İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

TÜRKİYE ERMENİLERİ PATRİĞİ MESROB II, GELİŞMELERİ DEĞERLENDİRDİ: Eskiden böyle bir ayrımcılık yoktu

SOHBET ODASI

DERYA SAZAK

DERYA SAZAK: Fransa Meclisi’nde kabul edilen ‘Ermeni soykırımını inkârı suç sayan’ yasa önerisine Türkiye Ermenileri Patriği olarak karşı çıktınız ve bu girişimi, Türk ve Ermeni toplumları arasındaki ‘diyalog süreci’ne darbe olarak nitelediniz. Fransa bunu neden yapıyor?

Mesrob II: Beni son zamanlarda kaygılandıran, Ermenistan ile Türkiye arasında diyaloğun kesilmiş olması. Sorun sadece Ermenistan değil, diaspora var, onların da Ermeniler üzerinde etkisi var. Fransa’nın kabul ettiği yeni yasa, diyalog yollarını tıkayan aşırı milliyetçi ve ırkçı grupların ekmeğine yağ sürecek ve tehlikeli bir süreç başlatacak. Köprüler tamamen yıkılacak kaygısı var bende. Gazetelerin web sitelerindeki yorumlara bakacak olursanız Fransa’daki oylamanın ardından aşırı milliyetçi tepkiler yükselişe geçti. Bunun böyle olacağı belliydi.

Fransa kışkırttı

‘Aşırı milliyetçilik düşman arar. Ermeni düşmanlığı rant yapıyor’ demiştiniz. Fransa’daki karar Türkiye’deki demokratik tartışma ortamını da sabote etmedi mi?

Etti tabii, iyi niyetli insanların çabalarına da sekte vuracak.

Fransa Ermeni sorununa niye bu kadar müdahil olma çabasında?

1915 ve öncesinde özellikle Çukurova havzasındaki olaylarda bire bir parmağı vardı. Ermenileri Osmanlı’ya karşı cesaretlendirdi. Daha sonra o insanların yanında olmadı. Fatura da tamamen Ermenilere kesildi. Bu yıl Fransa’da Ermenistan yılı. 2007’de seçim var. O nedenle iç politika malzemesi de yapılıyor.

Fransa’nın Ermeni sorununu körüklemesinde Türkiye’nin AB üyelik sürecini engelleme stratejisi de rol oynuyor. ‘Türkiye Ermeni soykırımını tanımadan üye olamaz’ sesleri yükseliyor.

Fransız liderler bunu söyleseler de Avrupa Parlamentosu, ‘AB sürecinde Ermeni şartı öne sürülemez’ diye karar aldı.

Din etkili oldu

‘Ermeni tehcir’i kararı alınmadan çok önce Avrupa’nın ‘azınlık’ politikalarını dayatmasının yaşananlarda payı yok mu? Osmanlı’ya karşı gayrimüslümleri kışkırtmak ve sonuçta Ermenileri Anadolu’da yaşayamaz hale getirmek gibi. Din faktörü devreye giriyor.

Din tabii ki çok etkili oldu. Osmanlı hükümdarları da halifeydi. Fatih Sultan Mehmet devrindeki hoşgörünün daha sonra gelen sultanlar ve halifeler döneminde değiştiğini tarih kitaplarından okuyoruz.

Büyükelçi Kamuran Gürün, din faktörünün Osmanlı’da Ermeni sorunu çıkmasında en büyük rolü oynadığını savunuyor.

1915’e gelirken İttihak ve Terakki’nin uygulamalarından doğan bazı sorunlar oluşuyor. Balkan Savaşı’ndan sonra uluslaşma başlıyor. Afrika’da bağımsızlık savaşları başlıyor. O süreçte İttihat Terakki kadroları, ‘Gideceğimiz yer yok, Anadolu Türklerindir’ demeye başlıyor. Bu düşünce Türk düşünürlerini etkiliyor. Olayları buna bağlıyorum. Azınlıkları mümkün olduğu kadar dışlamak ve ekonomik hayattan uzaklaştırmak. Varlık vergisi de bu anlayışın sonucu. 1. Dünya Savaşı başlarken patrikhane kayıtlarına göre 2 milyonun üzerinde Ermeni kökenli vatandaşı vardı Osmanlı’nın. O zaman kilise vergisi alınırdı.

İddianız kayıtlara mı dayanıyor?

Benim iddiam değil. Kitaplarda yazılanlar ve patrikhanenin kayıtlarında. Vergi tahsil edildiği için bu rakamlarda yanlışlık olacağını tahmin etmiyorum. Ne kadar insan hayatını kaybetti bilmiyorum, göç edenler oldu. Çok büyük trajik olaylar oldu. Sonuçta bugün Türkiye’de yaşayan Ermeni nüfusu 70 bin kadar.

Ad koymak istemiyorum

1915 trajedisini siz nasıl tanımlıyorsunuz? Pek çok niteleme yapılıyor.

Bir ad koymak istemiyorum. Önemli olan trajik olayların 90 yıl sonra siyasi amaçlarla kullanılmaması. İnsanlar bir acı yaşamış. Bir konferansta da söylediğim gibi, bunda Ermenilerin ayrılıkçı politikalarının da rolü var. Türkiye’yi daha millileştirme hareketinin de etkisi var. Yabancıların da payı var. Bu insanların çocukları da dışarıdalar. Tepki gösteren onlar. Artık bir barış, uzlaşma sağlayacağız. Patrikliğimizin görüşü budur. Çünkü Türkiye’de yaşayan bizleriz. Komşularımız var, pek çok şeyi paylaşıyoruz. Siyasetin bu komşuluk ilişkilerinin içerisine girmesini buradaki insanlar da istemiyor ve son gelişmeler onları tedirgin ediyor.

Sosyal baskı var

Yasa tartışmaları nedeniyle Türkiye Ermenileri olarak ciddi bir ‘baskı hissettiğinizi’ bir mektupla İstanbul Valiliği’ne bildirdiniz, kilise ve azınlık okullarında güvenlik önlemleri alınmasını istediniz. Neden?

Üniversitede bu gergin ortamda çocuklar birbirleriyle tartışmışlar. Geçen gün bir televizyon ekibi gelmiş, saygısız şekilde Patrikhaneye kameralarıyla girmek istemişler. Güvenlikçiler engellemişler. Kumkapı’daki okula girmek istemişler. Okulla ne ilgisi var Fransa’daki tartışmaların. Anlamıyorum.

Çarşıda çalışan Ermenistanlıları çekmek istemişler. Bunlar sonuçta hissedilen sosyal baskılar. Bu tür gerginliklerin giderilmesi için siyasetçilerin bu olayı kullanmaya son vermeleri gerekiyor. Yabancıların da yerel politikacıların da. Bu bir insanlık dramı. Yaşanmış, bitmiş. İleriye bakmamız lazım. Bunun da tek yolu uzlaşmak. Ve iki toplumun barışması.

Olayları Asala tırmandırdı

Ermenistan’daki kilise üzerinden diyalog sürecini zorluyor musunuz?

Ne yazık ki bu konuda anlaşamıyoruz. Öteki patriklerle de anlaşamıyoruz. Şu anda diasporanın çabası 1915 olaylarının ‘soykırım’ olarak tanınmasını uluslararası düzeyde sağlamak. Bütün güçleriyle çalışıyorlar.

Bizim bu konuda daha barışçı ve uzlaşma isteyen bir tutuma girmemiz de anlaşılmıyor. ‘Türkiye’de bunlar rehindir. Mecburen böyle konuşuyor’ diye yorum yapıyorlar.

İstanbul doğumlusunuz. 1970’lerde Türk diplomatları şehit edilmeye başlamadan önce ‘Ermeni sorunu’ gündemde yoktu.

Asala nedeniyle tırmandı bu olaylar. Çocukluğumda pek hissetmezdim böyle ayrımcılık. Müslümanların, Rumların, Musevilerin, Ermenilerin birlikte yaşadığı mahallelerde büyüdüm. Azınlık okulları da Milli Eğitim’e bağlıydı.

TBMM’deki son tartışmalara anlam da veremiyorum, öyle bir davranıyorlar ki sanki Türkiye’deki Ermeni okulları yabancı okullar. Bunların hepsi Türkiye vatandaşları. Derslerin çoğunu Türk öğretmenler veriyor. İstanbul’da yaşayan Ermenistan pasaportu taşıyan çocukların bu azınlık okullarına gitmesinde ne sakınca gördüler anlamış değilim. Sorunumuzun AB uyum yasalarıyla falan da ilgisi yok. Sayın Başbakan’a bir mektup yazdım ve insani bir soruna çözüm getirilmesini istedim. ’30 – 40 bin tane Ermenistan vatandaşının BM Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne göre eğitim hakları var. Bunu devlet olarak yerine getirecek misiniz?’ diye sordum. Bu çocukların eğitimi ne olacak? Sanki Türkiye’nin altına dinamit koyuyormuş gibi aşırı milliyetçi bir yaklaşım gösterdiler Meclis’te.

Pamuk’u okuyacağım

Orhan Pamuk’un 2006 Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanmasına ne diyorsunuz? Geçen yıl, ‘Türkiye’de 1 milyon Ermeni, 30 bin Kürt öldürüldü’ dediği için TCK 301’den başı derde girmişti.

Türkiye’den bir yazarın Nobel kazanması büyük olay. Orhan Pamuk’u tebrik ediyorum. Doğrusu kitaplarını okumamıştım. Şimdi okuyacağım.

Hangisinden başlayacaksınız?

Doğu’dan bahseden, ‘Kar’dı sanıyorum. Siyaset Nobel’i gölgelememeli. Ermenilerle ilgili görüşleri kendi özgür düşüncesidir. Siyasi bir tarafı olduğunu sanmıyorum.

Elif Şafak’ın ‘Baba ve Piç’ romanını ise Ermeni sorunu üzerine diyaloglar içeriyordu. Bu yüzden 301’den yargılandı ama mahkeme ‘roman kahramanları’nın suçlanamayacağı görüşünden hareketle yazarın beraatine karar verdi.

O romanı da yeni aldım. Cumhuriyet Bayramı’ndaki tatilde okuyacağım.

Türk yazarlar 301 kıskacından kurtulmaya çalışırken, Fransa’da ‘tarihin yasayla yazılması’ ve ‘soykırım yoktur’ diyenlerin hapisle cezalandırılacak olmasını nasıl karşıladınız?

İfade özgürlüğünü engelleyici bir yasa olduğu için anti- demokratik buluyorum.

Türkiye’deki 301 de çok saçma. Birileri çıkıp, ‘soykırım oldu, olmadı’ diyebilir bunu insanları hapse atarak çözemezsiniz.

Bir kültür yok oluyor

Ermenistan’da aydınlar çıkıp, ‘1915’te ve sonrasında Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da Türkler de katledilmiştir’ diyebiliyor mu? Fransız işgali sırasında Urfa’da, Antep’te, Maraş’ta yaşananlar unutulmadı. Erivan’da bilimsel bir platformda bunlar konuşulup tartışılabilir mi?

Tartışılması gerekir. Başlamak lazım. Başbakan Erdoğan tarafından Ermenistan’a yapılan önerinin çok olumlu olduğunu düşünüyorum. Bir komisyon kurulsun, tarihçiler bir araya gelsinler. Bunu ilk duyduğum andan itibaren öneriyi destekledim. Ermeni tarafı, ‘Tartışılacak bir şey yoktur, bu olay soykırımdır’ diye kesip atma eğiliminde. ‘Güneş nasıl güneşse bu olay da öyleymiş!’ Bu mümkün değil. Dünya kamuoyu önünde bu tür benzetmelerle gidemezsiniz. Bu sorunun da irdelenmesi lazım.

1915’te yaşanan acı olayların travmasını Türkiye’de yaşayan Ermeniler çekiyor. Binden fazla kilise, 400’den fazla manastır vardı Anadolu’da. 41 tane kilise kalmış. Bir kültür yok oluyor. Osmanlı’da ‘milleti sadıka’ deniliyordu Ermenilere. Bakanlar, milletvekilleri vardı. O zamanki ayrılıkçılar, yabancıları kışkırtmasıyla, ‘Balkanlar çözüldü, imparatorluk dağıldı, biz niye devlet kurmayalım?’ diye ortaya çıktılar. Bu trajediler yaşandı.

Tanrı bu iki milleti almış yan yana koymuş. Bunların coğrafyası değişmeyecek. Ya anlaşıp komşu olarak yaşayacaklar ya bu ‘düşmanlık’ körüklenecek. Dostluk daha iyi. Barış ve uzlaşmayı sağlamak için siyasetçiler de kendilerine düşeni yapmalılar. Türkiye’deki Ermenilere gelince, bunlar ne diaspora ne Ermenistan vatandaşı bu tartışmanın dışında bırakılmalılar. Basın da bu insanları taciz etmemeli. Sokaktaki insan komşularından çekinir hale gelmemeli.

Diaspora toprak ve tazminat istiyor

Türkiye ile diaspora ve Ermenistan arasında bir uzlaşma öneriyorsunuz ama bu nasıl olacak? Tanınmanın ardından ‘tazminat ve toprak’ talepleri gelmeyecek mi? Türk kamuoyu bu işin 1915’te yaşanan trajediye bir ad vermekle biteceğine inanmıyor. Arkası gelecek kaygısı var.

Diasporanın tazminat ve toprak istediği belli. Ancak siyasi sloganlar ortaya atmaktan daha gerçekçi olan, Türkler ile Ermeniler arasında diyaloğu başlatmaktır. Üniversiteler, aydınlar din adamları gidip gelebilir. Mesela Diyanet İşleri’nden bir heyet Ermenistan’a gidebilir.

http://www.milliyet.com.tr/2006/10/16/siyaset/asiy.html

Yorumlar kapatıldı.