İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Papa ziyaretinin ilk bölümündeki beklenmedik gelişme…

Altan Öymen

Papa’nın ziyareti, Katolikler ile Ortodokslar arasındaki bir ‘Hıristiyan-Hıristiyan’ diyaloğu için planlanmıştı. Başlangıçtaki hataların yarattığı fırtınadan sonra, iki tarafın da jestleriyle bulutlar dağıldı. Beklenmeyen bir gelişmeyle, bir ‘Hıristiyan-Müslüman’ diyaloğu denemesi de devreye girdi. Bakalım, arkası nasıl gelecek? 

Papa ziyareti, bence, ‘olması gerektiği’ gibi başladı. Bu satırlar yazılıncaya kadar da öyle devam etti.
Geçen yazıda belirttim, ziyaretin öncesinde ve başlangıcında Almanya’daydım. Yani, Papanın, ‘onunla gurur duyan’ memleketinde… Gelişmeleri dış basından izledim. Şimdiye kadarki durumu özetlemek gerekirse, şunlar söylenebilir:
1) Papa’nın Türkiye’yi ziyaretindeki asıl amacı, malum, Katolik ve Ortodoks kiliseleri arasındaki ilişkileri geliştirmekti. Hıristiyanlıkla Müslümanlık arasındaki ilişkileri değil…
Hatta Müslümanlık, Papalık içindeki bazı anlayışlara göre, Katolik ve Ortodoks kiliselerinin yakınlaşmasını gerektiren asıl etken sayılırdı.
Papa’nın 12 Eylül’de Regensburg’da yaptığı tartışmalı konuşmayı bir yana bırakalım, ona geçen yazıda değinmiştim, şu cümleler, Papa’nın Türkiye’ye gelen heyetindeki Kardinal Walter Kasper tarafından ziyaretin hemen öncesinde söylenmişti:
“Küreselleşen dünyadaki anlaşmazlıklar, Hıristiyanları, gerek İslam dünyası karşısında, gerek sekülerleşen dünya karşısında, saflarını sıklaştırmaya zorlamaktadır.”
Bu sözlerden çıkarılabilecek anlam, herhalde şuydu: “Bir tarafta İslam dünyası var. Ayrıca, ‘sekülerleşme’ adı altında dinden uzaklaşan bir dünya var. Hıristiyan dünyası ile o iki farklı dünya anlaşamaz. Hıristiyanlığın iki büyük kilisesi, o dünyalar karşısında birleşerek kendi varlığını güçlendirmelidir…”
Kardinal Kasper, bu açıklamayı Alman Frankfurter Allgemeine (F.A.Z) gazetesinde, ziyaretten bir gün önce yayımlanan ve Papa’nın ziyaretinin sadece Fener Patrikhanesi’yle ilgili bölümünü konu alan bir söyleşi sırasında yapmıştı.
Söyleşide, Kardinal’e soru soran gazeteci de, zaten, sorularına şu saptamayla başlamıştı:
“… Ziyaret, en başta, devlete (Türkiye’ye) değil, Ekümenik Patrik Bartoelomeus’a yapılan bir ziyaret… Bunun iki kilise arasındaki ilişkiler açısından anlamı nedir?”
Kısacası: Papa’nın Türkiye ziyareti söz konusu olunca, Vatikan’ın ve Vatikan konularıyla uğraşan gazetecilerin aklına gelen şey, sadece, Katolik ve Ortodoks kiliseleri arasındaki temaslardı.
* * *
2) Ziyaretin ana konusu böyleyken ve Papa’nın Regensburg’da -1391 yılındaki Bizans İmparatoru’ndan- yaptığı alıntı İslamiyet’e karşı bir tavır olarak yorumlanabilmekteyken, Türkiye’nin, bu ‘Papa ziyareti’yle eski ‘Papa ziyaretleri’ndeki kadar sıcak bir şekilde ilgilenmesi, elbette mümkün değildi.
Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu’nun Papa’nın Regensburg konuşmasına bir din adamı olarak gösterdiği ilk tepkiyi de herkesin anlayışla karşılaması gerekirdi…
Fakat Papa’nın, Regensburg konuşmasından hemen sonra durumu tamir etmeye çalışmasını görmezlikten gelmek de yanlış olurdu. Nitekim, bunu göz önünde tutan ve ziyaretin ertelenmesi taleplerine karşı çıkan sorumlu kişilerden biri, gene Bardakoğlu oldu.
Halkının çoğu Müslüman olan diğer ülkelerdeki gösteriler, bazılarındaki kırıp dökmeler ayrı… Türkiye, gerek tarih içinde oluşmuş gelenekleri, gerek laik rejiminin gerekleri sayesinde, onlara benzer hareketlere sahne olmadı. Regensburg konuşmasına karşı tepkisini kontrol altında tutmayı bildi.
Gerçi bizde de Saadet Partisi ve benzeri kuruluşlarca gösteriler düzenledi. Fakat, bunlar demokratik koşullar altında, şiddet unsuru içermeden başladı ve bitti.
Tabii, bunun yabancı gazete ve televizyonların bir kısmına yansıyışı, abartmalı izlenimler edinilmesine yol açtı. Gazetecilikte ve televizyonculuktaki hızlı çalışma zorunluluğunun klasik sonuçlarından biri odur: Fotoğraf altı yazıları veya haber filmi anlatımları yeterli bilgiyi içermezse, yayımlanan görüntüler olduğundan farklı anlaşılır. İstanbul’da Çağlayan’daki gösterinin ilk gün aceleyle ve eksik bilgiyle yayımlanan filmlerini de, bazı Arap ülkelerindeki gibi -şiddet de içeren- büyük bir miting zannedenler oldu.
Fakat ertesi gün yapılan yayınlarla durum anlaşıldı. Bunun diğer demokratik ülkelerde görülen benzerleri gibi bir gösteri olduğu, katılanların sayısının da 20 bini aşmadığı öğrenildi. (Aradaki fark, belki, biraz şundaydı: Filmlerde ve fotoğraflardaki kadınlar, erkeklerden tamamen ayrı bir yerde bir aradaydılar. Aralarındaki 7-8 yaşlarındaki kız çocukları dahil, hepsinin başı örtülüydü.)
Kısacası: Ziyaret öncesinde, Papa’nın ve bazı kardinallerin katkısıyla oluşan koşullar karşısında, Türkiye’de takınılan tavırlar hem haklıydı, hem de ölçüsü dışına çıkmadı.
* * *
3) Ziyaret sırasında ise, Vatikan’ın kendi hatalarını düzeltme yolundaki adımlarına karşı Türk tarafının karşı adımları gecikmedi.
16. Benediktus’un Türkiye’yi rahatsız eden bir görüşü de, Papa olmadan önce yaptığı bir açıklamaydı. Bunda Türkiye’nin AB’ye girmesine kesin bir şekilde karşı çıkmıştı.
Ziyaretten bir önceki gün Vatikan’dan yapılan bir açıklamada, ‘Papalığın’ Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğine karşı bir tavrı olmadığı belirtildi. Bunu Papa’nın Türkiye’ye verdiği sıcak mesaj izledi.
Bunu da Başbakan Erdoğan’ın Papa’yı havaalanında karşılaması izledi. Gerek Erdoğan’ın, gerek Cumhurbaşkanı Sezer ile Diyanet İşleri Başkanı Bardakoğlu’nun Papa’yla yaptığı mesafeli ama dikkatli görüşmelerle, ziyaretin üzerindeki bulutlar dağılmaya başladı.
Bu aşama da, bence gerektiği gibi oldu. ‘Papa’nın memleketi’nin basınındaki yankıları da, görebildiğim kadarıyla, olumluydu.
Birkaç başlık örneği vereyim:
Süddeutsche Zeitung: “Son dakikadaki barışçı jestler. Tüm taraflar, Papa’ya karşı hiddeti, (Türkiye’ye) varışından önce yumuşatmaya çalıştılar.”
Frankfurter Allgemeine: “Ankara’da Papa için mesafeli karşılama. – Benedikt 16., Atatürk’ün mezarında. – Erdoğan: Vatikan, Türkiye’nin AB’ye katılmasından yana.”
Die Welt: “Erdoğan, Papa’yı müttefik sayıyor.”
Frankfurter Rundschau: “Papa, Hıristiyanlarla Müslümanlar arasındaki ortak paydaları vurguladı.”
Fakat bence en ilginç olanı Handelsblatt’in Papa’yla Erdoğan’ı yan yana, etrafı selamlarken gösteren fotoğrafın üstüne attığı manşetti. Şöyleydi:
“Papa, Müslümanlarla barışma çabasında.”
Bence, yukarıda anlattığım gelişmenin özünü veriyor gibiydi.
Bir ‘Hıristiyan-Müslüman’ diyaloğu için değil, Katoliklerle Ortodokslar arasındaki bir ‘Hıristiyan-Hıristiyan’ diyaloğu için başlayan ziyaret, iki tarafın da dikkati ve jestleriyle, iki büyük din arasındaki br diyalog denemesini de kapsamına almıştı.
Bunun arkasının nasıl geleceği, şimdiden tahmin edilemez. Büyük ölçüde Papa’nın İstanbul temaslarından sonraki tavrına bağlıdır. Ama böyle bir diyaloğun zararından çok faydası olduğu da meydandadır. Umarız, bu gerçek, son gelişmelerden sonra tüm ilgililerce farkedilmiş olsun.

http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=205952

Yorumlar kapatıldı.