İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

2015 yaklaşırken

Baskın Oran
Elif Şafak’ın Baba ve Piç’inde sırf kadınlardan oluşan eski bir konak anlatılır. Ailenin biricik oğlu Mustafa 20 yıl önce okumaya gittiği ABD’den ilk defa gelecektir, konak halkı ayaklara kalkıp oğlanın pek sevdiği aşureyi kaynatmaya girişmişlerdir. Kadınlardan Banu Teyze, Mustafa’nın bir hafta önce yine ABD’den gelmiş üvey kızı Armanuş’a tercüme etsin diye evin kızı Asya’ya der ki:
“Hz. Adem’in tövbesinin kabul edildiği, Hz. Yunus’un onu yutmuş yunus balığı tarafından azat edildiği, Hz. Mevlana’nın Şems’le karşılaştığı, Hz. İsa’nın tanrı katına alındığı, Hz. Musa’ya On Emir indirildiği gün olan Aşure Günü’ne benzer en önemli bir günleri var mıymış Ermenilerin?” (s.316-317)
Ermeni milliyetçiliğiyle hiç ilgisi olmayan Armanuş kız’ın ağzından otomatik olarak şu çıkar:
“24 Nisan 1915. Soykırım”.

Evet, 2015. Yani bize göre Ermenilerin nankörlük ve isyan edip layığını bulduğunun sisli anısı, dünya Ermenilerine göreyse hayattaki tek önemli şey olan soykırım’ın 100. yılı.
Nazileri hatırlattığı için biz Türkleri duyar duymaz (bana kalırsa haklı olarak) kırmızı görmüş boğaya dönüştüren o meşum kelimeyi, yerkürede mevcut yaklaşık 200 ülkenin de telaffuz ederek “Bu jenosittir” demesinin önüne geçmek için vakit daraldı.
Gidişimiz gidiş değil. Kötü’den çıktık, berbat’a gidiyoruz. Fikret Başkaya, Gazi’den Prof. Kadir Cangızbay’ın Özgür Üniversite Forumu dergisinde anlattığı bir “macera”sını aktarıyor, ibret-i âlem için dinleyiniz:
“Bundan iki yıl önceydi. Muğla Üniversitesi’nin ‘Sosyoloji Günleri’ndeydik. Kıdemli profesörlerden birine ‘Hiçkimsenin Cumhuriyeti’ kitabımı imzalayıp verirken, ‘Bak ağbi, çok güzel bir kitap, n’olur oku’ dedim. Cevap şu idi: “Ben senin neler yazacağını biliyorum; ama şimdi zaman sosyoloji yapma zamanı değil, Cumhuriyeti koruma zamanı”.
Cumhuriyet bir rejim. Türkiye bir devlet. Rejimden geçtik, devleti koruyacak “okumuş” zihniyetten gel. Buna “Okumuş hoca” zihniyeti değil, “hocaya okutulacak” zihniyet dense gerek.

Bu gidiş, gidiş değil. Bırak 90 yılı, en azından 1973’ten beri arpa boyu ilerlemedikten başka, hızla da geriliyoruz. Sokaktaki kitleler ise hızla ilerliyor: Tarih bilgisi fukaralığı üstü bol tahrikten cinnet geçirip gayrimüslimleri altı-yedi eylüllemeye doğru ilerletiliyorlar. Sonra ne halt edeceğiz acaba?
Bütün enerjimizi geçmişi inkâra harcamaktan, geleceği planlayacak takatimiz kalmadı. Gazeteci arkadaşım Yavuz’la (Baydar) internetten konuşuyoruz. Diyor ki:
“Bizdeki bu ‘Büyük İnat’ sürdükçe, korkarım 2015 gelip çattığında uluslararası bir ‘Büyük Final’le karşılaşacağız”. Yani, yukarıdaki 200 devlet olayı. Veya, neyse; 100 olsa daha mı az olur yani? 75?).
“Kıbrıs’ı geciktire geciktire bu hale getiren zihniyet burada ne yapar bilmem” diyor Yavuz. Geciktirmek için nefesini tutmak iyi de, fazla tutarsan yarı yolda sönüvermek var.
Şimdiye kadar “üzüntü” bile ifade etmedik. Devam ediyor: “Rüzgârı artık okumaya başlamak ve ‘Bizim rejimimizden önce cereyan etmiş olsa da, aynı zamanda Atatürk’e düşman olan maceraperest İttihatçı liderlerce Ermenilere karşı işlenen bu insanlık suçundan derin üzüntü duyuyoruz’ demek de mi çok zor?” Bunu demek de mi Kemalizm’e aykırı? Namus, nesnellik, dürüstlük ve insanlık ayıp mı? Zararlı mı?
Üstelik bunu söylemek diyasporanın cephanesinin yüzde seksenine su bastıracakken. Baba ve Piç’in “mahkemeye verilmeyen” pasajlarından birinde, Armanuş’un “chat” arkadaşı “Baron Baghdassarian” şöyle diyor:
“Diyasporadaki Ermeniler arasında, Türklerin soykırımı kabul etmesini asla istemeyecek olanlar var. Çünkü Türkler bunu kabul edecek olurlarsa ayağımızın altındaki halıyı çekip, bizi bir arada tutan en güçlü ve belki de tek bağı ortadan kaldıracaklar. Tıpkı Türklerin yapılan haksızlığı inkâr etme alışkanlığı olması gibi, Ermenilerin de yapılan haksızlığın hatırasına dört elle yapışıp ‘mazlum’ kimliğinin keyfini sürme alışkanlığı var”. (s.271)

11 Kasım’da merhum Ecevit’in cenazesi kalkacak. Atatürk’ün yıldönümü tarafından gölgelenmesin diye bekletiyorlar morgda. Baykal Güney Amerika’dan “Amman, derhal oya tahvil edeyim!” diye koşa koşa geldi. Medya tek ses halinde okuyor: “Vatan, millet, Sakarya, Ecevit!”. Ancak görev başında ölen cumhurbaşkanlarının gömüldüğü Devlet Mezarlığına yasa değiştirilerek gömülecek, roket gibi yükselen etnik Türk milliyetçiliği sayesinde. Şanslı insanmış.
Ama, Türkiye ne kadar şanslı, orası meçhul. Şimdi, adamcağızın dirisini tutup hapse tıkan zihniyet kortejin en önünde yürümek şartıyla, milliyetçilerimiz cenazeyi gövde gösterisine döndürecekler. Bu açıdan Ecevit de çok şanssızmış. Ölüsünü bakın ne biçim istismar edecekler, laikliği şeriata çevirenler.
Kolay değil; cumhuriyeti kurtarıyorlar.

Yorumlar kapatıldı.