İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

İsrail, Türkiye ve soykırım politikası  The Globe and Mail’den Gerald Caplan’ın analizi

GLOBE AND MAIL:
İSRAİL, TÜRKİYE VE SOYKIRIM POLİTİKASI…
Kanada’da yayımlanan The Globe and Mail gazetesinin 23 Ocak 2009 tarihli internet sayfasında, Gerald Caplan imzasıyla ve yukarıdaki başlık altında yer alan yorumun çevirisi şöyledir:

Başkan Obama, -bu sözleri söylemeyi seviyorum- dünyayı bir anlığına da olsa birleştirdi. Neredeyse. Genel eğilimdeki medya tarafından pek fark edilmiş olmasa da istisnalar arasında, karmaşık Orta Doğu’da birbirine sadık müttefiklerin; Türkiye ile İsrail’in arasının soğuması var.

İlk bakışta bu ittifak aykırı görünebilir, ama aslında iki ülke açısından oldukça stratejik bir anlamı var. İsrail, dünyanın en büyük Müslüman ülkelerinden biriyle sıcak bir işbirliği içinde bulunuyor ve öte yandan bütün önemli endüstriyel askeri tesislerini güçlendiriyor. Örneğin, iki aydan daha kısa bir süre önce Türkiye’nin hava gücünün iyileştirilmesi için İsrailli firmalarla 240 milyon dolarlık bir anlaşma yapıldığının haberi geldi. İsrail’in stratejilerini belirleyen katı, reel politik koşullar çerçevesinde bunun üzerinde uzun uzadıya düşünmek gereksiz.

Buna karşılık, Türkiye askeri, ekonomik ve diplomatik faydalar sağlıyor. Ancak Türkiye, daha soyut olmakla beraber, meseleye aşina olmayanların zor anlayacağı birtakım nedenler yüzünden oldukça önem arz eden bir şey daha elde ediyor. İki ülke arasındaki Faustvari bir pazarlığın gerektirdiği üzere, İsrail’in peş peşe gelen hükümetleri Türk yönetiminin Ermeni azınlığa karşı 1915’te bir soykırım düzenlemekten sorumlu olduğunu kabul etmeyi inatla reddetmiştir. Bu olayda 1.5 milyon Ermeni kadını, erkeği ve çocuğu öldürüldü.

İsrail’in bu tutumunu tesadüfen takınmamış olduğunu açıkça belirtmeliyim. Aksine, yıllar boyunca İsrailliler cesaret verici birkaç istisna dışında, Ermeni soykırımının hatırasını korumaya yönelik girişimlere karşı çalışmışlardır. Bu hususta en iyi referans İsrailli Yair Auron’un 2003 tarihli “İnkârın Sıradanlığı: İsrail ve Ermeni Soykırımı” kitabıdır.

Birçoğu için bu, dünyada yaşanan bunca krizle karşılaştırıldığında, küçük bir kesimi ilgilendiren “tali” bir mesele. Ancak okuyucuların, her Türk hükümetinin şu anda yaklaşık yüz yıldır bir soykırım gerçekleşmiş olduğunu büyük bir hırsla reddetmiş olduğunu anlaması gerekiyor. Yine de konuya nesnel yaklaşan akademisyenlerin büyük çoğunluğu, 20. yüzyılda gerçekleşip BM’nin 1948 Soykırım Sözleşmesinde yer alan tanıma su götürmez biçimde uyan birkaçından (Holokost ve Ruanda) biri olan söz konusu olayın gerçekten bir soykırım olduğunu açıkça kabul ettiler.

Batı dünyasındaki Ermeniler için 94 yıl sonra bile hiçbir şey, bu olayın tanınmasından önemli değil. Diğer yandan Türk yetkililer için, 94 yıl sonra bile hiçbir şey bu olayın tanınmasının önüne geçmek kadar önemli değil. Bu bağlamda, İsrail muhtemelen Türkiye’nin en güçlü müttefiki olmuştur. Ama her şey bir yana Holokost’un hatırasını koruyanlar bile 1915’i tanımıyorsa, başkası neden tanısın?

Ancak İsrail-Türkiye arasındaki pazarlık, İsrail’in ötesine geçiyor. Sadece İsrail değil, diğer ülkelerdeki ve özellikle ABD’deki Yahudi örgütleri de soykırımı inkâr ederek aynı şeyi yapmıştır. ABD’de Holokost’u inkâr etmenin psikolojik olarak ikinci bir “Holokost”a eşdeğer olduğunu ileri sürenler, 1915 gerçeğinin tanınmaması yönünde başkanlara ve Kongreye baskı yapılmasında öncü olmuşlardır.

Soykırımın tanınması çağrısında bulunan yasa tasarıları düzenli olarak Amerikalı Ermeniler ve onların birçok destekçisi tarafından hazırlanmıştır. Yahudi gruplar genellikle muhalefetin başındalar. Bazıları, bu grupların üyelerinin aslında durumun doğru ve yanlış yönlerini çok iyi bildikleri düşüncesinde. Ancak İsrail hükümetinin tüm girişimlerinin arkasındaki zihniyet hepsinden baskın çıkıyor. Kongre’de bu yasa tasarısının geçirilmesi yönündeki girişimler her defasında başarısızlığa uğramıştır; Stephen Harper sayesinde, şimdi Kanada’nın da içinde olduğu Ermeni soykırımını tanıyan ülkeler listesi gittikçe uzuyor olmasına rağmen.

Oldukça nahoş olan İsrail ile Türkiye arasındaki ittifak, İsrail’in Gazze’ye düzenlediği son saldırının birçok kurbanı arasında. İsrailliler önceden tahmin etmiş olsun olmasın, Türk hükümeti lafını hiç esirgemeden bir zamanlar müttefiki olan ülkenin karşısına geçti. Türk Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, İsrail’i “kendi sonunu hazırlayarak, insanlık dışı faaliyetlerde bulunmakla” suçladı ve “Allah’ın masumların haklarını çiğneyenleri er geç cezalandıracağını” söyledi. Erdoğan, İsrail’in Gazze’ye saldırısını “vahşet” ve “insanlığa karşı işlenmiş bir suç” olarak nitelendirdi.

İsrail resmi şekilde –Erdoğan’ın kullandığı- dili “kabul edilemez” olarak niteledi ve İsrail medyası da gerilimi iyice tırmandırdı. Jerusalem Post’da yayımlanan başyazıda şöyle denildi: “Türkiye’nin Kuzey Irak’ta binlerce Kürdü öldürdüğü göz önüne alındığında, Türkiye’nin İsrail’e insan hakları hakkında vaaz verme hakkını kazanmış olduğundan emin değiliz.” İsrail’in Dışişleri Bakanı Yardımcısı daha sivri sözler sarf etti: “Erdoğan Gazze’de bir soykırım yaşandığını söylüyor. O zaman biz de (İsrail) Ermenilerle ilgili olayları soykırım olarak tanıyacağız.” Birdenbire soykırım jeopolitik bir koza dönüşüverdi.

Buradaki salt bencilliğin güdülediği çıkarlar içinde bir galip seçmek kolay değil. Bu hususta Türk köşe yazarı Barçın Yinanç, açıkgöz biçimde şunları yazdı: “Nisan ayı geldiğinde Türk hükümetinin İsrail’in Türk Büyükelçisine, İsrail hükümetini, ABD Kongresindeki Ermeni girişimlerini durdurması için harekete geçirmesi yönünde direktif verdiğini hayal edebiliyorum. Bazı İsraillilerin ise Türk Büyükelçisinden, Kongrede kulis faaliyetleri yapması için gidip Hamas’la konuşmasını istediğini duyar gibiyim.”

Bazı okuyucuların bir olayın, gerçeklere dayanılarak soykırım addedildiği gibi naif bir beklentiye kapıldığını tahmin edebiliyorum. Sizi gidi budalalar. Gerçek dünyada bir olayı, eğer çıkarlarınıza uygunsa “soykırım” diye adlandırırsınız. Eğer çıkarlarınıza uygun değilse, soykırım da değildir.

Şimdi ne olacak? Obama, başkan adayı iken iki defa, Ermenilerin soykırım iddialarını tanıyacağı sözü verdi. Ancak sekiz yıl önce başkan adayı iken George W. Bush’ta aynı şekilde söz vermişti, ta ki seçilene ve Türk/Yahudi lobisiyle karşılaşıncaya kadar. Ermeni kökenli Amerikalılar ve onların destekçileri hâlihazırda Obama’ya bu sözünü yerine getirmesi için baskı yapıyor. İsrail-Türkiye ittifakı ciddi biçimde gergin durumdayken şimdi söz konusu olan öncü Yahudi örgütlerinin pozisyonu. Sonuç her ne olursa olsun, şundan emin olun ki belirleyici faktör soykırım değil, politikadır.

Yorumlar kapatıldı.