İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Azınlık kararı

Taha Akyol

LOZAN Antlaşması’nın azınlıklara ilişkin hükümleri Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne aykırı mı? Bir ülkede azınlıklara ilişkin özel düzenlemelerin olması, aynı sözleşmeye aykırı bir “ayırımcılık” mıdır?
Konu dolaylı olarak AİHM’nin önüne geldi. Lozan’ın 37-45. maddelerinin azınlıklara ilişkin düzenlemelerinin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne aykırı olabileceği gibi bir iddiaya AİHM itibar etmedi. Azınlıklarla ilgili özel düzenlemeleri insan haklarına aykırı görmediği için de incelemeye değer bulmadı.
Lozan, hukuken daha da güçlenmiştir bu şekilde.
AİHM uluslararası antlaşmaları incelemeye kalkarsa, uluslararası düzeni sabote etmiş olur. Çünkü uluslararası düzen ve hukukun neredeyse tamamı antlaşmalara dayalıdır. Lozan da, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra yapılıp da, İkinci Dünya Savaşı’nı ve Soğuk Harp dönemlerini aşarak günümüzde de ayakta kalan tek antlaşmadır; sadece Türkiye’nin temeli değil, uluslararası hukukun da çok önemli bir unsurudur.

Sideris’in bağışı
Olay şu; Türk vatandaşı Aleksandra Sideris, 1952 yılında Fener Rum Lisesi Vakfı’na bir taşınmaz bağışlıyor ve bu tapuya tescil ediliyor. 1992 yılında Hazine bunun iptali için dava açıyor. Hazine’nin gerekçesi şu: 1936 yılında bu vakfın verdiği beyannamede bağış ve satın alma yetkisi yok; bu bağış yetkisiz olarak kabul edilmiştir…
Gerçi 2002 yılında çıkan bir kanun, bu tür taşınmazların tapuya tescilini mümkün kılıyor, ama Sideris’in Fener Rum Lisesi’ne bağışladığı taşınmaz, vakfa iade edilemiyor. Çünkü geçen zaman içinde bu taşınmaz özel kişilere satılmış, bu bir.
İkincisi, Türk bilirkişi raporunda, taşınmazı Rum vakfına iade etmenin Lozan Antlaşması’na aykırı olacağı belirtilmiş!
Vakıflar Genel Müdürlüğü bütün bunları dikkate alarak Rum vakfının tescil isteğini reddediyor. Rum Vakfı da AİHM’ye gidiyor: Başvuru numarası 34478-97 olan dava açılıyor…

1974’e kadar Lozan’a uygundu!
Önce, AİHM, Türk tarafının gerekçelerinden biri olan Lozan’ı “görüşmeye” kalkmıyor. Bu Lozan’ın hukuken teyit edilmesidir. Uluslararası antlaşmalar AİHM tarafından görüşme konusu yapılamaz zaten.
İkincisi AİHM, Türk mevzuatındaki düzenlemelerin azınlıklara karşı “ayırımcılık” yaptığı iddiasını da “görüşmeye” değer bulmuyor.
Peki Türkiye’yi neden mahkûm etti öyleyse?
AİHM konuya “azınlık hakları” açısından değil, mülkiyet hukuku açısından bakıyor:

AİHM, “Vakıflar Kanunu’nun hiçbir maddesinde 1936 tarihli beyannamede yer almayan taşınmazların iktisabının kısıtlanmadığına” vurgu yapıyor.
Türkiye’nin 1974 yılına kadar azınlık vakıflarının tapu tescillerini kabul ederek bunun meşruiyetini tanıdığını, kısıtlamanın 1974’te Yargıtay kararı ile getirildiğini belirtiyor.
2002’de çıkan kanunla hukuki durum düzeltilmiş olsa da, “taşınmaz özel kişilere geçtiği için” vakfa iade edilemeyecekse vakfın zararının giderilmesini istiyor.
Bu durumda Türkiye, ya taşınmazın tazminatı olarak mahkeme masraflarıyla birlikte Fener Rum Erkek Lisesi Vakfı’na 910 bin euro ödeyecek… Veya aynı taşınmazı bugünkü sahiplerinden satın alıp vakfa verecek.
AİHM, vakıf senetlerinin yargı kararı ile bile iptal edilemeyeceğini söylüyor.
Karar, Balkanlar’daki Osmanlı vakıfları için bize de emsal veriyor bir bakıma!
http://www.milliyet.com.tr/2007/01/10/yazar/akyol.html

Yorumlar kapatıldı.