Murat Bebiroğlu
Türkiye azınlıklarının Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana daima mezarlıklarla ilgili sorunları olagelmiştir. Özellikle şehir merkezinde kalan ya da terk edilen bölgelerdeki mezarlıklara yetkisi olmadığı halde belediyelerce el konulmuştur. Bu güne kadar da problem tam olarak çözülememiştir. Son vetolu Vakıflar kanunu da maalesef mezarlıklar konusunu dikkate almamış Hazinenin ve Vakıfların elinde bulunan el konulan malların iadesi düzenlenirken, üçüncü şahıslara verilen mallar gibi belediyelerin elerlinde bulunan gayrimenkuller de kapsam dışında bırakılmıştır. Bu nedenle de birçok el konan mezarlık geri alınamamıştır. Diğer taraftan Anadolu’nun pek çok şehrinde mezarlıklara el konmuştur ya da pek çoğu sahipsiz ve bakımsız bırakılmış harabelere dönüşmüştür. Malatya gibi bazı şehir halkı birleşerek mezarlıklarını onardıkları biliniyor. Ancak devlet ve özellikle belediyeler bu konuda hem eşitlik ilkesine hem de kendi kanunlarına uymamakta ve bu mezarlıkların bakımını yüklenmektedir.
LOZAN VE MEZARLIKLAR
Konu Türkiye Cumhuriyetinin kurucu antlaşması olan Lozan Antlaşmasının 42. maddesinde ele alınmıştır:
“Madde 42.- Türk Hükümeti, Müslüman olmayan azınlıkların aile durumlarıyla (statüleriyle, aile hukukuyla) kişisel durumları (statüleri, kişi halleri) konularında, bu sorunların adi geçen azınlığın görenek ve geleneklerine göre çözülmesine elverecek tedbirleri almayı kabul eder.
Bu tedbirler, Türk Hükümeti ile ilgili azınlıklardan her birinin eşit sayıda temsilcilerden kurulu bir özel komisyonlarca düzenlenecektir. Anlaşmazlık çıkarsa Türk Hükümeti ile Milletler Cemiyeti Avrupa hukukçuları arasından birlikte seçecekleri bir hakemi, üst hakem olarak atayacaklardır.
Türk Hükümeti sözü geçen azınlıklara ait kiliselere, havralara, mezarlıklara ve diğer dini kurumlara her türlü korumayı sağlamayı taahhüt eder. Ayni azınlıkların hali hazırda Türkiye’de bulunan vakıflarına dini ve hayır kurumlarına her türlü kolaylık sağlanacak ve izin verilecektir. Ve Türk Hükümeti yeni dini kurum ve hayır kurumu kurulması için, bu nitelikteki öteki özel kurumlara sağlanmış gerekli kolaylıklardan, hiç birini esirgemeyecektir.”
Bilindiği gibi 42. Maddenin ikinci fıkrasındaki ve dolayısıyla birinci fıkradaki haklardan Yahudi Hahambaşı, Ermeni ve Rum Patrikleri gönüllü olarak (!) feragat etmişlerdir. Yahudiler 15 Eylül, Ermeniler 17 Ekim ve Rumlar 27 Kasım 1925 tarihinde bu maddelerden feragat etmişlerdir. Azınlık haklarından cemaat liderlerinin feragat etmesi mümkün değildir. Öncelikle “Azınlık hakları kolektif olarak kullanıldığı halde gruba değil bireyse verilmiştir. Dolayısıyla, bir bireyin hakkından o bireyin mensubu olduğu grubun lideri/temsilcisi feragat edemez.”[1] Uluslar arası bir antlaşmada ise böyle bir durumu düşünmek bile mümkün değildir. Çünkü uluslararası antlaşmaların nasıl değiştirileceği bellidir.
Konumuza dönersek 3. fıkrada mezarlıklara her türlü korumanın sağlanacağı açık ve kesin olarak belirtilmiştir.
“Mezarlıklarla İlgili Diğer Mevzuat[2]
1.- 1930 Yılında yürüdüğe giren 1593 sayılı “Umumi Hıfzıssıhha Kanununun 212 Maddesi:
“Her şehir ve kasaba belediyesi, şehir ve kasabanın haricinde ve meskenlerden kâfi miktar uzakta olmak üzere, şehir ve kasabanın nüfusuna ve senelik vefiyatı umumiyesine nispetle, lazım gelen bir veya müteaddit mezarlık mahalli tesisine mecburdur.”
2.- 1580 Sayılı “Belediyeler Kanununun 15/5 Hükmü (3 Nisan 1930):
“Ölenleri muayene etmek ve gömülmesine ruhsat vermek ve belediyelerce gösterilen mezarlıklardan başka yerlere ölü gömdürmemek” belediyenin görevleri arasındadır.
3.- Aynı Kanunun 160. Maddesi:
“Metruk ve kimsesiz mezarlıklarla vakfa ait olan umumi mezarlıklar, bilumum hukuk ve vecaibi ile belediyelere devrolunmuştur. Bu kanunun neşrinden sonra belediyelere devir alıncaya kadar satılması memnudur.”
4.- 09.08.1931 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan “Mezarlıklar Hakkında Tüzük’ün
- Maddesi
“Belediyeye devrolunan mezarlıklar iki kısımdır:
- a) Vakfa ait tapulu, tapusuz umumi mezarlıklardır ki bütün hukuk ve vecaibi ile belediyelere intikal etmiştir.
Metruk ve kimsesiz mezarlıklar. Bu mezarlıklar dahi belediyeye intikal etmiştir.
2.- Maddesi
“Belediyeye devrolunmayan fakat murakabesi ve ölü gömülmesi için ruhsat verilmesi belediyeye ait olan mezarlıklar üç kısımdır:
- a) Tapu ve tasarruf olunan mezarlıklar.
- b) Şahıslara ve ailelere ait hususi vakıf mezarlıklar.
- c) Cami Harimindeki Mezarlıklar.
5.- 13 Haziran 1994 tarihinde yürürlüğe giren 3998 Sayılı “Mezarlıkların Korunması Hakkında Kanun” un
- Maddesi
Mülkiyet – Devlet Mezarlığı, Vakıflar Genel Müdürlüğü yönetimindeki tarihi mezarlıklar ile şehitlikler ve cemaatlere ait özel statüsü bulunan mezarlıklar hariç, umumi mezarlıkların mülkiyeti belediye bulunan yerlerde belediyelere, köylerde köy tüzel kişiliğine aittir. Bu yerler satılamaz ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği ile iktisap edilemez.
Madde 2
Korunma – Mezarlıklar ve Şehitlikler ile mezarlar bozulamaz, tahrip edilemez ve kirletilemez. Bu yerler imar mevzuatı ile veya başka herhangi bir şekilde park, bahçe, meydan, otopark, çocuk parkı, yeşil alan gibi sahalar olarak ayrılamaz ve asli gayesi dışında kullanılamaz. Yol geçme zorunluluğu bulunduğu İçişler Bakanlığınca kabul edilen mezarlıklar veya bölümler bu hükmün dışındadır.
Bu hükümler, cemaat mezarlıklarının belediyeler tarafından iktisabına yeterli olmadığı halde kadastro postaları tarafından aksi yönde yorumlanmış ve belediyeler lehine tescile gidilmiş ise de Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin 10.04.1962 tarih, 2775 E.3567 K. Sayılı hükmü bu uygulamayı engellemiştir.[3]
Yargıtay kararının önemli bölümlerine bakarsak “Lozan Muahedenamesinin 42. maddesinin üçüncü fıkrasında ‘Türkiye Hükümeti ekalliyetlere ait kiliselere, havralara, mezarlıklara ve sair müessesatı diniyeye her türlü himayeyi bahş eylemeyi taahhüt eder, denmektedir’. Davalı kiliselerin temsil ettikleri ekalliyetlerin müesseseleri işbu maddede derpiş edilen bir kısım haklardan feragat etmişler ise de bu feragat aile hukuku ile ahkâmı şahsiye hakkında hususi hükümler konulmasına dair salahiyetlere münhasırdır.
Belediyeler Kanununun 160. maddesi ise metruk ve kimsesiz mezarlıklarla vakfa ait umumi mezarlıklar belediyelere devredilmiştir. Nizalı gayrimenkul halen davacı kiliseler tarafından mezarlık olarak kullanılmakta olduğuna göre 160. maddede derpiş edilen metruk ve kimsesiz mezarlıklardan sayılmaz. Vakfa ait umumi mezarlıklardan da değildir. 4.7.1931 günü kararname ile tasdik edilen Belediye Mezarlıklar Nizamnamesinin 1. maddesinde, vakfa ait tapulu ve tapusuz umumi mezarlıkların belediyeye intikal ettiği kabul edilmiştir. Müteakip maddelerin mütalaasından dahi tasarrufu esasen Vakıflar idaresine ait umumi mezarlıkların belediyeye intikal ettiği tezahür eylemektedir. Nizalı mezarlık, aynı nizamnamenin 2. maddesiyle belediyeye devrolunmayan ve yalnız ölü gömülmesi için ruhsat verilmesi belediyeye ait mezarlıklar meyanına dahildir. Mevcudiyeti tanınmış ve gayrimenkul tasarrufuna ehil olan davacı kiliselerin 200 seneye mütecaviz zamandan beri etrafı duvarla çevrili mezarlığa gerek belediye Kanunu ve gerekse Mezarlıklar Nizamnamesi uyarınca belediyeye devrolunan mezarlıklardan addetmeye imkân bulunmamaktadır. Aksine olarak nizamnamesinin 2. maddesiyle devirden istisna edilen mezarlıklar cümlesindendir.”[4]
6.- 1961 yılında yürürlüğe giren 221 Sayılı “ Amme Hükmi Şahısları veya Müesseseleri Tarafından Fiilen Amme Hizmetlerine Tahsis Edilmiş Gayrimenkuller Kanun, belediyeleri yeniden harekete geçirmiştir.[5] Bu kanunun 1. Maddesi şöyledir:
Madde 1.- 6830 Sayılı İstimlak Kanunu’nun yürürlüğe girdiği tarihe kadar, kamulaştırma işlerine dayanmaksızın, kamulaştırma kanunlarının göz önünde tuttuğu maksatlara fiilen tahsis edilmiş olan gayrimenkuller, ilgili amme hükmi şahsı veya müessesesi adına tahsis tarihinde kamulaştırılmış sayılır.
Belediyeler bu kanuna dayanarak mahkemelerden bu cemaat mezarlıklarının kendi adlarına tesciline karar istemişler, hasımsız olarak açılan bu davalarda mahkemeler talep doğrultusunda, duruşma yapmaksızın karar vermişlerdir. Bu kararlar Yargıtay tarafından da onanmıştır. Bu işlemlerde görülecektir ki, gayrimenkul malikinin menfaatlerini yeterli şekilde koruma imkanı tanınmamıştır. Ayrıca kanun tarihi itibariyle de Anayasaya aykırılığı iddiası mümkün bulunmamaktadır.
1994 tarih ve 3998 Sayılı “Mezarlıkların Korunması Hakkında Kanun önemli hükümler getirmiştir. Bu kanun yukarıda zikredilen 1. ve 2. maddelerde özellikle önem taşıyan ifade ‘cemaatlere ait özel statüsü bulunan mezarlıklar hariç tutularak umumi mezarlıkların belediyeye ait olduğu belirtilmiştir.
(… ) Ancak Yargıtay, bu kanunun uygulamasında isteksiz davranmaktadır.”
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu
Kişinin hatırasına hakaret
MADDE 130 – (1) Bir kimsenin öldükten sonra hatırasına en az üç kişiyle ihtilat ederek hakaret eden kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. Ceza, hakaretin alenen işlenmesi halinde, altıda biri oranında artırılır.
(2) Bir ölünün kısmen veya tamamen ceset veya kemiklerini alan veya ceset veya kemikler hakkında tahkir edici fiillerde bulunan kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
İbadethanelere ve mezarlıklara zarar verme
MADDE 153 – (1) İbadethanelere, bunların eklentilerine, buralardaki eşyaya, mezarlara, bunların üzerindeki yapılara, mezarlıklardaki tesislere, mezarlıkların korunmasına yönelik olarak yapılan yapılara yıkmak, bozmak veya kırmak suretiyle zarar veren kişi, bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Birinci fıkrada belirtilen yerleri ve yapıları kirleten kişi, üç aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.
(3) Birinci ve ikinci fıkralardaki fiillerin, ilgili dini inanışı benimseyen toplum kesimini tahkir maksadıyla işlenmesi halinde, verilecek ceza üçte biri oranında artırılır.
[1] Türk Dış Politikası Cilt 1- Baskın Oran- İletişim Yayınları 202 – sayfa 231
[2] Son Yasal Düzenlemelere göre Cemaat Vakıfları- Av. Yuda Reyna /Av. Ester Moreno Zonana -Gözlem Gazetecilik Basın ve Yayın A.Ş. 2003
[3] A.g.e Sayfa 160
[4] A.g.e. 161
[5] A.g.e 162-163
İlk yorum yapan siz olun