İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Taner Akçam’ın kitabının Amerika’daki yankıları

Oray Eğin 

Taner Akçam’ın Türk Basını’nda epey tartışılan ‘A Shameful Act’ isimli kitabı Amerika’nın da gündeminde. New York entelijansiyasının bir numaralı yayın organı New Yorker’ın dün piyasaya çıkan sayısında Elizabeth Kolbert bu kitaptan yola çıkarak Türkiye’nin ‘Ermeni Soykırımı’ tarihçesi üzerine ilginç bir yazı kaleme almış. Kolbert, pozisyonunu da açıkça belirliyor: Akçam için ‘Ermeni Soykırımı’na soykırım gibi yaklaşan ilk tarihçilerden biri’ diyor mesela.

Konu hep sıcak, kitap da hazır gündemimizdeyken, Amerikan basınında çıkan en kapsamlı eleştirilerden birini özetlemek istiyorum bugün. Mevcut tartışmaya katkısı olacağını düşünüyorum.

New Yorker’daki yazı önce Amerika’nın ‘soykırım’ kelimesini tanımasını öneren yasa teklifinin sürecini anlatıyor. Türkiye’yle Amerika’nın karşılıklı restleşmeleri sonucu, Bill Clinton’ın da telkiniyle HR 596 kod adlı ‘soykırım’ yasasının oylamadan birkaç saat önce nasıl geri çekildiğini…

‘Akçam’ın kitabı da bu ortamda değerlendirilmeli’ diyor Kolbert, ‘Kitap çok kuru yazılmış, çok tuhaf tercüme edilmiş ama yine de etkileyici.’

Okura, Taner Akçam tanıtılıyor. 70’lerde tutuklanıp, hapishaneden kaçması, halen Minnesota’da sürgünde yaşamasından bahsedip kitaptaki bilgilerden faydalanarak Türkiye’nin Ermeni meselesindeki sicili özetleniyor. Uzun bir Osmanlı tarihi niteliğindeki bölümde II.Abdülhamid’in kitap ve gazetelerde ‘Ermeni’ kelimesini yasaklaması, Ermeni hocaların hapse yollanması, Ermeni okulları kapatması, Ermeni çiftçilerle uğraşmaları için bir Kürt alayı kurduğunu bilgileri de var.

Akçam’ın kitabında, ‘soykırım’ı tetikleyen sebeplerden biri olarak da Osmanlı’nın art arda Avrupa’da aldığı yenilgiler gösterilmiş: ‘Osmanlı’yı küçük düşüren toprak kayıpları hoşgörünün yok olmasına yol açtı.’

Kolbert, uzun yazısının epey bir bölümünü oluşturan tarihçe bölümünün sonunda Türkler’in Ermeniler’le ilişkilerini ‘Arbeit Macht Frei’ tipi olaylar olarak değerlendiriyor. Nazi Kampları’ndaki yazıya gönderme yaparak. Soykırımı inkar etmenin tarihle karşı çıkmak olduğunu da vurguluyor: ‘Ermeni Soykırımı bugün etnik temizlik olarak adlandırılırdı, son derece de etkiliydi. Doğu Anadolu’nun demografisini değiştirdi… Soykırımı milliyetçiler yapmamış olsa bile, milliyetçiler yapanların hiçbir zaman cezalandırılmamasını sağladı.’

Akçam’ın kitabının 1920 ve 1923 arasında ne olup bittiğini, 1915’te Türkler’in neden konuyu tartışmadığını anlamak açısından anahtar olduğunu da ekliyor. Öte yandan, kitabın tartışmaya açık olduğunun da altını çiziyor.

‘Türkiye uzun zamandır Avrupa Birliği’ne katılmaya çalışıyor. Soykırım geçmişine sahip olmak Birlik’e katılmaya engel değilse de, onu inkar etmek olabilir. Kimi Avrupa ülkeleri Ermenilere karşı işlenen suçlar kabul edilmediği sürece Türkiye’nin üyeliğini kabul etmeyeceklerini açıkladı. Türkler kendi ülkelerinin ekonomik geleceğini sırf kökenleri hakkındaki kirli bir geçmişi gizleyerek, ya da gizlediklerini sanarak tehlikeye atmaya razılar mı?’

ÇOK ORTAK YÖN VAR

Elizabeth Kolbert’in kapanış yorumları ise şöyle: ‘Avrupalılar gelmeden önce, Amerika kıtasında 40 milyon civarı yerlinin yaşadığı tahmin ediliyor. 1650 yılı gibi bu rakam 10 milyondan azdı Sayıdaki azalma bir yandan hızla yayılan hastalıklar gibi gündelik kayıplar, diğer yandansa sistemli katliamın sonucuydu. Her kasım ayında Amerikalı çocuklara Şükran Günü’nde seyyahların (Pilgrims) Wampanoag’ı nasıl kucaklayıp eğlendirdikleri öğretiliyor. Oysa 1621’de Wampanoag ölmek üzere olan bir milletti. Belki Kongre’nin HR 596 sayılı Ermeni Soykırımı kanununu çıkarmaması korkakçaydı ama bu yasa çıksaydı da sonuç problemli olurdu. Ermeniler’in yanında yer alabiliriz, ama tarihe baktığımızda herhalde Türkler’le daha çok ortak yönümüz var.’

——————————————————————————–

Quest’in rotası

Hürrİyet Pazar’da CNN’in itici sunucusu Richard Quest’le söyleşi yapmışlar. Quest’in anlattığı ilginç şeylerden biri, İstanbul’a gelmeden önceki rotası. ‘Son iki haftada 15 bin kilometre yaptım’ diyor. Bir matematik hatası mı acaba? Londra-Singapur-New York-Atlanta-Los Angels-Oakland-Hong Kong-Londra-İstanbul hattı 15 bin kilometreyi kat be kat aşıyor. Bir de Quest gibi ilginç yerleri gezmeyi seven birinin Oakland kadar manasız bir yerde ne işi olduğunu da merak ettim. Aslında Auckland’a mı gitti, diye merak ettim.

——————————————————————————–

Business class tıklım tıklım

Türk Hava Yolları’nın Amerika uçuşları her daim dolu ama son zamanlarda artan bir eğilim yolcuların business class’ı daha çok tercih etmeleri. New York veya Chicago uçuşlarında business kabini hep dolu geçiyor neredeyse, ekonomide yer bulmak mümkünken burada zaman zaman talep karşılanamayacak kadar dolu oluyor yerler. Geçmişte ise genellikle business class daha sakin, belli bir seçkin sınıfa hitap ederdi. Zamanla beraber alışkanlıklar da değişiyor işte. THY’de business’ın doluluğu insanların yaşam kalitesinin de yükseldiğine işaret. İnsanlar uçak biletinden kısmak yerine kendi rahatlıklarını düşünüyorlar.

http://www.aksam.com.tr/yazar.asp?a=57693,10,6

Yorumlar kapatıldı.