İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Beyaz bereliler

Ece Temelkuran  

Şöyle yapalım diyorum: Düşünen, kafası çalışan, ortalamadan farklı düşünen her insana bir koruma verilsin. Mesela fark ettin ki düşünmeye başladın, beyninde tuhaf bir kıpraşma, enteresan bir gri hücre kalkışması var, işte tam o anda, hiç geciktirmeden hemen savcılığa gidilsin.
“Sayın Savcı, benim kafam çalışmaya başladı. Resmi ideolojinin, ortalamanın, faşizminin dışında birtakım şeyler kaynaşmaya başladı kafamın içinde. Sonradan siz de ben de zor durumda kalmayalım. İyisi mi şimdiden yanıma bir polis arkadaş verin” densin.
Böyle mi olacak? Bundan böyle bu memlekette düşünen her insan, düşündüğünü söyleyen her insan yanında bir koruma görevlisiyle mi dolaşmak zorunda kalacak? Artık böyle bir komedi normalleştirilmiş olmalı ki başından beri Hrant’a koruma verildi mi verilmedi mi bu tartışılıyor, korunması gerektiği son derece normal bir yaklaşımmış gibi sunuluyor.
Peki, ben şimdi Ermeniler, Kürtler veya dinle ilgili bir şey yazdığımda baştan savcıya telefon mu etmeliyim? “Savcı Bey, boşta koruma arkadaş varsa yarına şöyle bir yazı yazmayı düşünüyorum” mu demeliyim?
Diyelim ki bu komedi de memleketteki birçok başka komedi gibi gerçek oldu. Beni kimden koruyacaklar? Kimlerden?
“Beyaz Bereliler”den mi?

‘Genç’in yeni modası
İstiklal Caddesi’nde, İstanbul’un tam ortasında (dün gördüm daha) derhal ve hızla, yenilmemiş, içilmemiş “beyaz bere” satışları patlatılmış. Hrant’ın katil zanlısının giydiğinin aynısı olan beyaz bere “revaçta”. Star gazetesinin olayın ardından attığı manşet haklıymış:
Katil zanlısı ve o zihniyet kahramanlaştırılıyor bir yandan, onaylanıyor ve satışa sunuluyor. Alan var ki beyaz bereler tezgâhlarda çoğalıyor. Sokak, “Hrant’ın katili kim?” sorusuna cevap veriyor:
Kalabalıklar. Tırmandırılan şoven, milliyetçi, fanatik toplumsal ve siyasi iklim. Hep birlikte sağa kayış. Ortanın solu diye başlanan yolda sağa kaya kaya MHP’ye yer bırakmayan, MHP’yi daha sağa iten ve nihayet BBP Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu’na “Biz ılımlı kaldık.
Bu çocuklar bizden daha radikal” dedirten “iklim”. Dün Milliyet’in başyazısında sözü edilen iklim şimdi “beyaz bereler”le taçlanıyor. Bu duyduğunuz koku faşizminin çoktan dibi tutmuş temcit pilavının kokusu…

Hrant mektupları
Hrant’ın gidişinden sonra güç bela yazdığım yazının ardından dört yüzün üzerinde elektronik mektup geldi. Neden söylüyorum bunu? Bu dört yüz e-postanın iki yüzünün “Sen de yazdıklarına dikkat et!” temalı ve bol cinsel küfürlü, “asil” milliyetçi gençlerden geldiğini söylemek için.
Diğer iki yüzünün bu ölüme üzülen, bu cinayetin bir hikâyenin kötü sonu olduğunu hisseden, bu memleketin artık uçurumun kenarında, bir iç savaşın eşiğinde olduğunu düşünen insanlardan geldiğini söylemek için. Yani, “fifti-fifti” idi yazıya gelen tepkiler. Ama bu memlekette biz “fifti-fifti” değiliz.
“Biz” azınlıktayız. Fena halde azınlıktayız. 200 binin üzerinde insan yürüdü Hrant’ın cenazesinde. Güzeldi. Ama unutmayın ki bu sayı, İstanbul’daki insanların % 1 bile değildi.
Şimdi cenazenin ardından “Aman milliyetçiliğe laf gelmesin” diye yazılar yazanlar, “Hepimiz Ermeniyiz” sloganının yarattığı “gevşemeyi” verdikleri ayarla “düzeltmeye” çalışan medya ve siyaset kahramanları, oturup düşünsünler. Kim vurulursa vicdana gelecekler?
Kimler ölürse bu memlekette tırmandırdıkları şoven dalganın yarattığı kan revan iklimden dolayı suçluluk duyacaklar?
Ne zaman suçlu olduklarını anlayacaklar? Beyaz bere satışından pay aldıklarını ne zaman itiraf edecekler?!

Yorumlar kapatıldı.