İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Fransa´nın cesur mesajı Türkiye´ye vız geldi

Fransa’nın Ermeni soykırımını inkârı suç sayan yasa tasarısına karşı çıkan Türkiye ikiyüzlü davranıyor. Geçmişinden kaçmak için ifade özgürlüğüne ket vuran da, Ermenistan’la diyalogdan kaçınan da Türkiye

Vartan Oskanyan

Ermenistan, Osmanlı İmparatorluğu’nun 20. yüzyıl başlarında gerçekleştirdiği Ermeni soykırımının inkârını suç sayan yasa tasarısının Fransa parlamentosunca kabul edilmesine sevinmeli. Fransa’nın mesajı açık: Türkiye kendi tarihiyle yüzleşmeyi reddettikçe, başkaları bunu yapmaya mecbur hissedecek. Türkiye zor yola saparak soykırımı tanır ve uzlaşırsa, diğerleri de önünden çekilir ve süreci kendi ilerleyişine bırakır.

Gelgelelim bu çok güçlü mesajın Türkiye üzerinde en ufak bir etkisinin olmadığını esefle görüyoruz. Türkiye kendini mitlerle çevrelemeye, geçmişinden ve böylece geleceğinden kaçmaya devam ediyor.

Bizzat kendisi ifade özgürlüğüne izin vermeyen, kendi tarihinin ve böylece bizim tarihimizin de bazı alanlarının araştırılmasını bile suç sayan bir ülkenin aynı tarihin reddini ve inkârını suç sayan bir yasaya bu derece öfkelenmesi ikiyüzlü. Ne de olsa bu zor söylem Fransa veya İsviçre’de değil, Türkiye’de gelişmeli. Özgür ve açık diyaloğun gerektiği ve yokluğunun hissedildiği yer Türkiye. Asıl “Tarihi tarihçilere bırakın” diye bağıranlar tarihçileri susturdular.

Yeni anılar yaratmaya imkân yok

Türkiye bir yandan da, Türklerle Ermeniler arasında olması gereken tartışmaya üçüncü ülkelerin müdahalesine şiddetle karşı çıkıyor. Böyle bir diyaloğu kimse Ermenistan’dan fazla isteyemez. Gelgelelim halklarımız ve devletlerimiz arasında böyle bir alışverişi imkânsız kılan yine Türkiye. İfade özgürlüğü kısıtlamalarına ek olarak, sınırlarımız da kapalı kalmaya devam ediyor. İki ülke arasında diplomatik ilişki yok. Dolayısıyla eskilerinin yanında yeni tecrübeler, yeni anılar, yeni alışverişler inşa etmek için imkân bulunmuyor. Türkiye kendini köşeye sıkıştırmaya devam ettikçe bölgenin geleceğine de ket vuruyor, kendi halkının ve bizim halkımızı olumsuz etkiliyor. Hoşgörü, açıklık ve yakınlaşmanın getireceği büyük risk ve bedelleri gören aşırılık yanlıları gitgide cesaretleniyor. Dünyada ilişkilerinde sorun yaşamış yegâne komşular biz değiliz. Bilakis tam da kapı komşusu olduğumuz için geçmişi aşmaya istekli davranmalıyız.

Fransa’nın ilkeli davranarak 20. yüzyılın ilk soykırımını tanıması, tümü soykırımdan sağ çıkanların neslinden gelen yüz binlerce Fransız Ermenisine onur verdi. Oysa Türk yönetimi, yaşadıkları zulümlerin doğruluğu ispatlanmamış mitler olduğunda direterek, onları bundan yoksun bırakıyordu.

‘Soykırım’ terimi 1915’te mevcut olsaydı, hiç şüphe yok ki dünyada bu konuda yazılmış yüzlerce gazete makalesinde kullanılırdı. Günümüzde daha düşük kıyım ölçekli ve daha az derin olaylarda bile bu terim bol bol kullanılmakta. Bir yönetim siyasi bir sorunu çözmek için kendi halkını yok etmeyi planlarsa bu soykırımdır. 1913-1916 arasında ABD’nin Türkiye büyükelçiliğini yapmış Henry Morgenthau, ‘bir milletin katline’ şahit olduğunu söylüyor. ‘Irk cinayeti’ diyenler de varmış. Öyle diyorlardı, çünkü o zamanlar soykırım sözcüğü ortada yoktu.

Osmanlı yöneticilerini devirenler bile, Türkiye’nin ilk dönem liderleri ve Atatürk dahil, bu suça yol açanları askeri mahkemelerde yargıladı. Kurucularının milliyetçiliğini miras almış olsa da anılarını miras almamış olan günümüz Türkiye Cumhuriyeti, dünyayı soykırım yaşanmadığına ikna
etmek için akıl almaz paralar harcıyor.

AB, tarihini kabul etmesini bekliyor

Sadece para da değil. Tarihi reddetme ve yeniden yazma inatlarına devam etmekle itibar ve vakit de kaybediyorlar. Oysa günümüz Türkleri, soykırımcıları savunmadığı ve kendilerini onlarla özdeşleştirmedikçe, soykırım suçu taşımıyor. Günümüzde gerek Türkiye gerek Ermenistan’ın uluslararası toplumda mevcut sınırlarıyla var oldukları ve Ermenistan’ın komşu Türkiye’ye güvenlik tehdidi oluşturmadığı siyasi bir gerçek. Günümüz Ermenistan’ının Türkiye’yle diplomatik ilişkiler kurulması için
çağrıda bulunduğu da gerçek.

Ermenistan diplomatik ilişki kurmak için bir önkoşul öne sürmüyor. Türkiye’nin AB’ye üye olmasına da karşı değiliz. Türkiye’nin tüm Avrupa standartlarına uyduğunu görmeyi elbette isteriz. Türkiye AB’ye katılsın ki sınırlarımız da açılsın, elbirliğiyle güvenli ve müreffeh bir bölge oluşturabilelim.

Avrupa Türkiye’nin AB üyeliği konusunda ciddiyse, önce kendi geçmişiyle uzlaşmasını bekleyecektir. Türk toplumundan birkaç kişi özeleştiriye ve çalışmalar yapmaya yönelik bu zorlu sürece başladı. Süreci memnuniyetle karşılıyoruz. Tümü Avrupalı olan Ermeniler ve Türklerin yeni tarih oluşturmak üzere ileri adım atabilmeleri için uluslararası toplumun kuralları esnetmemesi, soykırımı görmezden gelmemesi, standartlarını alçaltmaması; sürekli elini uzatması, kendini, kendi tarihini nasıl aştığını örnek göstermesi şart. (Ermenistan dışişleri bakanı, 19 Ekim 2006)

http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=202464

Yorumlar kapatıldı.