İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

“Irkçı, Ayrımcı Yorumları Yayınlamayın”

 
Prof. Dr. Tarhanlı: “Irkçılık ifade özgürlüğü kapsamında değil. Gazeteciler ırkçı, ayrımcı ifadelerin yayınını engellemeli. Aksi suça destek olmak. Bilgilenmeli, eğitim, hukuki yardım almalı, politika belirlemeliler. Meslek örgütleri de müdahil olmalı.”

——————————————————————————–
BİA Haber Merkezi
29/01/2007 Tolga KORKUT
——————————————————————————–
BİA (İstanbul) – Prof. Dr. Turgut Tarhanlı, yayıncıları, gazetecileri, gazetelerde, İnternet sitelerinde ırkçı, ayrımcı ve nefret söylemi (hate speech) içeren mesajları, okur yorumlarını yayınlamamaları için uyardı.

Gazetecinin Temel Görevleri ve İlkeleri

Gazeteci, başta barış, demokrasi ve insan hakları olmak üzere, insanlığın evrensel değerlerini, çok sesliliği, farklılıklara saygıyı savunur. Milliyet, ırk, etnisite, cinsiyet, dil, din, sınıf ve felsefi inanç ayrımcılığı yapmadan tüm ulusların, tüm halkların ve tüm bireylerin haklarını ve saygınlığını tanır. İnsanlar, topluluklar ve uluslar arasında nefreti, düşmanlığı körükleyici yayından kaçınır. Bir ulusun, bir topluluğun ve bireylerin kültürel değerlerini ve inançlarını (veya inançsızlığını) doğrudan saldırı konusu yapamaz. Gazeteci, her türden şiddeti haklı gösterici, özendirici ve kışkırtan yayın yapamaz.

Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi – Bölüm E, madde 3

Hrant Dink’in öldürülmesinin ardından yaygın medyanın İnternet sitelerinde Hrant Dink’e, öldürülmesine dair eylemlere, dava sürecine ilişkin haberlerin çoğunun altında bu tür okur yorumları yer aldı.

Bunların en hafiflerinden(!) biri, “Hepimiz Ermeni’yiz” sloganına dair okur yorumlarından: “Kendine Türk’üm diyemeyen defolsun gitsin bu ülkeden!”

Tarhanlı: Nefret söylemi ifade özgürlüğü kapsamında değildir

bianet’in görüştüğü Tarhanlı, sorunun yine bir ifade özgürlüğü sorunu olduğunu saptıyor ve “nefret söylemi”, ırkçılık, ayrımcılık öğelerinin ayırt ediciliğine işaret ediyor:

“İfade özgürlüğü kapsamında, ırkçı ve ayrımcı bir nefreti vurgulayan ifadeler, korumayı gerektirmez. Çünkü başkalarının haklarıyla ilgilidir. Başkalarının haklarının gözardı edilmesiyle ilgilidir.”

“Ulusal, ırksal ya da dinsel nefretin, ayrımcılık, düşmanlık ya da şiddete kışkırtma biçimini alacak şekilde savunulması, yasalarca yasaklanır.”

BM Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi – Türkiye bu sözleşmeyi 2003’te onayladı.

Ardından Türkiye’nin 2002’de onayladığı, Birleşmiş Milletler (BM) Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi’ndeki 20. maddeyi anımsatıyor: “Ulusal, ırksal ya da dinsel nefretin, ayrımcılık, düşmanlık ya da şiddete kışkırtma biçimini alacak şekilde savunulması, yasalarca yasaklanır.”

Bu madde, aynı zamanda savaş propagandasını da yasaklıyor. Sözleşme’nin 19. maddesi ifade özgürlüğünü tanımlıyor. “20. madde bunun hemen ardından gelir; yani ifade özgürlüğünün sınırlanmasını tanımlar” diyor Tarhanlı ve gazetecileri uyarıyor:

“Bu anlama gelen ifadeler, ifade özgürlüğü kapsamında değildir. İfade özgürlüğünün sınırlanmasına imkan verecek beyanların yer alması engellenebilir.”

“Nefret söylemini engellemeyen gazeteci de suç işler”

Tarhanlı, nefret söyleminin sadece insan hakları bakımından değil, basın hukukunun mesleki ilkeleri bakımından da engellenmesi gerektiğine dikkat çekiyor:

Yayıncı, gazeteci, bunu engellenmezse, o gazete de bu yasaklanması gereken suç olan eylemlere destek vermek, yardımcı olmak anlamında rol oynamış sayılır. Suç oluşturan eyleme yardımcı ve destekçi olmaması gerek.”

“Uluslararası suç karakteri var”

“Bu Sözleşmede, ‘ırk ayrımcılığı’ terimi, siyasî, ekonomik, sosyal, kültürel veya toplumsal yaşamın herhangi bir alanında, insan hakları ve temel özgürlüklerin tanınmasını, uygulanmasını, bu hak ve özgürlüklerden yararlanılmasını ortadan kaldırmak veya zayıflatmak amacına ya da etkisine yönelik, ırk, renk, soy ya da ulusal veya etnik kökene dayalı her türlü ayrım, dışlama, kısıtlama ya da tercih anlamındadır.”

Taraf Devletler bir ırkın veya belli bir renge veya etnik kökene mensup bir grubun üstünlüğü fikirlerine ya da teorilerine dayanan ya da her ne şekilde olursa olsun ırkçı nefreti ve ayrımcılığı haklı çıkarmaya ya da yüceltmeye çalışan tüm propaganda ve tüm örgütleri kınarlar ve bu tür ayrımcılık faaliyetleri ile ayrımcılığı teşviki ortadan kaldırmaya yönelik acil ve olumlu önlemler almayı üstlenirler ve bu amaçla İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nde yer alan ilkelere ve bu Sözleşme’nin 5 inci maddesinde açıkça sıralanan haklara saygı göstermek kaydıyla, diğer önlemler arasında,

Irkçı üstünlüğe ya da nefrete dayalı tüm fikirlerin yayılmasını, ırk ayrımcılığını teşviki, herhangi bir ırka ya da başka bir renk ya da etnik kökene mensup bir gruba yönelik şiddet eylemlerini ya da bu tür eylemleri teşviki ve ayrıca ırkçı eylemleri finanse etmek dahil bu eylemlere her türlü yardım sağlamayı yasayla cezalandırılacak suç olarak ilan edeceklerdir.
Irk ayrımcılığını destekleyen ya da bu tür ayrımcılığa teşvik eden tüm örgütleri ve ayrıca örgütlü ve diğer tüm propaganda faaliyetlerini yasa dışı ilan edecek ve yasaklayacaklar ve bu tür örgütlere ya da faaliyetlere katılımı yasayla cezalandırılacak bir suç olarak ilan edeceklerdir.
Yerel veya ulusal kamu kurum ve yetkililerinin ırk ayrımcılığını desteklemesine ya da ırk ayrımcılığına teşvik etmesine izin vermeyeceklerdir.
BM Her Türlü Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılmasına İlişkin Uluslararası Sözleşme – Türkiye bu sözleşmeyi 2002’de onayladı ve yürürlüğe koydu.

Bir örnek olarak da “Kendine Türk’üm diyemeyen defolsun gitsin bu ülkeden” sözünü analiz ediyor:

“Kimsenin kimseyi, ülkenin vatandaşını defolmaya davet etmesi düşünülemez. Bu ifadede şiddet var. Buna dair hukuken savunulabilecek bir tezi olduğunu düşünenler varsa, bundan 20 yıl önce Bulgaristan’ın ülkedeki Türk azınlığı ‘zulme maruz bırakma’ politikasından farklı olmadığını bilmeliler. Bu asimilasyon ya da bir kimliği toplumun parçası olmaktan koparma tavrıdır. Ve uluslararası suç karakteri vardır.”

Gazeteci nefret söylemini nasıl ayırt edecek?

Tarhanlı, gazetecilerin, yayıncıların doğrudan gerçekleşen nefret söylemini ayırt edebilmesi için “Her bir vaka bakımından değişir” dedikten sonra, birkaç ipucu öneriyor:

* İfadede ırk üstünlüğü savunuluyor mu, yüceltilen etnik, dinsel değerlerin ya da kendi dilinizin diğerleri karşısında üstünlüğü savunuluyor mu? Eğer yanıt evetse, bu ırkçılıktır.

* Diğerlerini bu bağlamda aşağılamak, daha alt düzeyde korunması gereken çevreler olduğunu söylemek, küçümsemek de bu kapsamdadır.

* Sırf kimliği nedeniyle aşağılamak, alay etmek, karikatürize etmek, ırkçılıktır.

Ancak, nefret söyleminin, ırkçılığın ve ayrımcılığın daha çok dolaylı yoldan gerçekleştiğine de dikkat çekiyor Tarhanlı.

“İfadenin kendisi doğrudan ayrımcı bir ifade olmayabilir, ama uygulamada bir ayrımcılık sonucu doğurabilecek tavır içinde olabilirsiniz. Medyada gerçekleşen özellikle böyle. Üstelik bunu yapan sadece tüzel kişiler değil, bireyler de olabilir.”

Gazeteci ne yapmalı?

“Gazetecilerin etnik olarak bölücü habercilikle ilgili daha keskin ve net bir yaklaşım geliştirmeye ihtiyacı var. Bu, devlete medyayı sansürleme ve yasaklama yolunda daha fazla güç vererek yapılamaz. İnsanların etnisitelerini onları onlar yapan şeyin bir parçası olarak gören gazeteciliği öne çıkararak, aynı etnisiteden olan insanların arasında büyük farklar olduğunu gösteren ve ihtilafları körükleyen etnik mitleri soruşturan (dolayısıyla da genellikle dağıtan) bir gazetecilikle yapılabilir. Etnisite ve kimlik üzerine daha az yerine daha çok yazar ve yayın yaparsak, anlayışa da daha çok katkıda bulunabiliriz.”

İnsan Hakları Haberciliği El Kitabı – Uluslararası Gazeteciler Federasyonu (FIJ)

Yaygın medyanın İnternet sitelerine, “haber portal”larına her gün binlerce okur yorumu geliyor. Bunlar da genellikle sayısı onu aşmayan editörlerin ya da moderatörlerin denetiminden geçtikten sonra yayınlanıyor.

Ancak, Tarhanlı bu durumda “istihdam azlığı”nın bir gerekçe olamayacağını vurguluyor:

“Yayınların bu sorumluluğu gerçekleştirebilecek donanıma sahip olması gerek. Türkiye’nin yaygın medyası, üç beş kişi daha fazla istihdam etme konusunda herhalde ekonomik, mali mazeretler ileri süremez.”

Sorun daha çok bir gazetecilik sorumluluğu ve yayın politikası sorunu. Tarhanlı, bu anlamda özenli, dikkatli olmak isteyen gazetecilere, yayıncılara ve meslek örgütlerine şunları öneriyor:

Bilgilenmek; ırkçılığa karşı standartları bilmek: “Bilgi önemli. Gazeteciler ırkçılık, ayrımcılık, nefret söylemi konusunda standartları bilmeli” diyen Tarhanlı, bunun için Avrupa Konseyi’nin Irkçılık ve Hoşgörüsüzlüğü Takip Eden Komisyon’unun (ECRI), Avrupa Birliği’nin İzleme Merkezi’nin (EUMC) ve Birleşmiş Milletler’in (BM) Irk Ayrımcılığına Karşı Komite’sinin (CERD) yorum kararlarının bu konudaki standartları öğrenmek açısından yararlı olacağını söylüyor.

Yayın politikası: Tarhanlı, tekil düzeyde gazetecilerin çabalarından çok, basın organlarının ırkçılığa, ayrımcılığa, nefret söylemine karşı politika belirlemesinin önemli olduğunu belirtiyor: “Muhabir dediğiniz icracıdır. Kendi başına değil, kurumsal politika çerçevesindeki kurumsal altyapı içinde hareket etmesi önemlidir.”

Yeniden iç eğitim: Gazetecilerin ırkçılığa, ayrımcılığa, nefret söylemine karşı yeniden meslek içi eğitim alması yararlı.

Hukuki yardım: Gazeteciler, kuşkuya düştükleri ya da bilgiye ihtiyaç duydukları anlarda, hukuki yardım almalı.

Meslek örgütleri: Gazeteci meslek örgütleri de bu konuda müdahil olmalı.

Tarhanlı, bu konunun yalnızca okur yorumlarıyla sınırlı olmadığını, medyanın temel yayınlarının esas olduğunu anımsatıyor: “Haberlerin dilinden seçilen konu başlıklarına, manşetlerden sayfa düzenine kadar, gazeteciler ırkçılığa, ayrımcılığa nefret söylemine izin vermemeli.”

“‘Hepimiz Ermeni’yiz’ ırkçı değil”

Hrant Dink’in uğurlama töreninde dünyanın birçok yerinde, tarihin farklı dönemlerinde ortaya çıkan ve ayrımcılık nedeniyle ezilenlerle dayanışma için protesto edenlerin attığı “Hepimiz…”le başlayan sloganlardan biri kullanılmış, “Hepimiz Ermeni’yiz” sloganı atılmıştı.

Ancak, bu slogan da bir şekilde ırkçılığın hedefi oldu; hatta sloganın kendisinin “ırkçı” olduğu söylendi.

Tarhanlı, bunu “trajikomik bir durum” olarak yorumluyor:

“Türkiye’deki soyutlama yeteneğinin, empati kurma becerisinin olmadığı anlamına gelen bir eleştiri bu. Bunu söylerken bile rahatsızlık duyuyor insan ama,söyleyelim: Irkçılık değil, uğradığı kaba güç karşısında haklarını savunamayacak kişinin o geriye getirilmesi mümkün olamayacak haklarının protesto biçiminde dillendirilmesidir bu söz. Bu sayede o kişinin haklarına manevi anlamda sahip çıkma tavrıdır. Buna benzer dünyada çok örnek var. Dünya açısından yeni bir şey değil.” (TK)

Yorumlar kapatıldı.