.”
Bu sözlerin sahibi, Ermeni kökenleri olduğunu ilk kez söyleyen, Aksaray’daki bürosunda 25 yıldır avukatlık yapan doğma büyüme Hemşinli Kamil Muti. Hemşinliler’in 90’lı yıllardan itibaren araştırmalara konu olan kökenleri konusunda tartışmalar var. İslam Ansiklopedisi’nde Hemşin, “Müslümanlaşmış Ermeniler’in oturduğu Kalopotamos ve Furtuna yüksek vadileri” olarak tarif edilmiş ve “Bugün Hemşinliler Müslümandır ve yalnız Hopalı olanlar Ermenice’yi unutmamışlardır” deniyor. Ancak günümüzde Hemşinliler’in hemen tamamı bu iddiaları reddediyor.
Çünkü maalesef Ermeni kökenli olmak Türkiye’de bir hakaret olarak algılanıyor. Halaçoğlu’nun “dönen” Ermeniler’e dair elinde liste bulunduğuna ilişkin açıklama da bu tavra tuz, biber ekti! Evet, konu Türkiye için bir tabu ve yüzleşmekten hep korkuluyor! “Şimdiye kadar hep başkaları bizim adımıza konuştu. İlk kez bir Hemşinli kendi adına konuşuyor” diyen Kamil Bey ise bu konuları amatör olarak araştırdığını, ancak akademik araştırmaları kabul etmek gerektiğini belirtiyor. “Biz Hemşinliler’in Ermeni kökenli olması, ötekileştirilmemiz anlamına gelmemeli. Halkımız ötekileşmekten korkuyor. Ermeni kökeni hakkında gerçekler ortaya serilmeli ve gerçeğe sahip çıkılmalı. Ama birilerinin bunu başkalaştırmak için kullanmasına izin vermemek lazım” diyen Muti, 500 sene önceki atalarının seçiminin iyi veya kötü olduğunu yargılama hakkı ve yetkisinin olmadığını söylüyor. Hemşinli avukat Kamil Muti’nin aile büyüklerinden yeni öğrendiği bir gerçek ise akademik olarak araştırılması gereken bir husus: “Dedelerim 1914-17 yılları arasında geçici olarak Hopa’dan Ordu’ya göç etmişler. Bu göç belki de Ermeni tehcirinden zarar görmemek için yapılmıştı.”

“Müslümanlaşma sürecinin başlangıcı daha eski”
İddialar çarpıcı, ancak belgeler Ermeniler’in 1915’te o kadar şanslı olmadığını gösteriyor. Ermeniler’in sosyal tarihini araştıran Toplumsal Tarih dergisinin eski editörü ve şimdi Birzamanlar Yayıncılık’ın yayın yönetmeni olan Osman Köker, Ermeniler’in Müslümanlığa geçmelerinin sadece 1915 tehciri sırasında yaşanmadığını, Türkler’in Anadolu’ya girmelerinden itibaren buradaki yerli halkların Müslümanlaşma sürecinin başladığını belirtiyor. Köker, Yusuf Halaçoğlu’nun iddialarını da asılsız buluyor. “Bir köye Ermeniler’i sevk etmek üzere askerler geldiğinde Ermeniler’in “Biz Alevi Kürdüz” diyerek kurtulması mümkün değil. Devletin hangi köyün Ermeni, hangisinin Kürt olduğunu bilmemesi düşünülemez bile. Sevk sırasında Ermeniler’in kitlesel olarak Müslümanlığa geçerek kurtulmuş olması da mümkün değil. Kocaları ya da babaları öldüğü ya da önceden sevk edildiği için sahipsiz kalan kadın ve çocukların Müslümanlaştırılması da, bir istisna değil, o zamanki devlet politikası.” Bu konuda Osmanlı Arşivi’nde çok sayıda belge olduğunu ve bunların bir kısmının Arşiv’in yayınladığı kitaplarda basıldığını belirten Köker’in vurguladığı belgeleri günümüz Türkçesi’yle yandaki sütunlarda okuyabilirsiniz.
1915’teki tehcir sırasında Müslüman olan Ermeniler de ya bir süre sonra Hıristiyanlığa geri dönerek Ermeni kimliğine sahip çıkıyor ya da bu gerçeği hayat boyu adeta kendinden bile gizliyor. Yine de acı hatıralar yavaş yavaş gün ışığına çıkıyor. Örneğin İrfan Palalı’nın anneannesi Fatma’nın tehcir sırasında yaşadıklarını ve onun Ermeni olduğunu öğrendiğinde tepkisini anlattığı “Tehcir Çocukları”, Fethiye Çetin’in anneannesi Seher, yani Heranuş’a dair hatıraları ve akrabalarını anlattığı “Anneannem” kitabı, bu konuda öncü çalışmalardı. Kısa süre önce yayımlanan “Ermeni Kızı Ağçik” kitabında Yusuf Baği de anneannesinin yaşadıklarını cümlelere döküyor ve gizli Ermeniler’e ilişkin yeni iddiaları dile getiriyordu. Filiz Özdem ise “Korku Benim Sahibim” romanında Ermeni dedesi ve onun annesinin hayatını kendi deyimiyle roman kahramanı “Sude’ye ödünç” veriyordu.

“Bir Ermeni Aleviyim dese de, tehcirden kurtulamıyordu”
Anneannesinin Ermeni olduğunu belirten Peri Yayınları’nın sahibi Ahmet Önal da geleneklerinde aidiyet baba üzerinden kabul edildiği için “Kürdüm” diyor ve “Bana Ermeni deseler bunu hakaret kabul etmem. Hatta Ermeniler’i aşağıladıklarında zoruma gider. Ermeniler’in hedef gösterilmesine, korkutulmasına karşıyım” sözleriyle tepkisini dile getiriyor. 15 yıldır yayıncılık yapan Önal Bingöl’ün Kiğı İlçesi’nin bir Ermeni köyü olan Döşlüce (eski adı Sığank) Köyü’nde doğmuş. Anneannesinin kitap sevgisini yandaki sütunlarda tüyler ürperten ayrıntılarla anlatan ve anneannesinin kitap sevgisi sayesinde kitaba yönelen Önal önce iyi bir okur olmuş, sonra da düzeltmen! Alevi Kürt Şaddi Aşireti’nden olan Önal, Halacoğlu’nun Ermeniler’in “Kürt Aleviyim” diyerek kurtuldukları iddialarına ise şöyle cevap veriyor: “Kürt Aleviyim diyerek tabii ki kurtulanlar olmuştur. Örneğin Dersim’in Malazgirt İlçesi’nin Ghıran mıntıkasındaki Garsanlar aşiretinde sağ kalanlar “biz Kürt Aleviyiz” diyerek kurtulmuşlar. Ancak böyle bir genelleme yapılamaz!”
Bu konuda hayli farklı bilgi ve iddia var. Örneğin “Türkiye Nüfus Sayımlarında Azınlıklar” adlı bir çalışması bulunan ve halen “İttihat ve Terakki’nin Etnisite Mühendisliği ve Anadolu’nun Türkleştirilmesi” adlı bir kitap hazırlayan araştırmacı yazar Fuat Dündar, Radikal Gazetesi’nde 7 Eylül’de yayınlanan makalesinde bir Ermeni köyünün ‘Aleviyim’ diyerek tehcirden kurtulmasının mümkün olmadığını dile getirmişti.
“Çok sayıda insan Müslüman olunca, karar iptal edildi!”
Katledilen Hrant Dink’in gelen yayın yönetmeni olduğu Agos gazetesinin yazarlarından, Bakırköy Belediye Başkan Yardımcısı Yervant Özuzun ise Müslüman olup tehcirden kurtulma sürecinin çok kısa sürdüğünü, çünkü çok sayıda Ermeni İslamiyet’i kabul etmeye başlayınca kararın iptal edildiğini belirtiyor ve ekliyor: “O nedenle şu anda Türkiye’deki Ermeniler, sürgün kararının ilk uygulamasında dönmelerin kabul edildiği bölgelerin Ermenileridir. Kayseri, Amasya, Sivas, Tokat, Bitlis, Muş, Elazığ, özellikle de Alevi bölgelerinde. Dönerek kalanların yanında, korunarak kalanlar da olmuştur. Koruyanlar ise daha sonra vatan haini ilan edilmiştir”
1915 tehcirinden kurtulmanın tek yolunun, başlangıçta İslamiyet’i kabul etmekten geçtiğini söyleyen Özuzun, bunun istisnasının çok az olduğuna dikkat çekiyor; iyi bir komşunun o kişiyi veya aileyi koruması, yaşadığı şehirde vazgeçilmez bir usta olması gibi… “Onun dışında 1915’te Anadolu’da İslamiyet’i kabul etmeyen hiçbir Ermeni kalmadı. Sonrasında büyük bir bölümü İslamiyet’i muhafaza etmiş. En azından dışa karşı. İçlerinde kendi geleneklerini sürdürmüşler. Annem de sadece kağıt üzerinde Müslüman olmuş. İnsanların yaşamla ölüm arasında seçim yapmak zorunda kaldığı bir ortamda Müslüman olmaları çok normal.”

Gerçek rakam ne?
Ermeniler’in Müslümanlaştırılma süreciyle ilgili en karanlık noktalardan biriyse kaç kişi oldukları! Nitekim Özuzun da Müslüman Ermeniler’in sayısı hakkında verilen rakamlardaki farklılığa işaret ediyor: “Hangi kuşakta saymayı bırakacağız? 1915’ten geriye, Yeniçeriliğe, daha da öncesine kadar gidilebilir.” II. Mesrob ise “der Spiegel” dergisine verdiği röportajda Türkiye’de 80 bin Hıristiyan, 100 bin de sonradan Müslüman olan Ermeni bulunduğunu savunmuştu. Aslında Hrant Dink’in Radikal gazetesinde yayımlanan Ermeni Sorunu başlıklı yazı dizisindeki şu sözler, aynı topraklarda yaşadığımız insanların acılarını anlamak açısından rakamlardan çok daha anlamlı: “Ölenlerin üzerinden konuşmak bizi doğru dürüst bir çözüme de götürmüyor. Biraz da kalanlar üzerinden konuşalım. Belki de akraba çıkacağız. Kalanların kimler olduğu açığa çıktıkça, eminim o zaman insanlar birbirlerini kolay kolay “Ermeni piçi” ya da “Ermeni dölü” diye aşağılayamayacaklar. Belki herkese bir Ermeni akraba bulamayacağız ama insani öyküler bizi birbirimize daha yakınlaştıracak.”

Yorumlar kapatıldı.