İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Polisteki kavga

Aslı Aydıntaşbaş

Hrant Dink cinayetinin ardından çorap söküğü gibi gelen bilgiler, buluğ çağına girmiş üç beş lümpenin saldırganlığının çok daha ötesinde bir sorunlar yumağını gözler önüne serdi.
Cinayetin alt unsurları arasında Trabzon’daki “milis” örgütlenmesi, varlığı inkar edilemeyecek bir çete ve internet üzerinden sistematik bir biçimde yayınlanan saldırgan bir ırkçılık (milliyetçilik demiyorum) var.
Bunların neden olduğu cinayetin en önemli sonucu da, beklenmedik bir biçimde “polis içi hesaplaşma”yı tetiklemiş olması.
Dink cinayeti sonrası başlayan polisteki hesaplaşma, önümüzdeki dönemde sık sık göreceğimiz türden bir kavga. Emniyet teşkilatı bugünlerde ikiye ayrılmış durumda: Hrant Dink cinayetinde İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah’ı ve Emniyet İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek’i sorumlu tutanlar.
Dink cinayetinde azmettirici “Büyük Abi” Erhan Tuncel’in polis muhbiri olduğunun kesinlik kazanmasıyla, soru işaretleri Tuncel’in “devşirilmesi” kararını veren İstihbarat Daire Başkanı Akyürek üzerinde yoğunlaştı. Tabii ki polisin şüpheli bir grup içinde muhbir bulundurması kadar normal bir şey yok. Ancak o muhbirin bizzat çetenin oluşumuna katkıda bulunması, McDonald’s bombalanması gibi adli vakalara karışmış olmasına karşın hakkında işlem yapılmaması, Yasin Hayal’e Hrant Dink’in fotoğraflarını sağlayarak cinayete teşvik etmesi, muhbirlik mekanizmasını fazlasıyla aşıyor. Üstelik Erhan Tuncel Trabzon polisine 17 kez Dink’in öldürüleceği ihbarında bulunuyor, ancak bunlardan yalnızca birinde Trabzon Emniyeti İstanbul’u resmi olarak bilgilendiriyor. O da yanlış isim (Ogün Samast değil Yasin Hayal) ve yanlış adres (Gaziosmanpaşa’da Hayal’in erkek kardeşi Osman Hayal’in olmayan fırını) olmak kaydıyla.
Asıl sıkıntı, Trabzon’daki emniyet teşkilatında gibi gözükse de, İstanbul da suçsuz sayılmaz. İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah’ın olaydaki en büyük ihmali, Trabzon’dan gelen istihbarat yarım yamalak olsa da, sürekli tehdit aldığı bilinen Hrant Dink’e koruma vermemiş olması. Koruma vermek bir yana, Dink vilayete çağrılıp adeta tehdit ediliyor!
Akyürek’in muhbir operasyonundaki başarısızlık ve Cerrah’ın İstanbul’un asayiş sorunlarıyla mücadele etmekte zorlandığı düşünülürse, her geçen gün Başbakan Tayyip Erdoğan’ın neden bu iki emniyet müdürü konusunda bir şey yapmadığı merak ediliyor. Nasıl oluyor da her ikisi de kilit pozisyonlarda kalmaya devam ediyor?
Sanırız bu sorunun cevabı, yaklaşan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde. Hükümet, Çankaya’ya giden kritik süreçte “dengeleri sarsmak” istemiyor. Hükümet açısından, Şemdinli olayları sonrasında İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu’nun teklifiyle İstihbarat Daire Başkanlığı’na getirilen Ramazan Akyürek’i görevden almak, hem Şemdinli’de hata yapıldığını kabul etmek, hem de polis içinde etkin olan çevreleri küstürmek demek. Çankaya seçimleri öncesi bu adımı atmak siyaseten zor.
Peki Cerrah? Asayiş konusunda başarılı olamamasına karşın Cerrah’ı İstanbul’da tutan da tam tersi bir denge. “Devletin adamı” kimliğiyle tanınan Cerrah’ı görevden almak demek, cemaat bağlantısı olanlar ve olmayanlar arasında hassas bir dengede duran emniyet teşkilatının en önemli kalelerinden birini sarsmak, bürokratik dengeleri yerle bir etmek demek. Bu da zor.
Dink cinayeti emniyet teşkilatı içinde umulmadık bir kavgayı tetikledi. Hem de garip bir zamanlamayla…

Yorumlar kapatıldı.