İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Düşün özgürlüğü

İsmail Beşikçi

Düşün özgürlüğü veya ifade özgürlüğü, özgürlükler içinde başta gelen bir özgürlüktür. Yaşam özgürlüğünden sonra en önemli özgürlük kanımca düşün özgürlüğüdür. Bunu ifade özgürlüğü olarak dile getirmek de mümkün.

Devletlerin düşün yasaklarına neden gerek duydukları, irdelenmesi gereken bir konudur. Toplumsal ve siyasal yaşamda, hangi konular rahatça ifade ediliyor, hangi konuların konuşulmasında ve yazılmasında sorunlar, yasaklar var? Bu konunun irdelenmesi önemlidir. Toplumsal ve siyasal yaşamda, bu yasakların ne gibi bir işlevi var konusunun irdelenmesi de önemlidir.

Yasağın işlevi

Bir devlet geçmişiyle kolayca yüzleşebiliyorsa, bu konuda hiçbir endişesi yoksa, geçmişte işlenen tarihsel bir ayıbı yoksa, siyasal sisteminde düşün yasaklarına gerek duymuyor. Çünkü düşün yasaklarının, geçmişte topluma karşı işlenen, halen de sürdürülen suçları gizlemek, örtmek, onların bilince çıkmasını engellemek gibi bir işlevi vardır.

Türkiye, Kürt sorunu, Ermeni sorunu, Alevilik gibi sorunlarda geçmişiyle yüzleşmek istemiyor, bundan kaçınıyor. Bu konuların insanların bilincine çarpmasını engellemek için ayrıntılı bir şekilde düşün yasakları getiriyor. Düşün yasaklarının bu konuların düşünülmesini, yazılmasını, konuşulmasını, araştırılmasını engellemek gibi bir işlevi var.

Düşün yasakları resmi ideoloji kurumuyla ilgili bir kavramdır. Resmi ideoloji, toplumsal ve siyasal hayatta, hangi konuların düşünüleceğini, hangi kavramlarla düşünüleceğini, hangi konularla ilgilenmekten uzak durulacağını saptayan, bunları idari ve cezai yaptırımlarla pekiştiren bir normlar, yasaklar dizgesidir. Resmi ideolojiyse Türk siyasal sisteminin en önemli kurumudur. Siyasal sisteminde resmi ideolojiye yer veren, resmi ideoloji gibi bir kuruma ihtiyaç duyan, resmi ideolojiyi kurumlaştıran bir devlet demokratik bir devlet değildir.

Türkiye’de düşün hayatını, bilim hayatını, sanatı, edebiyatı belirleyen, yönlendiren kurum resmi ideolojidir. Resmi ideoloji herhangi bir ideoloji değildir. Devletin idari ve cezai yaptırımlarıyla korunan ve kollanan bir ideolojidir. İdari ve cezai yaptırımlar, resmi ideolojiyi pekiştirir, kemikleştirir.

Üniversitenin, düşün özgürlüğünü aramak, düşün özgürlüğüne kavuşmak gibi bir arayışı, bir sorunu yoktur. Türkiye’de, üniversite, resmi ideolojiye en iyi, en kolay uyum sağlayan, resmi ideolojinin direktiflerine, gereklerine göre tavır-davranış sergileyen kurumların başında yer alıyor. Resmi ideoloji militer bir ideolojidir. Milli Güvenlik Kurumu tarafından, askerlerin ağırlıkta olduğu kurumlar tarafından üretilen bir ideolojidir. Giderek üniversite de resmi ideolojinin yapıcısı, yayıcısı ve propagandisti haline geldi. Üniversitenin düşün özgürlüğü diye bir sorunu yoktur.

Medyanın rolü

Medya, basın-yayın da resmi ideolojinin yayılmasında, kitlelere benimsetilmesinde büyük bir rol sahibidir. Türk basını, bazı konularda, özellikle Kürt sorunu konusunda, Milli İstihbarat Teşkilatı’nın bir şubesi gibi çalışıyor. Medya, bir iki yıldır, Orhan Pamuk, Elif Şafak, Hrant Dink gibi yazarların şahsında, düşün özgürlüğünü savunuyormuş gibi bir tutum sergiliyor. Bu tutumu Avrupa Birliği kurumları da destekleyip teşvik ediyor. Bunu, düşün özgürlüğünü savunmaktan çok, bazı kişilerin, bazı yazarların savunulması olarak algılamak daha doğrudur kanısındayım. Zira düşün özgürlüğünü kısıtlayan yasalar birinci planda, Kürt sorunu dikkate alınarak getiriliyor. Kürt sorunuyla ilgili yargılamalara ise basın, medya hiç değinmiyor. Mahkumiyetleri bile haber olarak duyurmuyor. Bunları görmezlikten, duymazlıktan, bilmezlikten geliyor.

Basında zaman zaman, “Türkiye’nin sorunlarını yeniden ele almalıyız”, “Türkiye’nin temel sorunlarına yeni yaklaşımlar getirmeliyiz” yönünde yazılar, görüşler yer alıyor. Fakat, “yeni” denen bu görüşler, arayışlar da resmi ideoloji çerçevesinde, resmi ideolojinin kavramlarıyla dile getirildiği için, hiçbir şey değişmiyor. Özgür düşüncenin, bilimin, ideolojileri, özellikle resmi ideolojiyi eleştirmesi büyük bir ihtiyaçtır.

Evrenseldir ama

Bilimle ideoloji arasında çok büyük farklar vardır. Resmi ideolojiyle bilim arasındaki fark ise, ölçülmeyecek kadar büyüktür. Bu farkı ortaya koyan temel kriter eleştiridir. Bilimsel önermeler her zaman eleştiriye açıktır. Bilimde mutlak doğru, nihai doğru diye bir kavram yoktur. Resmi ideolojinin önermeleri ise eleştiriye açık değildir. Eleştiriler idari ve cezai yaptırımlarla engellenir.

Düşün özgürlüğü, insanlaşmanın, bilimi üretmenin temel koşuludur. Bilimin kime ihtiyacı varsa o üretir. Düşün özgürlüğü kimler için gerekliyse, bunun mücadelesini başta onlar yapar. Düşün özgürlüğü için yapılan mücadele elbette evrensel bir mücadeledir. Fakat bu mücadeleyi, başta, düşüncesi kısıtlananların, baskı altında tutulanların yapması kaçınılmazdır. 1915’ten önce Osmanlı İmparatorluğu sınırları içinde kaç Ermeni yaşıyordu? Ermeni nüfus ne kadardı? Bu sayı ne olursa olsun, ortada şöyle bir soru var. Ermenilerden kalan taşınmaz mallar ne oldu? Evler, dükkanlar, atölyeler, tarlalar, mandıralar, zeytinlikler, değirmenler, fabrikalar, işlikler vs. ne oldu? Türkiye’de kapitalizmin gelişmesini araştıran Türk iktisatçıları, Türk aydınları, Türk burjuvazisinin oluşmasının temelinde Ermenilerden kalan malların, yağma edilmesini, Ermeni mallarından ganimet elde edilmesini düşünüyorlar mı?

Türk burjuvazisi kendisini palazlandıran esas unsurun, Ermeni mallarından ganimet elde etmek olduğunun bilincinde mi? Bu ancak olguların özgürce algılanmasıyla olguların, olgusal ilişkilerin özgürce değerlendirilmesiyle incelenebilecek bir sorundur. Bir iki soru daha: Doğru dürüst Kürtçe konuşamayan Kürtler, Kürtçe yayın ve Kürtçe eğitimle ilgili olarak çok ağır sorunlarla karşı karşıya olan Kürtler, neden ille de, “biz milliyetçi değiliz, biz kardeşiz, kardeş olacağız, biz enternasyonalistiz…” deyip duruyorlar? İslamın hiçbir koşulunu yerine getirmeyen Aleviler, neden ille de “biz Müslümanız, en iyi Müslüman biziz…” diyorlar? Bunlar da ancak, özgür düşünceyle, bilim yöntemiyle incelenebilecek sorunlardır. Kürt sorununda, Ermeni sorununda, Aleviler sorununda bilgilerimizi elbette geliştirmeli, çoğaltmalıyız. Fakat bunlar sadece bilgi sorunları değildir. Bunlar aynı zamanda çok ciddi bir duruş sorunudur. Sağlıklı bir duruşunuz yoksa, bilgiyi istediğiniz kadar çoğaltın, sağlıklı sonuçlar almak mümkün değildir. Bilgiyi duruşla güçlendirmek, sağlamlaştırmak gerekir.

Düşün özgürlüğü kavramı çağdaş uygarlık kavramıyla çok yakından ilişkilidir. Düşün yasaklarına, resmi ideoloji gibi bir kuruma gereksinim duyan, bunları kurumlaştıran bir devletin çağdaş uygarlık sürecinde bir devlet olduğu söylenemez. Çünkü düşün yasaklarının geçmişte işlenen, halen de sürdürülen ayıpları gizlemek gibi bir siyasal işlevi vardır. Bu ayıplarla, düşün kısıtlamalarıyla, baskılarla, çağdaş uygarlık düzeyine ulaşılamaz. Düşün özgürlüğü için yapılan mücadele elbette evrensel bir mücadeledir.

İSMAİL BEŞİKÇİ: Sosyolog, Doç. Dr.

http://www.radikal.com.tr/ek_haber.php?ek=r2&haberno=6328

Yorumlar kapatıldı.