İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

301 hangi kapının numarası?

Etyen Mahçupyan

Adalet Bakanı 301 tartışmaları sırasında “Bunu kapı numarası sananlar var.” demişti. Kastı, bilmeden konuşanların fazla olduğuydu. Gerçekten de bugün 301’i savunanların duygusallık dışında hiçbir gerekçeleri yok. Söylenen şey Türklüğe hakaretin serbest olmaması gereği… Buna zaten kimse itiraz etmiyor.
301’in kaldırılmasını veya değişmesini savunanlar ‘hakaret’in bilinçli olarak tanımlanmadığını, dolayısıyla yargının nesnel ölçülerle değil, ideolojik algılarla davranmak zorunda bırakıldığını söylüyorlar. Öte yandan yargının genel zihniyetinin zaten demokratlıktan epeyce uzak olduğunu veri alırsanız, söz konusu madde istediğiniz kişiyi istediğiniz söz üzerinden ‘hakaret’ suçlamasına maruz bırakabileceğiniz bir esnekliği ima ediyor. Çünkü Türklüğün aşağılanıp aşağılanmadığını söyleyecek olan sadece bir insan ve o kişinin elinde Türklüğün hangi durumda aşağılanmış olacağına dair hiçbir nesnel ölçü yok…

Dolayısıyla 301 ve benzeri maddeler hukuksal kisveye büründürülerek toplumu tehdit etmek üzere işlevselleştirilen ideolojik araçlardan başka bir şey değil. Bu maddelerin hukuka aykırı olduğu, ‘hukukiliğin’ günümüzde geçerli olan demokratik ölçütleri arandığı zaman berrak bir biçimde ortaya çıkıyor. Hukukilik Turgut Tarhanlı’nın sözleriyle iki ölçütü gerektirmekte: Birincisi eylemin “özel veya genel bir zararın doğmasına ya da kuvvetle doğma olasılığına” yol açıyor olması; ikincisi “eylemden doğan veya doğması kuvvetle muhtemel olan hukuka aykırı sonuçla, bunun önlenmesine yönelik yasal müdahale arasında bir denge bulunması.” Diğer bir deyişle Türklüğe hakaret sayılan sözlerin özel veya genel bir zarara neden olduğunun (olacağının) kanıtlanması gerektiği gibi, verilecek cezanın da bu zararla orantılı olması gerekir. Ne var ki bunun yapılabilmesi için suçun nesnel ölçütlere bağlanması, ancak daha da öncelikli olarak ‘hakaret’in ne olduğunun tanımlanması gerekir. Aksi halde kimse söylediği sözün hakaret olup olmadığından emin olamayacağı gibi, müsait bir yargıç bulduğunuz anda her sözü ‘hakaret’ sayıp cezalandırma imkanınız doğar.

Nitekim 301’in amacı da çok muhtemelen bu… 301’in arkasında hukuksallık, meşruiyet, hatta yasal tutarlılık gibi kaygılar aramak boş. Bu tür yasa maddeleri toplumu dizginlemek, ehlileştirmek, baskı altına almak için kullanılırlar. Böylece Adalet Bakanı’nın mizah sandığı sözler de ironik bir biçimde doğrulanmış olur, çünkü 301 gerçekte totalitarizmin ve ırkçılığın kapı numarasıdır. Bunu kanıtlamak için fazla uzağa gitmeye de gerek yok… Söz konusu maddeyi kullanarak Türkiye’de düşünce özgürlüğünü tırpanlamayı milliyetçilik sanan ‘hukukçuların’ söylemi, kendi zihniyetleriyle yasa maddesinin ideolojisi arasındaki rabıtayı açıkça ortaya koyuyor. Maddenin gerekçesine baktığımızda ise bu rabıtanın bir tesadüf olmadığını anlıyoruz: Türklük “dünyanın neresinde yaşarsa yaşasınlar Türklere has müşterek kültürün ortaya çıkardığı ortak varlık” olarak tanımlanmakta…

Kısacası 301, Türklüğü Türk ırkının uzantısı olan bir soydaşlık hali olarak algılayarak kavramı ırk temeline oturtmaktadır. Türklere has müşterek bir kültürün var olduğunu, hele bunun ‘ortak bir varlık’ oluşturduğunu savunmak, vatandaşlık anlayışından ne denli uzak bir hukuk algısı ile karşı karşıya olduğumuzu göstermekte. Hem Türklüğü ırk temelinde tasavvur edecek hem de tanımlanmamış bir hakaret anlayışından hareket ederek ölçüsü belirsiz bir ‘zarar’a hükmedip orantısız cezalar yağdıracaksınız… Hukuk, totalitarizme duygusal yakınlık besleyenlerin eline düştüğünde insani bakışını işte böyle yitirir… Evet Türklüğe hakaret serbest olmamalı, ama insanlığa hakaret eden bir sistemden Türklüğü korumasını beklemek normal mi?

http://www.zaman.com.tr/webapp-tr/yazar.do?yazino=436426

Yorumlar kapatıldı.