İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Ermeni bir dosta mektup

Kimsenin kanı değişmedi elbette ‘Hepimiz Ermeniyiz’ demekle. Korkmasın korkaklar. Türk’ü katleden Ermeni ASALA’nın karşısında da, ‘Hepimiz Türküz’, ‘Hepimiz Hrant’ın cenazesindeki Türkleriz’ aynı zamanda. ASALA’lılar ile Samast’lar aynı milletten, bizse Hrant’larla aynı milletteniz

AYŞE SÖZEN 

Sevgili Antrenik,
Lübnan topraklarında tanıdığım, hakiki Türkçe konuşup, Türkleri sevgiyle kucaklayan sevgili dostum.
19 Ocak 2007 Cuma günü Türkiye Hrant Dink cinayeti ile sarsıldı. Hayatını adadığı Agos Gazetesi önünde üç kurşuna kurban giden değerli insanımız Hrant Dink’i kaybetmenin biz Türklerde yarattığı dehşetli üzüntüyü bilmeni isterim.
Acımı seninle paylaşmak isterim çünkü ben apartmanını, sokağını, mahallesini, köyünü Ermenisiyle, Rumuyla, Yahudisiyle paylaşmış o çokkültürlü mozaik toplumun şanslı Türklerinden biri değilim. Bu toplum hâlâ kısmen o toplum olsa da ben sadece bu hikâyeler ile büyümüşlerdenim. Orta Anadolu topraklarında gezerken terk edilmiş Ermeni evlerinin duvarlarındaki tarih kayıtlarını okuyanlardanım yalnızca. Tanıdığım ve sarıldığım ilk Ermeni sensin belki de.
Onu da Beyrut sokaklarında buldum.
Cinayetin ardından hemen hiç kimsenin Hrantımız demekten yüksünmediği sevgili Hrant Dink’in ölümü bizde nasıl duygular yarattı bilmeni isterim. Acılı yaşam öyküsüyle, hayatta kalmak adına verdiği mücadelelerle, hem bir ülkenin bir azınlığı olmanın hem yetim olmanın mahzunluğu ile, okumuş-yazmışlığı ile, entelektüel kapasitesi ile, beyninde biriktirdikleri ile , ruhunda biriktirdikleri ile, “Ermeni soykırımı vardır” dese bile bunun üzerine araştırdıkları ile yığdıkları ile, Türkiye’ye duyduğu aşkı ile değişir miydik biz Hrantımızı, 17 yaşındaki internet kafelerde ne idüğü belirsiz işler ile meşgul, sıktığı kurşunun kime gittiğinden bile habersiz, Ermeni meselesi dendiğinde ne belleğinde ne ruhunda bir şey canlandırabilen bir sokak serserisine. Değişir miydik cehaleti bilgiye; ruhsuzluğu, gamsızlığı, kaygusuzluğu bir güvercin tedirginliğindeki ruhaniyete? Yazan, çizen, neye inandığını bilen, söyleyen ve bunu paylaşarak çözmekten yana Ermeni Hrant’tan mı korkardık biz Türkler, yoksa neye kurşun sıktığını dahi bilmeyen, annesi ve babasının ifadesi ile ‘bir şeylere alet olmaya müsait’ Türk Samast’tan mı korkardık?
‘Hepimiz Ermeniyiz’ sloganları işte bu Türkün karşısındaki o Ermenilerdi. Kimsenin kanı değişmedi elbette ‘Hepimiz Ermeniyiz’ demekle. Korkmasın korkaklar. Türk’ü katleden Ermeni ASALA’nın karşısında da, “Hepimiz Türküz”, “Hepimiz Hrant’ın cenazesindeki Türkleriz” aynı zamanda. Müslüman Türklerin muhabbetle okuduğu Ermeni Mahçupyan’lar da korkmasın; Hrantın cenazesindeki Türklerin içinde Samast’ın Türkleri yok, Hrantların ve Mahçupyan’ların içinde ASALA’nın Ermenileri olmadığı gibi. ASALA’lılar ile Samast’lar aynı milletten, biz ise Hrantlar ve Mahçupyan’lar ile aynı milletteniz.

‘Alimin ölümü, âlemin ölümü’
“Âlimin ölümü âlemin ölümüdür” diyen bir inancın çocuklarıyız biz.
Yani vicdan ile yoğrulmuş ilmin, aklın, bilimin ölümü öldürür bizi. Cehaletin, bilmezliğin, vurdumduymazlığın yaşamı yaşatmaz bizi. Beyrut’taki Antrenik’in kitapçı dükkânı besler yaşam damarımızı, internet kafelerin kanlı çeperleri ancak boğazlar bizi. Hrant Dink öldü; rengimizi kaybettik. Hrant Dink öldü; ilmimizi kaybettik. Hrant Dink öldü; güvercinimizi kaybettik. Hrant Dink öldü; kan kaybettik.
Yüzyılı aşkın zamandır insanlık tarihinin kadim topraklarında yaşayan tüm milletler üzerinde oynanan milliyetçilik oyunları, sayısız milleti bağrında besleyerek zenginleşen Türklere sadece kan kaybettirdi. Soruyorum ben bize, günbegün azalan Ermeni, Rum, Yahudi nüfusu kan kaybı değil midir? Alyuvarlarım soluyor sanki. Ama ihtiyacım olan kan ünitesi, çokkültürlü, çoketnikli toplumla 21. yüzyılda tanışan Avrupa’da değil; ihtiyacım olan kan Beyrut’ta evine misafir olduğum Türk asıllı Hıristiyan Olga’da, annemin Heybeliada’daki Rum komşusu Angeliki’de, elimde şimdi kitabını okuyor olduğum Hıristiyan asıllı gerçek Filistin çocukları olan Edward Said ve kız kardeşi Jean Said Makdisi’de, ticaret yapmak için gittiğim Yunanistan’da karşılaştığım Beyoğlulu Penoyat’ta ve kitap satın almak için girdiğim dükkân sahibi Antrenik, senin damarlarında.
Şundan huzur duymalısın ki sevgili Antrenik, Hrant Dink’i hedef alan kurşun kardeşlik duvarımızı aşamadı. Cinayetin olduğu gün Türkiye, cinayetin siyasal boyutlarından çok Hrant’ı kaybetmekten duyduğumuz acıya boğuldu. Aklın kaybettiğini, kalp yakaladı. Ne Türk insanı, ne de ateşin esas düştüğü o evden, Rakel’in evinden çıkan çığlıklar duymak istediklerini duyurdu bu cinayeti işleyenlere, işletenlere, ya da ‘beyaz’ saraylarında uyuyanlara.
Sevgili Antrenik, benim kalemim bu kadar yetiyor hissettiklerimi anlatmaya. Ama biliyorum sen benim yüreğimi, ben de senin yüreğini dinliyoruz. Öyle dinliyoruz ki biz bizi, denizlerin kıyısında olmasak da deniz kabuğuna dayayınca kulağımızı duyuyoruz okyanusların engin sesini…
Sevgilerimle,

Ayşe Sözen: Uluslararası ilişkiler uzmanı

Yorumlar kapatıldı.