İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Ayşe Kulin’in Ermeni eniştesi

Murat Belge

Dünkü Hürriyet’te (yani, 3 Kasım) Ertuğrul Özkök, Ayşe Kulin’in nerede yayımlanmış olduğunu bilmediğim bir yazısından uzun bir parça iktibas ederek yayımlamış. Bu yazı, daha doğrusu, yazıyı düzenleyen mantık, bana ilginç göründü.
Ayşe Kulin bir Ermeni olan eniştesini anlatıyor. Bu eniştesinin varlığını da bir ‘Ermeni soykırımı’ olmamasının kanıtı olarak sunuyor. Gazetedeki parça şu cümleyle başlıyor: “Biz Ermenilere soykırımı uygulamadık.” Hemen arkasından Ayşe Kulin, ‘Bunu, hem tarihi iyi incelediğim için hem de eniştemden dolayı biliyorum’ cümlesini eklemiş. Tarihi ben de epey inceledim ve çıkardığım sonuçlar Ayşe Kulin’inkilere benzemiyor.. diye düşünürken, okumaya devam ettikçe, benzeyen şeyler de olduğunu gördüm:
“Masum Ermenilere çektirdiğimiz derin acıları belki de hiç bilemeyecektim. Çünkü, bir akşam ailece akşam yemeği için masa başına toplandıkları sırada, jandarma ani bir baskınla evlerine dalarak, babasını ve amcasını alıp götürdüğünde çocuk yaşta olan eniştem, ileriki yıllarda, bana o gecenin dehşetini nakledemeyecekti.”
Ben de, kendi hesabıma, tarihte okuduklarımdan, bu ‘dehşeti’ ve bu acıları hissettiğim için, bu acıları dindirecek bir şey yapıldığını görmediğim, tersine, sürekli bir inkâr politikasıyla olanın üstüne bir o kadar ağır bir psikolojik eziyet bindirildiğini gördüğüm için, bu doğrunun ortaya çıkarılmasına ‘angaje’yim.
Ayşe Kulin, biraz daha ileride de şunları söylüyor: “Suçlu Ermenileri cezalandırmak ve vatanlarını korumak adına, bazı Osmanlı yöneticileri kurunun yanında yaşı da yakmış, tehcire, işkenceye, kıyıma başvurmuş, fatura sonraki yıllarda ödenmek üzere, bu işle hiç alakası olmayan ‘T.C. Türklerine’ yazılmıştı.
Biz Türkler ve (madem kimliklerinin vurgulanmasında ısrarcılar) Kürtler, Ermenilerin çoğuna hak etmedikleri bir ezayı reva görmüştük.”
Birtakım vurgu farklarıyla, tarihten benim öğrendiklerim de bunlar. ‘Vurgu farkı’ da önemli, tabii. Ayşe Kulin, ‘suçlu’ Ermenileri vurguluyor. Hikâyesini anlattığı kişinin ailesinin erkekleri Merzifon’da ev basılıp götürülmüş ve geri gelmemiş. Merzifon’da mı ‘Rus askerlerine yataklık yapmalarını, Rus üniformaları giyerek bize karşı savaşmalarını önlemek için’ Ayşe Kulin’in tespitiyle, öldürmemiş ama sürgüne yollamışız! Peki, böyle yapmışsak, götürülen o iki adamın dönmemesine mi bakacağız, yoksa bir çocukla kadınların öldürülmemiş olmasına mı?
Başka küçük ayrıntılar da anlatmış Ayşe Kulin: ‘kızı bir Ermeniyi sevdiğinden dolayı intihara teşebbüs’ eden ‘Maliye Nazırı Reşat Bey’ ve ‘bir Türk kızını sevdiği için üniversite bahçesinde zamanın Kerinçsiz’leri tarafından Allah’ın günü’ tartaklanan Ermeni genci gibi ayrıntılar.
‘Kurunun yanında yaşın yanması’ bence durumun toplam felaketini anlatmakta çok yetersiz kalan bir deyim. Bir rakam verme durumunda ‘… yüzlerce Ermeni sürülmüş…’ ibaresi doğrusu şaşırtıcı. Ama sonuçta Ayşe Kulin, ‘Biz kıyım yapmadık’ demiyor. Burası Türkiye ve kendisi de bir Türk yazarı olduğuna göre, herhalde, ‘buna da şükür’ dememiz gerekiyor.
İmdi, ‘soykırım’ yapan, herkesi öldürmek ister, ama bilinen bütün örneklerde çok sayıda kurtulan olmuştur. Bir girişimin soykırım olup olmadığının ölçütü, bundan kurtulanların varlığı değildir. 1915’in ‘soykırım’ olup olmadığı konusunda benim de tereddütlerim var, kaç kere yazdığım için tekrar etmeyeyim. Ama bir de halen geçerli, uluslararası hukukun temel aldığı, Lemkin’den kaynaklanan ‘soykırım tanımı’ var. Ayşe Kulin bunu da biliyor olmalı, ‘tarihi iyi incelediği’ne göre. Olduğunu anlattığı şeyler o maddeye göre nedir?

http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=203538&tarih=05/11/2006

Yorumlar kapatıldı.