İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Vatikan, Patrikhane ve Türkiye

Geçen yıl Papa’nın Patrikhane’ye yapacağı ziyareti engellemek amacıyla, Türkiye’nin inisiyatifiyle bu seyahat resmî bir Türkiye ziyaretine dönüştürülmüştü. Böylece Patrikhane ziyaretin merkezi olmaktan çıkarılmaya çalışıldı. Oysa, Papa’yı zorla davet edenler bugün ortada yok

ELÇİN MACAR 

Papaların ziyaretleri her ülkede önemsenir. Türkiye ziyareti de bunun dışında değil. Ancak Türkiye’de bunun aynı zamanda bir ‘sorun’ görüntüsü vermesinin arkasında, ülkenin tehlikede olduğunu düşünenlerin ve hükümet muhaliflerinin, hükümeti bu konuda sıkıntıya sokmaya çalışmaları yatıyor. Papa’nın eylül ayındaki konuşmasına atıf yapanların asıl kaygılarının ulusal mı dinî mi olduğu anlaşılamıyor ve bu ziyaret, Türk kimliğinin bu iç içe geçmiş özelliğini ortaya koymakta bir turnusol kâğıdı işlevi görüyor.

Papa neden geliyor?
Geçen yıl Papa’nın Patrikhane’ye yapacağı ziyareti engellemek amacıyla, Türkiye’nin inisiyatifiyle bu seyahat resmî bir Türkiye ziyaretine dönüştürülmüştü. Böylece Patrikhane ziyaretin merkezi olmaktan çıkarılmaya, küçük bir parçası yapılmaya çalışıldı. Oysa, Papa’yı zorla davet edenler bugün ortada görünmüyorlar.
Çünkü köprünün altından çok sular aktı; o zaman Papa ünlü konuşmasını yapmamıştı, Türkiye’de de bir seçim süreci söz konusu değildi. Şimdi hükümet, İslam hakkında tepki toplayan bir konuşma yapan Papa ile görüşmeyerek ya da lütfen görüşerek, tabanına selam göndermiş olacak. Adı diyalog sürecinin hep en önünde yer alan Bakan Mehmet Aydın’ın ise hiç adının geçmemesi çok ilginç. Hükümetin bu toplu davranışı, bunun arkasında siyasî hesaplar olduğunun en açık delili.
İnisiyatifi kimselere bırakmama isteği, daha önce de görülmüş, Fethullah Gülen’in Papa’yı ziyaret etmesi üzerine, Diyanet İşleri Başkanı da bu ilişkiyi bu cemaatin tekeline bırakmamak amacıyla Papa’ya bir ziyaret gerçekleştirmek zorunda kalmıştı. Şimdi Diyanet İşleri Başkanı ile görüşecek olması da hem devletin inisiyatifi kimseye bırakmama politikasıyla ilgilidir hem de eylüldeki açıklaması sonrasında tepki gösteren bir şahıs olması hasebiyle, Papa üzüntülerini kendisine yüz yüze anlatabilecektir. Yoksa, Diyanet İşleri Başkanı’nı makamında ziyaret etmesini açıklamak mümkün olamayacaktır.

AB ve Hıristiyanlık
Türkiye’deki gayrimüslimlerin ve Patrikhane’nin şikâyetlerinin dile getirildiği bir ortamda gerçekleşen ziyaretin elbette bir dayanışma özelliği de var. Papa’nın Patrikhane’ye kadar gelerek bu dayanışmayı göstermesi, Patrikhane’nin prestiji açısından önemli. Ancak, Türkiye’nin AB üyeliği sürecini, kendisinin ve cemaatinin kurtuluşu olarak gören Patrikhane, bu süreci canla başla desteklerken, AB’nin Hıristiyan köklerine anayasasında atıf yapılmasını isteyen ve AB’yi bir Hıristiyan kulübü olarak gören Papa’nın bu konuda ayrı düştükleri de gözden uzak tutulmamalıdır.
Her iki kurum da, Soğuk Savaş döneminde Batı Bloku’nun değerlerinin savunucusu olarak bir işlev gördüler, 80’li yıllardan itibaren de küreselleşen bu değerleri onlardan uzak kalmış bölgelere, özellikle Doğu Avrupa ve Rusya’ya doğru yaygınlaştırmaya çalıştıklarına şüphe yok. Ziyaret, elindeki gücüyle, Moskova’yı III. Roma kabul etme iddiasındaki Rus Kilisesi’ne de bir mesaj içermektedir. Her iki kilise de, Baltık ülkelerinde ve Ukrayna’da Rus Kilisesi ile çatışma halindedir.
Ziyareti yalnız bugünün konjonktürüyle açıklamaya çalışmak eksikliğe neden olacaktır, iki kilise arasındaki tarihsel sorun da unutulmamalıdır. Bu ziyaret, bir Papa’nın Türkiye’ye üçüncü kez gelişidir. 1967’de VI. Paulus, 1979’da II. Johannes Paulus (hem Ağca’nın tehdidi altında hem de protesto gösterileri arasında) ziyaretlerini gerçekleştirmişlerdi. Bu dahil tüm bu ziyaretlerin temel nedeni Katolik-Ortodoks ayrılığını ortadan kaldırmaya yönelik uzun yolun taşlarının döşenmesi olarak kabul edilmelidir. Ancak bunun gerçekleşebilme ihtimalinin, Ortodoks kiliselerin tarih içerisinde birbirlerinden kopmaları, birer ulusal ve ulusçu varlık haline gelmeleri, bu nedenle Patrikhane’nin onları temsil yeteneğinin güçsüzlüğünden dolayı, kısa ve orta vadede düşük olduğu dikkatlerden kaçmamaktadır. Yani şimdilik Patrikhane’nin diğer kiliseleri temsil gücü, ‘müstakbel teolojik bir birlik’ten öteye gidemez. Fener dışındaki Ortodoks kiliselerin küreselleşmeye ve liberal fikirlere karşı ülkelerinde birer kale işlevi görmeleri de, birleşme idealinin en önemli engellerinden biridir.

Vatikan-Türkiye ilişkileri
İki kilise arasındaki diyalog süreci 1964’te Papa VI. Paulus ile Patrik Athinagoras’ın buluşmalarından beri adım adım sürmektedir. Bu birliğin, esas olarak tarihsel ve onursal sıralamada en üstte yer alan Papalar için daha büyük önem arz ettiği de açıktır.
II. Mehmet’in İstanbul’u ele geçirmesinden sonra, Galata’daki Cenevizlilere verdiği imtiyaz fermanı, Osmanlı’nın Katolik dünyasıyla ilişkisini yansıtan en eski belgelerden biri olarak kabul edilir. Tanzimat sonrasında ise Sultan Abdülmecit’in, Papalığa seçilen IX. Pius’u bir temsilci göndererek kutladığı biliniyor. II. Abdülhamit zamanında, sürekli bir temsilci göndermek düşünüldüyse de, bu gerçekleşmemiştir.
Türkiye Cumhuriyeti ile Vatikan devleti arasındaki diplomatik ilişkilerin temelleri Demokrat Parti dönemine dayanır. Hem Başbakan Menderes hem de Dışişleri Bakanı Fuat Köprülü, Papa’yı ziyaret etmişler, sonra Türkiye’de dokuz yıl Papa Temsilcisi olarak kalmış Roncalli’nin XXIII. Johannes adıyla Papa seçilmesi de bu süreci hızlandırmıştır. 1959’da başlayan görüşmelerde, ileride Vatikan Büyükelçisi olacak Hüveyda Mayatepek ve Papa Temsilcisi Lardone yer almışlardır. Dışişlerinde, bu ilişkiye karşı çıkan Feridun Cemal Erkin çizgisinin karşısında yer alan Menemencioğlu-Sarper ikilisinin diplomatik ilişki kurulması eğilimi galip gelmiş ve Nisan 1960’ta Türkiye’nin ilk Vatikan Büyükelçisi Nureddin Vergin Roma’ya gitmiştir.
Günümüzde 10 İslam ülkesinin Vatikan ile diplomatik ilişkisi bulunmaktadır. Vatikan’ın diplomatik ilişkisi olmadığı ülkelere gönderdiği temsilcisine ‘Papa Temsilcisi’ (Delege Apostolik), diplomatik ilişkisi olanlarda çeşitli ruhani bölgelere ruhani yönetici olarak atadıklarına ise ‘Papa Vekili’ (Viker Apostolik) unvanı verilir. Fakat Türkiye’de diplomatik bir karışıklığa neden olmamak için, örneğin İstanbul’daki Papa Vekili’ne ‘Türkiye Latin Katolik Cemaati Ruhani Reisi’ deniyor. Aynı zamanda başkentte de bir büyükelçi (Nonce) bulunuyor.
Bugün Türkiye’de yaklaşık 30 bin Katolik bulunmaktadır. Latin, Ermeni, Süryani, Keldani, Rum gibi farklı kökenlerden gelen bu cemaat, ağırlıklı olarak İstanbul ve İzmir’de yaşamaktadır. Vatikan 1990 yılında bu cemaatin yönetiminde coğrafi bir değişikliğe gitmiş; eskiden beri var olan İstanbul Papalık Vekâleti ve İzmir Başepiskoposluğu’nun yanına, merkezi Mersin olan Anadolu Papalık Vekâleti’ni de eklemiştir.

Vatikan’ın Türkiye’den talepleri
Vatikan’ın Türkiye’den talepleri şöyle özetlenebilir: İstanbul’daki Latin Episkoposa Türk vatandaşlığının verilmesi, Latin Episkoposluğu’nun resmen kabul edilmesi, kongregasyonların (Katolik ruhanilerin üye oldukları tarikat kurumları) birer tüzelkişilik olarak tanınması, böylece bunlara ait olan mülklerin mülkiyet sorunlarının çözülmesi, geçmişte bu nedenle Hazine’ye ya da Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne geçmiş olan mülklerin hiç olmazsa kullanım hakkının geri verilmesi. Kongregasyonların mülkleri genellikle aziz adlarıyla kaydettirildiğinden, Hazine’nin açtığı davalarla, epeyce mülk geçmişte Hazine’ye devrolunmuştu. Örneğin Papa Roncalli Sokağı’ndaki ilköğretim okulunun arsası bu yolla Hazine’ye geçmişti. Bilinen son örnek, Fenerbahçe’de geçtiğimiz yıllarda Assompsiyonist kongregasyona ait bir mülke el konulması üzerine kongregasyonun AİHM’ye gitmesi, uzlaşma yolu aranmasıyla da, mülkün sadece kullanımının kongregasyona bırakılması şeklinde gerçekleşmişti.
Vatikan Katolik cemaatlerin statüsü ve varlıkları için, Hıristiyan ülkelerle konkordato, Hıristiyan olmayanlarla modus vivendi denilen belgeler imzalamaktadır. Evren’in cumhurbaşkanlığı döneminde Türkiye ile de bir modus vivendi imzalamayı gündeme getirdiyse de, ASALA-Fransa ilişkileri nedeniyle dönemin iktidarı bundan imtina etmişti. Sonuç olarak, bu ziyaretin, Türkiye’deki gayrimüslimlerin sıkıntılarını çözmeye yönelik yasalar çıkarmaya çalıştığı bir dönemde gerçekleşmesi nedeniyle, Vatikan da kendi cemaati için bu konularda girişimde bulunabilir ancak ortada hükümet temsilcilerinin olmamasından dolayı bunların gündeme gelebilmesi zor görünüyor. Ayrıca içinde bulunulan dönem de, Vatikan’ın taleplerinin pek dile getirilmesine uygun görünmemektedir. Bütün çabalara karşın, ziyaretin ağırlık noktasını Papa-Patrik buluşması oluşturacaktır.

Elçin Macar: Yıldız Teknik Üniversitesi öğretim üyesi

http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=205860

Yorumlar kapatıldı.