İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

PATRİK MESROB MUTAFYAN’IN MEKTUBU

Oya EREN
21 Aralık 2006 – ERAREN

Türkiye ve Avrupa Birliği arasındaki ilişkileri yakından takip eden ülkelerden biri kuşkusuz Türkiye’nin komşularından biri olan Ermenistan’dır. Ermeni siyasetçiler Türkiye’nin AB’ye üyeliğini takip ederken Ermenistan’ın çıkarlarını göz önüne koyup, bu çıkarlar doğrultusunda AB üyesi ülkelerin Türkiye’ye karşı tutumlarında etkili olmayı amaçlayan bir tavır sergilemektedirler. Ermenistan dış siyasetinin temel taşlarını oluşturan “Soykırım”ın tanınması ve Türkiye’yle kapalı olan kara sınırının açılması Türkiye’nin AB’ye üyelik sürecinde Ermenistan’ın üzerinde durduğu başlıca konulardır. Her ne kadar, Ermenistan’ın şu anki Cumhurbaşkanı ve Başbakanının ve diğer üst düzey Ermeni siyasetçilerin zaman zaman Türkiye’nin üyeliğiyle ilgili yaptıkları açıklamalarda kendilerinin üyeliğe olumlu yaklaştıkları belirtilse de, söylemleri hemen her zaman soykırım ve sınırların açılması üzerinde odaklanmaktadır. Yapılan tüm açıklamalarda, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üyeliğinin kabul edilmesinin Ermenistan ve bölgedeki diğer ülkeler için getirilerinden bahsedilmekte, fakat Türkiye’nin bu topluluğa girmeden önce bazı sorumluluklarını yerine getirmesi gerektiğinin üzerinde durulmaktadır. Bu sorumluluklardan da kastedilen elbette “Soykırım”ın tanınması ve Türkiye’nin sınırlarını açmasıdır.

Ermenistan’da durum böyleyken, Türk vatandaşı Ermeniler Türkiye’nin AB’ye üyeliğini farklı bir boyutta algılamaktadırlar. Özellikle, Türkiye’deki en büyük Hıristiyan cemaati oluşturan yaklaşık 65 bin Ermeni’nin ruhani lideri olarak, Patrik Mesrob Mutafyan’ın, Türkiye’nin AB’ye üyeliğiyle ilgili açıklamaları Ermenistan’daki devlet adamlarından veya sivil toplum örgütlerinin yaklaşımlarından farklıdır. Patrik II. Mesrob, Türkiye’nin AB’ye üyelik sürecini desteklemektedir. Patrik, Ermeni asıllı Türk vatandaşların, bu ülkede yaşamak, ancak aynı zamanda Avrupa’daki standartları bulabilmek istediklerini vurgulamaktadır.

Patrik, Ermeni vatandaşların kendilerini bu ülkede yaşayan yabancılar olarak değil, eşit vatandaşlar olarak gördüklerini de her fırsatta dile getirmektedir. Kendilerini, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı ve Ermeni Kilisesi mensubu olarak tanımladıklarını ve kendi kimliklerinin vatandaş kimlikleriyle çatışmadığının üzerinde durmaktadır. Ermeni cemaatinin samimi olarak ülkenin geleceğini AB’de gördüğünü ve AB üyeliği ile gerçekleşecek ekonomik ve demokratik gelişmelerden her vatandaş gibi Ermenilerin de yararlanacağını dile getirmektedir. Böylelikle hem bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı hem de Ermeni cemaatinin ruhani, toplumsal ve kültürel önderi olarak desteğinin devam edeceğini belirtmektedir. [1]

Bu çerçevede, Patrik Mutafyan’ın geçtiğimiz hafta içerisinde Avrupa Birliği üyesi ülkelere gönderdiği mektup, bütün bu açıklamalarının ve Ermeni cemaatini temsilen verdiği demeçlerinin teyidi niteliğinde olmuştur. Patrik, 12 Aralık 2006 tarihinde, Yunanistan ve Kıbrıs Rum Kesimi hariç, tüm AB ülkelerine gönderdiği mektupta, Türkiye’nin AB üyeliği konusundaki kararlılığının siyasi ve ekonomik reformlarla güçlendirilmekte olduğuna, son yıllarda gerçekleştirilen çok yönlü reformların, dini azınlıkları da kapsayarak tüm Türkiye vatandaşlarının temel haklarında iyileştirmeler sağladığına ve bu olumlu sürecin devam edeceğine değinmiştir. Patrik çok önemli bir vurgulama yaparak, AB’nin Türkiye’nin başka yükümlülüklerini yok sayarak ve tek yanlı koşulları yerine getirmesi yönünde baskı kurarak pazarlık sürecini rayından çıkartacak bir karar almamasının büyük önem arz ettiğini dile getirmiştir.

Görüldüğü gibi Patrik Mutafyan’ın, Türkiye’nin AB’ye üyeliği hakkındaki açıklamaları Ermenistan siyasetçileriyle karşılaştırıldığında önemli farklar içermektedir. Patrik Türkiye’nin AB üyeliğini çekincesiz desteklerken, diğer taraftan geçtiğimiz günlerde, Ermeni Devrimci Federasyonu (Hay Dat) Başkanı Kiro Manoyan yaptığı açıklamada, AB’nin Ermeni “soykırımı”nı Türkiye’ye karşı kullanabileceğini belirterek ve AB’nin Türkiye’nin üyeliğine karşı önce Yunanistan’ı ardından Kıbrıs’ı kullandığına işaret ederek, kendilerinin de bu iş için “kullanılabileceğini” söylemiştir. Manoyan, Ermeni meselesinin AB tarafından kullanılma tarihinin er geç geleceğini, Ermenilerin de buna hazır olması gerektiğini vurgulamıştır.

Patrik Mesrob Mutafyan’ın AB üyesi ülkelere gönderdiği mektubun hemen ardından Ermenistan’dan bir başka açıklama da, Ulusal Bilimler Akademisi, Şarkiyat Çalışmaları Enstitüsü Başkanı Ruben Safrastian’dan gelmiştir. Safrastian, İstanbul Ermeni Patrikliği’nin Türkiye Hükümetiyle ilişkilerine dikkat etmeye özen gösterdiğini ve ilişkilerini olumlu bir seviyede tutmanın Patrikliğin en önemli politikası olduğunu vurgulamıştır. Patrik’in mektubunun da Türk hükümetiyle olumlu ilişkileri yürütme politikasının bir parçası olduğunu belirtmiştir.

Sonuç olarak, Ermenistan’ın resmi politikası ile Türkiye Ermenileri’nin Türkiye’nin AB süreci konusundaki algılamaları ve tutumları ciddi bir fark arz etmektedir. Ermeni siyasetçiler ve akademisyenler Avrupa Birliği’ni Türkiye üzerinde bir baskı unsuru olarak algılarken, Türkiye Ermenileri Avrupa Birliği’nin Türkiye’nin siyasal ve ekonomik dönüşümü için bir fırsat olduğuna ve yalnızca üyeliğin değil üyelik sürecenin dahi kendileri de dahil bütün Türk toplumunun faydasına olacağına inanmaktadırlar.

[1] ERMENİ ARAŞTIRMALARI, Sayı 8, Kış 2003

http://www.eraren.org/index.php?Page=DergiIcerik&IcerikNo=146

Yorumlar kapatıldı.