İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Dink’in şahidi Valilik’in sessiz duvarları

Serpil Yılmaz

Gazetemizin sürdürdüğü “Baba Beni Okula Gönder” kampanyasına destek veren TEB (Türk Ekonomi Bankası) Sigorta’nın, Şanlıurfa’da 145 kız çocuğuna 3 yıl süreyle burs vermesinin mutluluğuyla dönüş yolundayız.
Minibüsümüzde kampanyamızın “anası” Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nin (ÇYDD) Genel Başkanı Prof. Dr. Türkân Saylan’la uzun uzun sohbet ediyoruz.
“Beyninizi, yüreğinizi, zamanınızı Türkiye’ye veriyorsunuz. Yaşamda kaçırdıklarınız var mı?” diye soruyorum.
“Yok” diyor, “Kitap okuyorum, günde 5 gazeteyi bitiriyorum, arkadaşlarımla birlikte oluyorum; evlendim, çocuklarım oldu, aşklarım oldu, tedavimi aksatmıyorum” diye devam ediyor.
Siyasilerden teklifler alabileceğini düşünüyorum, “Kabul etmedim. Siyasetin içinde bu yaptıklarımı başaramayacağımı biliyordum. İdareciliği de sevmem. 21 yıl başhekimlik yaptım, bir kişiyi atamadım. Korkuyla değil, sevgiyle insanların yönetilebileceğine inandım” diye tatlı tatlı anlatıyor. İçimde yıldızlar yanıp sönüyor, hayranlığım artıyor. Sosyal sorumluluğunu yüklenen kurumların önünü açan bu yürekli insanlara saygım büyüyor.
Eksikler beynimizde büyüyor; henüz eğitim olanağına kavuşmamış 85-90 bin kızımıza da ulaşmalıyız…

Öğretmen olmak istediler
Burs alan kızlarla konuşmuşuz. “Ne olmak istiyorsun” diye sormuşuz, çoğunluğu “öğretmen” demiş. Ardından doktor, avukat, polis diyenler çıkmış. Hepsinin hikâyeleri derin. Umut aşılamışız…
Her biri yılda 360 milyon lira burs alacak. Ve bu parayla hayata asılacaklar.
Saylan ile yolda bir ara gözlerimiz kapanıyor, sabah 05.30’dan beri yoldayız…
Arka koltukta oturan Milliyet İcra Kurulu Yönetim Kurulu Üyesi ve kampanyamızın sorumlusu Tijen Mergen’in sesiyle irkiliyoruz, “Hrant Dink’i vurmuşlar!!!”
Üzüntümüz çırpınıyor minibüsün içinde.
Umut yolculuğumuzu kana buladılar.
Eğitim ve demokratikleşme yönünde atılan “resmi” adımlara, sivil yaşamdan katılımlar artıyordu. Toplumsal siyaset aktörleri barış tuğlalarını yüklenmeye başlıyorlardı.
Savaş çığırtkanlarına inat, kaynaklarını paylaşan ve demokratikleşen Türkiye’ye bir adım daha yaklaşıyoruz derken, vurdular!
Hem de bizi öyle ansızın, öyle savunmasız yakaladılar ki; “Yalnızlaştım” diye feryat eden Hrant Dink’imizin sesini duymadığımız gaflet anımızda kıskıvrak.
Utanç ve üzüntümüz birbirine karışıyor.

Ermeni usta yaptı
Saylan, acı haberin ardından gelen telefonlara, “Yiğit adamdı, Türkiye’nin Atatürkçü Ermeni vatandaşıydı” sözcüklerini sıralıyor.
Bir anı depreşiyor hafızamda. Yerel yönetimler uzmanı Fikret Toksöz ile İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu ve çok sayıda belediye başkanının katıldığı bir toplantının konukları olarak Suriye’deyiz.
Toksöz anlatıyor:
“İstanbul Valisi Muammer Güler, odasının duvarlarındaki tahta işlemeleri bir Ermeni ustanın yaptığını söyledi. Daha da enteresanı, bu ustanın oğlu bir gün Güler’i aramış, ‘Odanızdaki tahta işlemelerin restorasyonunu yapmak isterim, bir gün geleyim’ diye randevu istemiş. Onarmış tahtaları…”
Dink, 10 Ocak tarihli Agos gazetesindeki yazısında, 2 yıl öncesine gidip, o odada “tehdit edildiğini” hatırlatmıştı.
İşte o odadaki Ermeni ustanın işlemeleri şahididir ki, Dink’i katletmeyi kafasına koyanlar, sonunda vurdular!
Not: 30 Ocak’ta buluşmak üzere

Yorumlar kapatıldı.