İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Türkiye’nin biricikliği

Haluk Şahin

Papa’nın Türkiye’yi ziyaretini büyük bir ‘medya olayı’ haline getiren etmenlerden birisini Türkiye’nin birtakım kafalarda ‘taraf’ olarak algılanışı olduğunu biliyoruz.
Taraf: Papa’nın Hıristiyanlığına karşı taraf, Avrupa Birliği vizyonuna taraf, hatta bazılarına göre medeniyet tasavvuruna karşı taraf…
Gazeteciliğin beylik kuralı: Net tarafların olduğu yerde çatışma ve çarpışma olasılığı vardır. Bunlar haberdir.
Bu türden beklentilerle gelmiş kimi yabancılar etraflarına biraz bakınınca fazladan bir şey keşfediyorlar: Türkiye’nin benzersizliğini!
Benzersizlik yerine biriciklik de diyebilirim. Eskiler ‘Nevi şahsına münhasır’ derlerdi. Kendine özgü.
Kategorize etmesi zor bir yer burası. Kafa karıştıran bir yer. Doğu deseniz Doğu değil, Batı deseniz Batı değil. Belki her ikisi birden ve daha fazlası.
Bir harman yeri. Tarihi, coğrafyası, son 100 yıldır ‘hal ve gidişi’ bunu getirmiş.
Önceki gün İstanbul’da Saadet Partisi tarafından düzenlenen ‘Papa gelme’ mitingindeki kalabalıklar görüntü itibarıyla Batı’nın tam karşıtı gibiydiler. Ama yaptıkları fevkalade Batılı bir şeydi: İstemedikleri bir ziyaretçiyi yasal çerçevede, demokrasi kuralları ve disiplin içinde protesto ediyorlardı.
Türkiye’nin başında İslamcı kökenden gelen bir parti vardı. Ve Türkiye’nin AB’ye girerek Batı’ya entegre olmasını tüm Batıcı partilerden daha
fazla istediğini söylüyordu.
Bir kamuoyu araştırması, bir yandan ‘dindar’lıkta önemli bir artış olduğunu gösterirken bir yandan da başörtüsü örtenlerin oranında önemli bir düşme gerçekleştiğini gösteriyordu.
Türkiye, Batılı olgun demokrasilerin bile cesaret edemediği bir şeyi yaparak, 2002 yılında yönetim dizginlerini düzenin temel kurallarıyla kavgalı değilse bile tartışmalı olan bir partiye bırakmış ve risk almıştı.
Korkulan olmadı: Artık frenleri çalışan bir demokrasiydi Türkiye.
Gündelik hayatın her kademesinde Doğu ile Batı’nın birbiriyle itişip kakışıp çözümler ürettiği bir ülkeydi burası. Bir zamanlar arabeskte nasıl çoksesli müzik ve Batılı enstrümanlarla yerli feryadı figanı birleştirmişse, şimdi de Batılı pazarlama anlayışıyla Anadolu simgelerini birleştirme uğraşındaydı.
İlk kez oluyordu tüm bunlar.
Belki de 21. yüzyılın tüm büyük karşıtlaşmalarının panzehiri üretilmekteydi burada: Türkler 20. yüzyılın ilk yarısında Atatürk’ün kendilerine sağladığı avantaj sayesinde 21. yüzyıla damgalarını basma şansını elde etmişlerdi.
Keskin gözlü yabancı gözlemciler bunun enerjisini ve hareketliliğini görebiliyor, burada bir şeyler olduğunu, bu kazanlarda bir şeyler piştiğini seziyorlardı.
Ama kesin teşhis koyamıyorlardı: Özgün bir sentez mi çıkmaktaydı ortaya, yoksa başka bir şey mi?
Bunu önümüzdeki 10 yıl belirleyecekti!

http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=205873

Yorumlar kapatıldı.