İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Hrantımıza kıydılar

Hüseyin Hatemi

Hrant’ın Dink’in öldürüldüğü haberi bütün dostlarını derinden sarstı, acı verdi, öfke ve isyan duygularına yol açtı. Bu yazıyı yazdığım ertesi günü gördüğüm Yeni Şafak’ın başlığı derin acımı biraz olsun dindirdi: Türkiyemizde “dinci” gazete diye nitelenen Yeni Şafak; acısını ifade ederken yapılması gerekeni yapıyor ve “Hrantımız” diyordu. Bu sebeple ben de “bu başlığı atanın eli dili var olsun” diyor ve yazımın başlığı olarak iktibas ediyorum.

Ahmed Samim’den Hrant Dink’e kadar bu ülkede nice değerli insan katledildi. Uğur Mumcu’nun acısı da dinmemişken şimdi üzerine Hrant Dink’in acısı eklendi. Yapanın yanına kâr kaldıkça, üstelik diğer olaylarda olduğu gibi bir “abalı” bulup suç bu günah keçisine yüklenebildikçe, bu olaylar da devam edecektir. Meğer ki artık “Hrant son olsun” isyanı ülkemizdeki namuslu insanları birleştirsin ve bu cinayetin ardındakiler gizli kalmasın.

Hrant Dink; iyimser ve saf bir insandı. Son yazısında “güvercin tedirginliği” içinde olduğunu belirtmesine rağmen, “bu ülkede insanlar güvercinleri öldürmezler” demiş. Heyhat! Niçin öldürmesin? Hrant Dink’e dava açıldığı andan itibaren, gazetelerde ve özellikle internet sitelerinde, “Hrant bir güvercindir” mi dendi? Tam aksine, özellikle internet sitelerinde, yalnız Hrant Dink değil, bütün “Hrantımız” diyebilenler, “beşer”in İblis’e uyarak düşebileceği uçurumun ve uçurumun dibindeki bataklığın iğrençliğini ve korkunçluğunu gösteren bir üslûp ile hedef gösterilmediler mi? Ben de, bütün Yeni Şafak yazarları da hedef gösterilenler arasındayız. Bu sitelerin yaydığı ufûnet içinde zehirlenen bir kafasız, veya bir tinerci yahut eroin bağımlısının eline bir silâh tutuşturulması ve sonra bu mahlûk yakalansa bile asıl failin gizli kalması mümkün oldukça, daha bu meydanda nice güvercinler öldürülür, hiç olmaz soran! Sevgili Hrant, sen kendini haklı olarak bir “güvercin tedirginliği”nde görüyordun, seni ortadan kaldırmayı “saplantı” haline getirenlerin gözleri, seni Hitchcock’un “Kuşlar” filmindeki kuşlardan biri gibi görüyordu. Senin ölümünle bu marazî şartlanma ortadan kalkmadı. Şimdi kimbilir ne hedef şaşırtma tertipleri ve ithamları devreye sokulacak, belki senin ölümünün de Muammer Aksoy, Bahriye Üçok, Uğur Mumcu’nun ölümlerinde olduğu gibi “İran işi”, yahut kalın ve geniş telâffuzlu (e)ler ile “Ermeni” işi olduğu söylenecek. Daha sonra da unutulacak!

Geçen yıl öldürülen Katolik rahibinin asıl kaatilleri, bir çocuğu âlet olarak kullananlar ortaya çıkarıldı mı? Abdi İpekçi cinayeti aydınlatıldı mı? Uğur Mumcu niçin öldürüldü? Muammer Aksoy’u kimler ve niçin öldürdü? Hrant Dink’i de “Şi’î Hizbullah örgütü öldürdü” mü denecek? Yoksa El-Kaaide mi? Bütün bu bizi ahmak yerine koyan alçaklıklar karşısında, bizler de kürdanla diş karıştırma ve geyirme “moduna geçerek”: “olabilir, muhtemeldir, esasen Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur, Asala da yapmış olabilir, bana dokunmayan yılan bin yaşasın” demeyi sürdürecek miyiz? Adalet Bakanlığı bu korkunç ufûnet bataklığının kurutulması için Hükûmet ve Meclis’in tam desteği ile nihayet harekete geçebilecek mi? Yoksa yine göstermelik bir sivrisinek yakalanıp (f) tipi bir kibrit kutusuna mı konacak?

Geçenlerde bir yazımın sonunda “Yazık! 2007 yılı da Mevlânâ Yılı olmayacak!” demiştim. Mevlânâ “Hrantımız” diyebilenlerin ulularındandır. Ancak “aşk” ile, yoğun ve katışıksız sevgi ile Türk ve Ermeni farkı kalmayacağını, doğru anlamında sevgi ile herkesin insanlık değeri açısından eşit görüleceğini söylemişti. (Der aşk bedel şeved heme çîz/Türkî sazend ermenî râ!)

“Hrantımız” başlığı gösteriyor ki, bu ülkede İslâm’ın sevgi tebliği boşa gitmemiştir. Ey bu başlığı ilham eden temiz yurtdaşlar, eli temiz, gönlü temiz olanlar! Hrantımız son kurban olsun, gelin artık bir dört başı mamûr Hılf-ul-fudûl (Erdem andı) ile, ülkemizi baştanbaşa bir zehirli bataklığa döndürme tehlikesi gösteren bu ufûnetli bataklığı kurutalım. Ancak bu işe girişirsek (2007) yılı Mevlânâ Yılı olur.

Yazık! Tedirgin güvercinimizi koruyamadık. Ey kebûter! Ger perî ber bâm-i kasr-i ân perî/Mî nevîsem nâmeî ez hûn-i dil, ân câ berî! (Ey güvercin! O perînin kasrının damına doğru uçarsan, gönül kanı ile bir mektup yazayım da oraya götür!) Bu mektubu sevgili Hrant’a veriyorum: ….Biz insanlık sınavında henüz başarılı olamadık! Yine de Allah’ın sonsuz rahmetinden ümîdimizi kesmiyoruz. Hrant’ı da sevgi insanı olduğuna tanıklık ederek sevgiyle uğurluyoruz. İnnâ Lillâhi ve innâ ileyhi râci’ûn.

Umarım, artık başka bir güvercin ile başka bir mektup göndermeme ve gönül kanını mürekkep olarak kullanmama gerek kalmaz. Seni çok özleyeceğiz Sevgili Güvercin! Allah’a emânet ol!

Yorumlar kapatıldı.