İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Utanın yahu

Emin ÇÖLAŞAN

SEVGİLİ okuyucularım, bunlar bir tuhaf oldu! Örneğin, Danıştay baskını oluyor, insanlar öldürülüyor. Katilin babası hemen ardından dinci söylemlerde bulunuyor. Katilin şeriatçı olduğu, kendisini cinayetten hemen sonra “Allah’ın askeri” olarak tanımladığı polis ve savcılık raporlarına geçiyor.

Bunlar ne yapsın! Danıştay katili birkaç gün sonra acele tarafından “meczup-kumarbaz-içkici” olarak ilan ediliyor. Yerseniz!

Bundan 76 yıl önce Menemen’i basan yobaz sürüsü, yedeksubay Kubilay’ın başını gövdesinden bıçakla keserek ayırıyor… Şimdi bu yobaz sürüsü, İslamcı gazeteler tarafından “esrarkeş” ilan ediliyor!

Türkiye’nin neresinde geçmişte bu tür bir olay olduysa ve günümüzde oluyorsa, İslamcı kesim hemen onları masum gösteren bir yalan uydurmayı başarıyor. Yerseniz!

Sonra da bunlar karşımıza çıkıp Allah, Peygamber, Kuran, din, iman diyor.

Bunlar kutsal dinimizi, adına türban denilen bez parçasına indirgediler. Bunlar açısından her türlü yalan ve kendilerinden olmayanlara her türlü hakaret mubah.

Örnek vereyim.

* * *

Dün İslamcı gazetelerden birinde, birinci sayfada bir haber. Başlığı: “Bizim dedelerimiz cephede savaşırken, ulusalcıların dedeleri uşaklık yapıyordu.”

Falanca sağlık sendikasının başkanı Adana’da konuşmuş ve şöyle demiş:

“Bizim dedelerimiz savaş meydanlarında iken, bunların (ulusalcıların) bir tanesinin babası veya dedesi İstiklal Savaşı’nda savaşmamıştır. Uşakların çocukları bugün Türkiye’nin gerilmesi için çalışıyor.”

Kendince Tayyip Erdoğan’a destek atıyor!

Utanmazlığın, pisliğin bu kadarı az görülür. (Hem de bu konuşmayı devlete ait Adana Öğretmenevi’nde yapmış!)

Ben sadece kendi adıma onun bu sözlerine yanıt vereyim.

Babamın babası veteriner albay Emin Bey, taaa Abdülhamit döneminde özgürlük mücadelesi vermiş, Büyük Sahra’nın göbeğindeki Fizan Çölü’ne sürgün edilmiş ve gençliğinin tam yedi yılını bu kuş uçmaz kervan geçmez sürgünde geçirmiş adamdır. 1908 yılında 2. Meşrutiyet ilan edildiği zaman, öteki binlerce yurtsever sürgünle birlikte yurda dönebilmiştir.

“Çölaşan” soyadımız da o sürgünden gelir.

Annemin babası Refik Şevket İnce, Balkan Savaşı’nda sakat kalan bir yedeksubay gazi. 1920 yılında ilk TBMM’de Saruhan (Manisa) milletvekili. 1921 yılında Atatürk’ün Adalet Bakanı. İstiklal Madalyası sahibi.

Dedemin kardeşi avukat Hamit Şevket İnce, Yunan ordusuna karşı milli mücadeleyi Ege’de Celal Bayar’la birlikte (Ödemiş cephesinde) başlatanlardan biri.

Dedemin öteki kardeşi Sabri Bey, Çanakkale Savaşı’nda şehit.

Bir adam çıkmış ortaya, hiç utanıp sıkılmadan “ulusalcıların dedeleri uşaklık yapıyordu” diyebiliyor.

Bizim soyumuz sopumuz bellidir.

Benim dedelerimin “uşaklığı” işte budur.

Sadece millete uşaklık etmişler, sürgün edilmişler, sakat kalmışlar, şehit düşmüşlerdir.

* * *

Haaaa, şimdi de madalyonun öbür tarafına bir bakalım!

Bu gibi “miraslar” insana genelde ailesinden ve geçmişinden kalır! Bir de o savaş günlerinde Yunan ordusuyla, işgalci güçlerle işbirliği yapıp yurdun dört bir yanında şeriatçı isyanlar çıkaranlar, bu yolla düşmana büyük avantaj sağlayanlar, Türk ordusunu aynen Ermenilerin Birinci Dünya Savaşı’nda yaptığı gibi İstiklal Harbi’nde bile cephede arkadan vuranlar vardır.

Onların torunları şimdi acaba hangi kampta? Hüsrana uğrayan dedelerinin intikamı peşinde koşuyor olmasınlar!

Cumhuriyet’in ilanından sonra devrimlere karşı gelip isyan çıkaranları da unutmayalım.

“Şeriat isterük… Şapka gávur icadıdır, giymeyiz… Yaşasın bağımsız Kürdistan” sloganlarıyla isyan çıkaran nicelerini, ülkemizin altını üstüne getirenleri, Cumhuriyet rejimini çökertmeyi hedef alanları da her zaman aklımızda tutalım.

Şeyh Sait isyanından tutun da Kubilay’ın başını gövdesinden bıçakla kesip ayıranlara, Sivas’ta Türk aydınlarını Madımak Oteli’nde diri diri yakanlara, Kahramanmaraş’ta Alevi yurttaşlarımızı öldürenlere, türban kararı veren Danıştay üyelerini baskında öldürüp yaralayanlara ve onları savunanlara sormak gerekir:

Ulusal Kurtuluş Savaşı’nda ve öncesinde, acaba sizin dedeleriniz hangi cephedeydi?..

Ve siz şimdi hangi kamptasınız?

Yurtseverlerin, ulusalcıların yanında mı, yoksa ülkesini ve milletini bir yanda IMF, ABD ve AB’ye peşkeş çekip malı götürenlerin, öbür yanda ise Allah’ı, dinimizi sömürenlerin ve türbanı siyasi çıkar konusu yapıp bir türlü çözüm getirmeyenlerin yanında mı?

Hangisinde, hangisinde? 

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/5675723.asp?yazarid=5&gid=61

Yorumlar kapatıldı.