İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Zorunlu ve Olumlu Bir Adım

Etyen Mahçupyan

Son yıllarda Türkiye’yi en fazla zorlayan alanlardan biri muhakkak ki Ermeni meselesi diye adlandırılan, ancak çok yönlü niteliği bazen göz ardı edilen sorunlar yumağıydı. 

Meselenin bir yönü iki tarafın farklı algıladığı ve farklı bildiği bir tarihsel aralığın en azından konuşulabilir hale getirilmesiyken, aynı anda Türkiye/Ermenistan ilişkilerinin normalleşmesini ve Türkiye’deki gayrimüslim azınlık politikasının demokratikleşmesini ima ediyor. Ancak konu burada da bitmemekte… Çünkü global dünya ülkeler arası ve ülke içi siyaseti dış dünyadaki göçmen topluluklar aracılığıyla küresel bir boyuta taşırken, bu göçmenleri barındıran dış ülkeler de yaşanmakta olan gerilimi kendi politik arayış ve taktiklerinin parçası olarak kullanıyorlar.

Diğer taraftan bu tür tıkanmalarda hep olageldiği üzere, her iki yanda da gerilimi sürdürmeyi hedefleyen, buradan kendi siyasi cemaatine yönelik ideolojik rant üreten kesimler mevcut. Dolayısıyla Ermeni meselesi hem içeriden hem de dışarıdan gelen çok yönlü baskılar, talepler ve manipülasyonlar sonucu bir paralizasyon yaratıyor. Ulus-devlet siyaseti ise karşılıklı taviz hesabına dayalı olduğu için bu tıkanmayı çözmekten ziyade sürdürmeye teşne. Çünkü kim ilk adımı atsa kendi içindeki milliyetçi kesim tarafından taviz vermiş olarak görülebiliyor ve hele seçime giden ülkelerde bu tür cesur dış politika adımlarının atılması son derece zorlaşıyor. Sonuçta ‘politika’ karşılıklı olarak devletlerin kendilerini ‘yapıcı’ bir imajla süsleyip, karşılarındakini mümkün olduğunca uzlaşmaz gösterme çabasına indirgeniyor.

Böylece her iki tarafa da zarar veren ilişkisizlik süreçlerini neredeyse ilelebet sürdürme eğilimine teslim olunuyor… Ta ki bu mekanik dengeyi kıracak bir konjonktür değişikliği ortaya çıksın ve taraflardan hiç olmazsa biri hareketsizliğin yüksek maliyetler içeren riskli bir pozisyon olduğuna kanaat getirsin. Ermeni meselesinde de geldiğimiz nokta bu: Dış konjonktür açısından ana değişiklik herkesin bildiği üzere ABD Kongre’sinde Demokratların uzun bir aradan sonra yeniden çoğunluk sağlamaları. Çünkü Demokratlar ile Ermeni diasporası arasında yoğun bir ilişki geleneği mevcut ve Bush yönetiminin Irak nedeniyle son derece kırılgan olduğu bir ortamda soykırımın tanınması talebinin Kongre’den geçme olasılığı hayli yüksek. Gerçi bu ABD bile olsa, herhangi bir ülkenin kendi parlamentosunda bir başka coğrafyanın tarihine ilişkin siyasi karar almasının herhangi bir yaptırımı olamaz. Ne var ki ABD’nin böyle bir tasarıyı kabulü, diğer ülkelere sıçrayacak bir ‘soykırımı tanıma’ dalgasını tetikleyebilir ve Türkiye global dünyada manevi bir yalnızlığa sürüklenebilir.

Bu nedenle artık Türkiye’nin ‘Ermeni meselesi’ denen konunun her veçhesinde proaktif olması şart. Dışişleri Bakanı’nın hafta içinde açıkladığı ‘yargıya gitme’ kararı zorunluluğun dayattığı bir cesaret gibi gözükse de doğru yönde atılmış bir adım. Eğer Ermenistan da bu tür bir ‘tahkim’ müessesesinin çalışmasına evet derse, en azından her iki toplumun ortak tarihimizi bilme ve olayları ötekinin gözünden algılayıp anlama şansı olur. Ancak yargı tabii ki bir risk de içeriyor: Kararın hangi yönde çıkacağı konusunda kimse yüzde yüz emin olamaz… Dolayısıyla ne tür bir karar çıkarsa çıksın, bunun kaybeden tarafı daha da içe kapatmasına, kendi kimliğini travmalarla besleme alışkanlığına meydan vermemesi lazım. Bunun yolu ise yargı sürecine paralel olarak iki toplum arasında her türlü ticari, kültürel ve sosyal ilişki imkanlarının mümkün olduğunca artırılmasıdır. Türkiye/Ermenistan sınırı formel olarak açıl(a)masa bile, uygulamada açılmak zorundadır. Çünkü tartışmayı kuşatacak psikolojik ortam, yargının sadece tarihe değil, Türkiye’nin bugünkü tavrına da bakmasına neden olabilir…

http://www.zaman.com.tr/webapp-tr/yazar.do?yazino=457765

Yorumlar kapatıldı.