İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Türklüğümün isyanı

Ben bir Türk’üm. Hrant bir Ermeni’ydi. Ben bir AGOS yazarıyım, Hrant AGOS idi.
Hrant, AGOS’un Türk yazarları ve AGOS bir davaya baş koymuştu. Dava, Türk ve
Ermeni insanına yönelik düşmanlık son bulsun, bu kin, bu nefret sonra ersin
davasıydı; her iki halk, her iki ulus, karşılıklı saygı temelinde bir arada
yaşasın istiyorduk.

Hrant ve AGOS Türkiye’nin bozkırında açmış bir çiçekti. Çiçeğimiz vurdular;
çiçeğimizi kopardılar. Herkes ‘Hrant’a sıkılmış kurşun Türkiye’ye sıkılmıştır’,
diyor. Doğrudur ama şu soruyu kendimize tüm açıklığıyla sormak şartıyla: Bu
kurşuna sıkılacak hedefi kim gösterdi? Atılan ateş tam yerini bulsun diye
Hrant’ı kim hedef yaptı; kim Hrant’ı hedef olarak sıkı sıkı tuttu ki, kurşun
boşa gitmesin. Hrant’ı 17 yaşında biri tek başına öldürmedi. Hrant’ı, onu hedef
yapanlar ve onu kurşun yerini bulsun diye hedef olarak sıkı sıkıya tutanlar
öldürdüler.

Hrant bir kurşunla öldürülmedi. Hrant aylarca, her gün yavaş yavaş hedef
yapılarak öldürüldü. 5 Ocak’ta, ‘korkuyorum Taner’, ‘çok korkuyorum’ diyordu. "Bana,
AGOS’a yönelik saldırı çok sistemli bir saldırı Taner", diyordu. "Beni İstanbul
Valiliği’ne çağırıp tehdit ettiler, Taner" diyordu. "Yaptıklarını senin yanına
bırakmayacağız, dediler bana Taner", diyordu. "Bana ve AGOS’a yönelik tüm bu
saldırılar bu tehditten sonra başladı, Taner" diyordu. "2007 çok kötü bir yıl
olacak Taner", diyordu. "Çok üstümüze gelecekler. Çok ama çok kötü hedef
gösterildik. Basınıyla, politikacısıyla, hukukçusuyla öyle bir hava yarattılar
ki, bizleri öyle lanetli durumuna soktular ki, artık çok kolay vurulacak bir
hedef olduk Taner", "av mevsimini açtılar ve bizi avlanacak av gibi orta yerde
bıraktılar Taner," diyordu.
Hrant’ı 17 yaşında bir katil öldürmedi. Her gün basında bu katile Hrant’ı Türk
düşmanı diye gösterenler öldürdü. Hrant’ı 301. maddeden mahkeme kapılarında
sürüyenler öldürdü. Hrant’ı, 301. maddeyi aydınların sürek avı olarak
kullananlar, 301. maddeyi değiştirmeye cesaret edemeyenler öldürdü. Hrant’ı,
korumak yerine, Valilik binasına çağırıp tehdit edenler öldürdü.

Timsah gözyaşlarına gerek yok, başımızı öne eğelim. Ellerimize bakalım.
Ellerimizdeki bu kanı nasıl temizleyeceğimize bakalım. Siz, Hrant’ın ölümünden
şoka uğrayan basın yayın organları, açın eski sayılarınızı, Hrant için neler
yazdınıza, neler söyledinize, ona bakın, katili orada göreceksiniz. Siz 301’i
aydın avında kullananlar, 301 üzerine yazdıklarınıza, mahkeme kararlarına
bakınız, katili orada göreceksiniz. Sayın hükümet yetkilileri, timsah gözyaşları
dökmeyin, bize Hrant’ı tehdit etmek için odasına çağıran Vali Yardımcısı’na ne
yapacaksınız; onu tehdit eden Milli İstihbarat Teşkilatı yetkilisine ne
yapacaksınız onu söyleyin.

Hrant, ‘Türklüğe hakaret eden Ermeni’ olarak hedef gösterildi ve bundan
dolayı vuruldu. Hrant, ‘Türkiye tarihiyle yüzleşmek zorundadır’, dediği için
vuruldu. 2007’de Hrant’a kurşun sıkan, sıktıran eller, 1915’te de Hrantlara
kurşun sıkan, Ermenileri çölde boğan el aynı ellerdi. Hrant’a kurşun sıkanlar
bize bir mesaj yolluyorlar. Diyorlar ki, "Evet! 1915’te yaptık 2007’de de
gerekirse gene yaparız." Hrant’ı vuranlar, onu Türklük adına vurduklarını
düşünüyor. Tıpkı 1915’te Hrant’ları vuranların söylediği, yaptığı gibi… Onlar
için Türklük cinayet işlemektir. Onlar için Türklük birilerini düşman görüp imha
etmektir. Oysa onlar Türklüğün kara lekeleridir, onlar Türklük adını lekeyen,
Türklüğün alnına kara leke sürenlerdir. İşte biz bu nedenle ayağa kalktık.
Bizler, ‘Hepimiz Hrantız’, ‘Hepimiz Ermeniyiz’ diye bağırarak Türklüğü bu
katillerin elinden almak istiyoruz. Biz Türklüğün, biz Türkiye’nin çığlığıyız.
Türklüğü ve Türkiye’yi katillerin eline bırkmak istemeyen Türk’ün, Kürt’ün,
Alevi’nin, laiğin, Müslüman’ın çığlığıyız.

Türklük, canilerin, katillerin eline bırakılmayacak kadar saygı duyulması
gereken güzel bir şey, Ermenilik de öyle… Bizler biliyoruz ki, Türklüğümüzle
ancak ve ancak katile katil demeyi başarırsak gurur duyabileceğiz. Bugün burada
bunu yapıyoruz. Türklüğümüzün, ‘Hepimiz Ermeniyiz’ dedikçe güzelleştiğini
biliyoruz; katile katil demeyi başardıkça Türklüğümüzle daha çok gurur
duyabileceğimizi biliyoruz.
Biz bugün burada ‘Hepimiz Hrantız’, ‘Hepimiz Ermeniyiz’ diye bağırarak dünyaya
çok önemli bir mesaj veriyoruz. O katillin ve katillerin Türklük ve
Türkiyelilikle alakası olmadığını söylüyoruz. Gerçek Türklüğün, Hrant’ın
katiline katil demekten geçtiğini, gerçek Türklüğün, ‘Hepimiz Ermeniyiz’ diye
bağırmaktan geçtiğini söylüyoruz. Hrant’ın katiliyle Türklük ve Türkiyelilik
arasına mesafe koyduğumuzu ilan ediyoruz. İşte bizim 1915’e ilişkin yapmamız
gereken bu.

Bugün nasıl Hrant’ın katiliyle Türklük arasına mesafe koyamayan gerçek Türk
değildir diyorsak, bugün nasıl Hrant’ın katiliyle Türklük arasına mesafe koyma
yeteneğini, becerisini gösteriyorsak, 1915 için de aynı şeyi yapmalıyız. Bugün
Hrant’ın katiline sahip çıkanlar, 1915’in katillerine de sahip çıkanlardır.
Dünün Talat’ına, Bahaettin Şakir’ine, Dr. Nâzım’ına sahip çıkanlar, onların
önünde secde edenler, bu katilin önünde de secde edecek olanlardır.

‘Hepimiz Hrantız, hepimiz Ermeniyiz’ diye bağırarak biz Türkler, biz
Türkiyeliler tüm dünyaya diyoruz ki: Biz Türkler, Türkiyeliler, Türklüğü bu
katillerin eline bırakmayacağız. Biz Türklük adının katillikle, cinayetle,
Ermeni düşmanlığıyla lekelenmesine izin vermeyeceğiz. Ya katilin Türklüğü ya ‘Hepimiz
Hrantız, hepimiz Ermeniyiz’, diye bağıranların Türklüğü… Üçüncü seçeneğimiz
yok. Nasıl bügün cinayet işleyenlerin Türklüğü Türklük değil ancak Türklük
alnına sürülmüş bir kara lekedir diyorsak, 1915’te de cinayetleri işleyenler
Türklük adına leke sürenlerdir diyebilmeliyiz.

Nasıl bugün Hrant’ın cinayetine ‘Utanılacak bir eylem’ diyorsak, 1915’de
işlenen cinayetlere, aynı Mustafa Kemal Atatürk gibi ‘Utanılacak bir eylem’
diyebilmeliyiz. Bilmemiz gerekiyor ki: Biz nasıl bu cinayeti, ‘Hepimiz Ermeniyiz’
diye lanetliyebiliyorsak, bugün nasıl bu cinayeti kınayan yüzbinlerimiz varsa,
1915’te de bunu, o cinayetleri işleyenleri lanetleyen Türkler, Kürtler,
Müslümanlar, Aleviler vardı. Bizler hem bugüne hem düne ilişkin seçim yapmak
zorundayız. Katillerin Türklüğünden mi yanayız yoksa katillere tavır alan,
cinayetleri kınayanların Türklüğünden mi yanayız? Biz 1915’te Ermenileri imha
eden Boğazlıyan Kaymakamı Kemal’in Türklüğünden mi yanayız, yoksa, "Ben Allah’ın
gazabından korkarım" diyerek Kemal’in işlediği cinayetlere karşı çıkan, onun
idamı için ifade veren Boğazlıyan Müftüsü Abdullahzade Mehmet Efendi’den mi
yanayız? Biz Talat’tan, Enver’den Bahaettin Şakir’den, Doktor Nâzım’dan,
Diyarbakır Valisi Reşit’ten; onların cinayetlerinden, onların Türklüğünden mi
yanayız? Biz, onların Türklük adına cinayet işlemelerine mi sahip çıkacağız, bu
cinayetleri lanetleyenlerin Türklüğüne mi sahip çıkacağız?

Bilmemiz gerekiyor, bizim 1915’lerde, Ankara Valisi Mazharımız, Halep Valisi
Celalimiz, Kastamonu Valisi Reşit’imiz, Yozgat Mutasarrıfı Cemal’imiz, Kütahya
Kaymakamı Ali Faik’imiz, Der-Zor Kaymakamı Ali Fuat’ımız vardı. 1915’lerde bizim
Türklük adına sahip çıkacağımız askerlerimiz, komutanlarımız da var. Bizim 3.
Ordu Komutanı Vehip Paşamız; Trabzon Garnizon Komutanı Avni Paşamız; Miralay
Vasfi’miz; Yozgat Mevkii Kumandanı Binbaşı Salim’imiz var. Trabzonlular belki
şimdi bir katile, Ogün Samast’a sahipler, 1915’te de Trabzon’da Vali Cemal Azmi;
İttihatçı Yenibahçeli Nail gibi katiller vardı ama 1915’de Trabzon’da bu
cinayetlere tavır alan, sonra mahkemelerde katillere katil diyen
Trabzonlularımız da vardı. Trabzon Polis Şefi Nuri’miz; Trabzon tüccarı Ahmet
Ali Bey; Trabzon Gümrük Müfettişi Nesim Bey’imiz var. "Ben Ermenilerin kayıklara
doldurulup boğdurulduklarını gözlerimle gördüm ama engel olamadım" diyen Trabzon
milletvekili Hafız Mehmet Emin Bey’imiz var…
Bu saydığım isimler, onlarcadan, binlerceden, onbinlerceden sadece bazıları.

Bugün Türklerin, Türkiye’nin bir tercih yapması gerekiyor, ya bugünkü ve
dünkü katillerin Türklüğü ya bugün ‘Biz Ermeniyiz’ diye bağıranların ve dün "Ellerimizi
kana bulamayız" diyenlerin Türklüğü.
Tüm dünya bugün bizi saygıyla izliyor, çünkü onlar burada gerçek Türklük ile
barbarlık arasına çekilen duvarı görüyor. Bizler bugün burada katil ile Türklük
arasına bir duvar örüyoruz; bizler bugün katile katil demesini bilen Türkleriz.
Bu cesaretimizi 1915’e ilişkin de göstermek zorundayız. Hrant bizden bunu
istiyordu. "Ben Türk’ü, Türkiye’yi seviyorum, Türklerle bir arada yaşamayı bir
şans sayıyorum" derken bize bunu anlatıyordu. 1915’teki Hrant’ların katillerine
katil demek, onlarla da Türklük arasına duvar örmek zorundayız. 2007’de katile
katil deme cesaretimizi 1915’e ilişkin de yapmak zorundayız.
Tarihle yüzleşmek işte böyle bir şeydir. Biz zaten bugün Hrant’ın katiline "Sen
Türk değilsin, sen bir katilsin" diyerek tarihimizle yüzleşmeye başlamış
bulunuyoruz. 1915’te Ermenilerin katilleriyle Türklük arasına da bir duvar
çekmeli ve Türklüğün alnına kara lekeyi sürenleri katiller olarak lanetlemeliyiz.
Ancak o zaman tüm dünyada başımız dik dolaşacağız.

Benim çığlığım Türklüğün çığlığıdır. Hrant’ı, can kardeşini, Ermenisini
kaybetmiş bir dostun, bir kardeşin, bir Türk’ün çığlığıdır. Türklüğümüzü,
alnımıza kara leke sürmek isteyen katillerin ellerinden alalım. Hep bir ağızdan,
‘Hepimiz Hrant’ız, hepimiz Ermeni’yiz’ diye bağıralım.

Bu çığlık Türkler ve Ermeniler arasında kin, nefret ve düşmanlık yaratmak
isteyenlere verilecek en büyük cevaptır.

ABD’deki Minnesota Üniversitesi Tarih Bölümü öğretim üyesi

(Bu yazi Radikal gazetesinin 24 Ocak 2007 gunku sayisindan alinmistir)
 

Yorumlar kapatıldı.