İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Hangi Orhan Pamuk doğru? (3)

Arslan TEKİN 

Övgüde bir ölçüyü kaçıran da “malûm zat” Etyen Mahçupyan… O yazmasa da olurdu. Ne yazacağını baştan biliyoruz. (Önceki akşam Etyen’i, Nazlı Ilıcak’ın programında şöyle bir gördüm… Ne dediklerini artık ezberlediğim için dinlemeye bile lüzum görmedim. Kiminle beraberdi? İHD Başkanıyla… bu zat PKK’nın avukatıdır, biliyorsunuz. Dernek de PKK’nın resmî uzantısı… Etyen ve beraberindekiler… Bir tarafta PKK’cılık, bir tarafta Taşnakçılık… )

Gelelim şimdi Etyen’in, “muhafazakâr-milliyetçi” kitlenin cemaatçilik ihtirasıyla sahiplendikleri bir gazetemizde Orhan methiyesine:
“… Nobel edebiyat ödülünü alabilenlerin hepsi, geldikleri toprağa eleştirel bakabilmiş ve bu eleştiri üzerinden yeni bir yerellik yaratabilmiş kişilerdir. Dolayısıyla Orhan Pamuk gibi birinin bizdeki cemaatçi kavrayış nedeniyle bir ’yabancı’olarak algılanması şaşırtıcı değil. Gerçekten de Orhan Pamuk, bırakın derin Türkiye’nin muhafazakar dünyasını, laik kesimin bile marjinalidir. (…) Romanları bir yana, ’İstanbul’adlı anı kitabında yazarın kendi çocukluğuna, ailesine ve buradan giderek çevresindeki kültürel dokuya uzanışı, İstanbul arka planını edebi bir tat içinde anlamlandırırken bizzat kendisini de hem yabancılaştırarak marjinalleştirir hem de anlattığı dünyanın yeniden parçası kılarak yerelleştirir.

Nobel ödülü bu yazara söz konusu bakış derinliğini romanlara taşıyabilme gücü nedeniyle verildi. Orhan Pamuk’un ’siyaseten’ödüllendirildiğini söyleyenler bu kitapların bunca dile çevrilip milyonlarca satmasını da herhalde bir tür lobi faaliyeti sonucu sanıyorlar. Evet, bizde kitapları alıp rafta tutmak gibi sonradan görme kültürü yaygındır, ama Batı toplumlarında böyle bir alışkanlık neredeyse hiçbir zaman olmadı. Orhan Pamuk on yıldan fazla bir süreden bu yana Batı edebiyat çevrelerinde bir ’öncü’kalem, geleceğin romanının günümüze yansıması olarak görülmekte. Eğer siyasi konulara fazla girmeseydi, Pamuk söz konusu ödülün belki de çoktan sahibi olabilecekti… Çünkü Orhan Pamuk’un gerçek gücü, nesnesine mesafe alma ve bunu açıklıkla söyleyebilme cesareti ile son derece parlak gözlem ve anlatım zekasını edebiyat disiplini geleneği içinde bütünleştirmesinde ve bunu yaparken romanın kalıplarını zorlamasında yatıyor. Onu eleştirenlerin demeçleri ise aynı zekada ve cesarette ne kadar az insanımızın olduğunun, cemaatçiliğin dışına çıkabilen bir edebiyatçı duruşunun ne denli zor olduğunun kanıtı gibi…

Çünkü evrensel boyutta edebiyatçı olabilmek sadece kalem oynatma maharetini ima etmiyor. Hatta zeka ve cesaret de yeterli değil… Çünkü söz konusu bileşimi insanların aklına ve kalbine hitap edecek bir sentezde buluşturmak namus da gerektirmekte. Namus ise bazılarının sandığı gibi milli görüntüyü korumakla yükümlü resmi söylemlerde ifade bulmuyor. Topluma ve tarihe vicdanla bakabilmeyi gerektiriyor… Orhan Pamuk’un ’bu topraklarda bir milyon Ermeni’nin öldürüldüğünü’söylediği için Nobel aldığını öne sürenler, anlaşılan bu lafın ’iyi’bir edebiyatçı tarafından söylenmemesi gerektiğini ifade etmeye çalışıyorlar. Çünkü vicdanı olan kimse o cümlenin tersini söyleyemez. Bu olayların ’niçin’olduğu hakkında farklı görüşler olabilir; ama olayın olmamış olduğunu iddia etmek kişinin kendi fikirsizliğini itiraf korkusunu yansıtır sadece… Orhan Pamuk öyle biri değil… Olağanüstü yeteneğini zeka, cesaret ve vicdanla birleştiren, namuslu biri. Böyle insanları ’taşımak’tabii ki cemaatlere zor gelir…” ( “Orhan Pamuk’u taşımak” Zaman, 20 Ekim 2006.)

* * *

Orhan Pamuk, kendisinin cemaatinden… Soykırımcı cemaat… Öteden beri Etyen’in “cür’et” ine hayranım. Hiç kıvırmıyor. Doğrudan söylüyor: “Orhan soykırımcı, ben de soykırımcıyım, öyleyse ne yazsa yerim!” Yazısının özeti bu. Yarın aynı gazetede yazan Dr. Selim Hancıoğlu’nun Etyen’le taban tabana zıt tespitlerini okuyacaksınız.

http://www.yenicaggazetesi.com.tr/yazidetay.asp?AuthorID=82&ArticleID=3202

Yorumlar kapatıldı.