İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Yazı Dizisi: Azınlık okullarının ‘dünü bugünü’

Nereden çıktı başımıza gayrimüslim okulları?

Bir azınlık okulu müdürü; sözleşmeli tüm öğretmenlerin disiplin, hal, gidiş ve eğitim kalitelerini denetlemekten yükümlü olduğu halde; sırf gayrimüslim kökenli olduğu için, tarih, türkçe, edebiyat, coğrafya ve sosyoloji (Rum okullarında ahlâk bilgisi de dahil) öğretmenlerine hiçbir şey söyleyemez

Türk müdür baş yardımcısı ve kültür dersleri öğretmenleri; gayrimüslim okullarında en çok “beş yıl” çalışabilirler. Buradaki maksadı tahmin etmek de zor olmasa gerek: ‘Bu öğretmenlerin – Türk Devleti’nin âli menfaatleri aleyhine- o okuldaki gayrimüslimlerle haddinden fazla samimi(!) olması tehlikesini’ önlemektir istenen

Türkiye’de bugün, sadece İstanbul’da, Ermeni, Rum ve Musevi okulu bulunuyor. Bir zamanlar, kelimenin tam manasıyla ‘dört bir tarafından ilim, irfan fışkıran’ ve Osmanlı -Türkiye coğrafyasındaki ıoı Ermeni okulundan, bugün kala kala- o da İstanbul’da-‘kazanın dibi’ kabilinden 16 okul kalabilmiştir. Bu 16 okulun da, hangi şartlarda yaşamaya devam ettiğini, biraz sonra göreceğiz.

Bu arada, ufak bir parantez açmakta yarar var.

‘Temcit pilavı’ gibi, her ‘Ermeni Sorunu’ gündeme geldiğinde, bilerek yalan konuşan, bazı kalemler : ‘Eğer soykırım olsaydı, bugüne dek varlığını sürdüren, 16 Ermeni okulu nasıl kalırdı?’ diye yazabiliyorlar.

Bazı İttihat -Terakki kadrolarının; (topraklarımızın kadim yaşayanları; sonra da Osmanlı’nın asli unsurları olan) Ermenileri, önceden planlayarak yok etme kararından bihaber olmak; Türk -Türkiye tarihi ve hatta kimlik bilincinden özürlü olmakla eşdeğer sayılmalı.

Türkiye’deki Ermeni kültürel, edebi, dini, eğitim, sıhhi vs kurumları; 1915 tarihinden sonra “sıfır noktası”nda olup da bugünkü sayılara yükselmemiştir ki… Tersine üç hatta dört haneli sayılardan… bugünkü sayılara düşülmüştür.

ÖĞRETMEN SEÇİMİNDE AYRIMCILIK

Bugün azınlık okullarında baş sorun: Gayrimüslimlerin, ‘Türkçe ve kültür dersleri’ öğretmeni olamamasıdır. Günümüzde, gayrimüslim vatandaşların, tarih, coğrafya, Türk edebiyatı, sosyoloji ve Türkçe derslerinin topunu temsil eden ‘kültür dersleri’ne, öğretmenlik yapamaması; Türkiye’deki gayrimüslim (Ermeni, Rum ve Musevi) okullarında uygulanan ayırımcılığın önde gelen örneğidir. Bu tip bir uygulamaya çağdaş demokratik ülkelerde rastlayamazsınız.

Ahlâk bilgisi ise, son iki yıldır Ermeni Okul-ları’nın talebi üzerine ‘Kültür Dersi’ kapsamından çıkmıştır; ama Rum Okulları’nda hâlâ ‘Kültür Dersi’ dahilindedir.

Zamanın Türkologlarından Stepan Gürdik-yan, vefatına dek (1948), Ermeni ve Türk okullarında, dillere destan Türkçe dersleri vermişti. Ama, ne yazık ki, daha sonra, gayrımiüslimler bu haktan mahrum bırakılmışlardır.

Niçin? Onlara güvenilmediği için.

POTANSİYEL SUÇLU MU?

Günümüzde gayrıimüslim öğretmenlere yönelik mevcut bu uygulama 1955 tarihli ve 6581. yasaya dayanarak gerçekleştirilmektedir. Üstelik söz konusu yasada, benzer bir uygulamaya kapı açmaya yarayacak en ufak bir ibare olmadığı halde. Kültür dersi ve Türkçe öğretmeni olmak için gayrıimüslimlerin yaptığı bir başvuru var mı? Varsa kaç tane? Bu başvuruların reddine ilişkin kararda gösterilen gerekçe nedir?

Bu sorular, doğal olarak akla gelecektir.

Verilen yanıt ise şudur: Başvuru tabii ki yoktur, nasıl olsun? Sadece gayrimüslim öğretmen adaylarına yapılan ‘Güvenlik-Kök-Kütük Araştırması’ sonucu lütfen kabul edilen atamalar; tüm gayrimüslimleri bir bakıma potansiyel suçlu ilân ederken. Bir gayrimüslim nasıl cesaret edip de Türkiye Cumhuriyeti Devletini resmen temsil eden bir göreve talip olabilir ki…

Ülkemizde ‘gizli’ yasa maddeleri olabildiğini ve/veya yasalar çıktıktan sonra, kurum ve birimlere “yasanın özüyle çelişen” yasa yönetmeliği gönderilebildiğini hatırlayacak olursak…

Yasa içeriğinde açıkça ‘gayrimüslim kökenli öğretmenler Kültür Derslerini veremezler’ ibaresi olmadığı halde; ‘gayrimüslimlere bu derslere girme yasağı’nın uygulamada nasıl var olabildiğini anlayabiliriz.

GÜVEN AYRIMCILIĞI

İkinci sorun: Azınlık Okulları’ndaki Türk(!) Müdür Başyardımcısı statüsüdür. Konuya ilişkin mevzuat için yaptığımız araştırmalar sonucunda, elde ettiğimiz belgelerden biri de:

‘Türk Müdür Baş Yardımcısı Yönetmelik Değişiklikleri’ adlı resmi tamim.

Bir başka nokta da son birkaç yıla dek yazışmalarda açıkça belirtildiği gibi ‘Azınlık Okulları’nda, Müdür’ün yanında, devletin atadığı (açıkça söylenmemesine rağmen ‘Türk soyundan’) bir öğretmenin Türk(!) Müdür Başyardımcısı’ sıfatıyla görev almasıdır.

Üstelik ‘Türk Müdür Başyardımcısı’, mevzuat gereği; okulda asıl Müdür’ün, Kültür Dersleri öğretmenlerini denetlemesine izin veremez; onlardan sorumlu, yasaca bizzat kendisidir.

Azınlık okulu müdürü, sözleşmeli tüm öğretmenlerin disiplin, hal, gidiş ve eğitim kalitelerini denetlemekten yükümlü olduğu halde; sırf gayrimüslim kökenli olduğu için, tarih, Türkçe, edebiyat, coğrafya ve sosyoloji (Rum okullarında ahlâk bilgisi de dahil) öğretmenlerine hiçbir şey söyleyemez, böyle bir hakkı bulunmamaktadır!

‘Disiplin-Sicil Âmirleri Yönetmeliği’ne göre; tüm öğretmenlerin ‘Birinci derecedeki’ Sicil Âmiri Müdür olduğu halde ve ‘Baş Yardımcısı İkinci derecedeki Sicil âmiri’ durumundayken… Gayrimüslim müdür, (‘Türk !’) kültür dersleri öğretmenlerinin Sicil Âmirliği’ni, tümüyle Türk(!) müdür başyardımcısına bırakmak zorundadır.

Azınlık okulu müdürleri, okullarında eğitim verecek sözleşmeli öğretmen adayları hakkında, doğal olarak, araştırma yapar ve seçtikleri öğretmenleri işe alırlar. Ama onların Türk müdür başyardımcılarını ve kültür dersi öğretmenlerini seçme şansı yoktur.

Hangi azınlık okuluna, kimin Türk Başyardımcı ve kimin hangi kültür dersinin öğretmeni olacağına, ancak ve ancak devlet (!) karar verir ve yine aynı devlet bu öğretmenlerin maaşını karşılayarak, vefakârlık gösterir (!).

“BEŞ YIL” SINIRI NİYE?

Yönetmeliğin bir ince noktası daha var: Türk Müdür Baş Yardımcısı ve Kültür Dersleri öğretmenleri; gayrimüslim okullarında en çok beş yıl çalışabilir.

Buradaki maksadı tahmin etmek de zor olmasa gerek: ‘Bu öğretmenlerin -Türk Devleti’nin âli menfaatleri aleyhine- o okuldaki gayrimüslimlerle haddinden fazla samimi(!) olması tehlikesini’ önlemektir istenen.

Gayrimüslim okulunun müdürü, tatile gittiğinde; kendi yerine bir gayrimüslim öğretmeni vekil bırakamaz asla. Ancak Türk(!) Başyardımcısını veya Kültür dersi öğretmenlerinden, yani Türk(!) öğretmenlerinden birini, kendi yerine vekil gösterebilir.

Türk(!) Müdür Başyardımcısı için de aynı kural geçerli; Müdür’e değil, Türk(!) öğretmenlerinden birine vekâlet verebilir. Böyle bir uygulama, Milli Eğitim’de, devletin öz vatandaşları arasında ‘güven ayırımcılığı’ yapıldığının tipik bir göstergesidir.

İstanbul (Cağaloğlu) Milli Eğitim Müdürlü-ğü’nde, yaklaşık on yıl önce yapılan bir toplantıda, Milli Eğitim Müdürü Naci Akay, onca Müdür ve Başyardımcısı’mn önünde: ‘Siz, Türk Müdür Başyardımcıları, gayrimüslim okullarda, bizim gözümüz kulağımızsınız!’ diyebilmiştir! Tabii ki, bu haber, Türk Bası-nı’nda da yayınlanmıştır; istenildiğinde takdim edilir.

(Yakın zamana dek, Milli Eğitim İl Toplantılarında, gayrimüslim okulunu, o okulun müdürü tek başına temsil edemezdi. Mudaka Türk Başyardımcının varlığı istenirdi. Ama aynı okulun, asıl müdürünün gelemediği, ona karşın Türk başyardımcının gelebildiği toplantıda ise ‘asıl Müdürün yokluğu’ şikâyet konusu olmazdı.)


Hani nerede KOPENHAG Kriterleri?

Son on-on beş yıla dek, Ermeni okullarına – okul açma hakları bile olmayan- Süryani kökenli- Hıristiyan vatandaşlarımızın çocuklarının kayıt yapması mümkünken… Şimdilerde bu imkân da ortadan kalkmıştır. Her yıl ‘Dadyan Ermeni Okulu’, ‘Bezciyan Ermeni Okulu’, ‘Aramyan Ermeni Okulu’ ve ‘Ulus Musevi Lisesi’nde kurulan özel bir ‘Kayıt Komisyonu’, azınlık okullarına kaydolmak isteyen yeni öğrencilerin, uygun(!) olup olmadıklarına karar vermektedir

Ankara’dan onarım izni gel(e)mediği içindir ki; karda kışta, kırık camlar ve bozuk sobalı sınıflarda titreyerek ders görmenin, (birkaç yıl önce Bomonti Mıkhitaryan İlkokulu’nda olduğu gibi) ağır hastalıklarla sonuçlandığını biliyoruz

Medeni Kanun’da ‘aile reisinin artık baba olmadığı’ değişikliği yapıldıktan sonra; babası Müslüman- Türk, annesi Hıristiyan-Ermeni çocuklar için de, Ermeni okullarına kayıt olma hakkı doğdu. Bu hak ilân da edildi ama; alınan duyumlar farklı… Velilere hâlâ zorluk çıkarılıyor

Kopenhag kriterlerine uyum paketleri sayesinde, yapılan ‘reform’lara gelince…

Reformlara ayak uydurmak amacıyla yazışmalarda, ‘Türk’ ibaresi kalkmıştır. Bu durumda ‘Müdür Başyardımcısı olabilmek için, T.C. vatandaşı olmak yeter’ kararının mantıken Azınlık Okulları’ndaki uygulamayı da etkilemesi bekleniyordu.

Ne var ki, bu karar, sadece Yabancı Okullar için, 2004 tarihli, 625 sayılı ‘Özel Öğretim Kurumları Kanunu’nun, 1. maddesinde değişiklik yapılarak alınmıştır.

Başka bir anlatımla, söz konusu ibare, sadece Yabancı Okullar için kalkmıştır. Değişiklik, azınlık okulları için fiilen hiçbir işe yaramamıştır.

Değişiklik, kâğıt üstündedir…

Ve tipik bir iki yüzlülükle, AB’ye ‘köklü evrim’ yapıldığı izlenimi yansıtılmaktadır.

İstanbul’da hâlen faaliyet gösteren ve tümü on altı adet olan Ermeni okullarının müdürleri; bizzat Milli Eğitim Bakanlığı’nın (07/02/2000 gün ve 50906 sayılı) ve yine İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğü’nün (18/02/2000 gün ve B.08.4.34.09.05/20770) sayılı emirleri üzerine, toplanarak ‘625 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu’nda, yapılması düşünülen değişiklikler için görüş bildirmiştir. Ancak bu günümüze kadar, maalesef dikkate alınmamıştır.

Yine son on-on beş yıla dek, Ermeni okullarına -okul açma hakları bile olmayan-Süryani kökenli-Hıristiyan vatandaşlarımızın çocuklarının kayıt yapması mümkünken… Şimdilerde bu imkân da ortadan kalkmıştır.

Her yıl ‘Dadyan Ermeni Okulu’, ‘Bezciyan Ermeni Okulu’, ‘Aramyan Ermeni Okulu’ ve ‘Ulus Musevi Lisesi’nde kurulan özel bir ‘Kayıt Komisyonu’, Azınlık Okulları’na kaydolmak isteyen yeni öğrencilerin, uygun (!) olup olmadıklarına karar vermektedir.

Süryani çocukların Ermeni okullarına kayıt yapmalarını engelleyen de yukarıda sözünü ettiğimiz karar verme sürecinin ta kendisidir. ‘Bu konuda yapılan bir başvuru örneği var mı?’, ‘ Ya bir veli ismi?’ Bir referans var mı?’ diye sorulacak olursa, yanıt şudur:

AGOS Gazetesi’nin 4-5 yıl önceki sayıları ve avukatlarımız, istendiğinde bu sorunun yanıtını verebilir.

7o’li-8o’li yıllarda, Türk okullarına kayıt yaptırıp sadece 1 ay için bile olsun Türk okuluna giden, ancak daha sonra gayrimüslim okullarına gitmeye talip olan bir gayrimüslim öğrenci, istediği okula kayıt yaptıramıyordu.

Anadolu’da artık, bir tek Ermeni, Rum ve Musevi okulu bile kalmadığı için; sonradan Müslümanlaşmış ancak daha sonra tekrar Hıristiyanlığa geçen Ermeni ve Rum ailelerin çocukları, Anadolu’da ister istemez Türk okullarına gitmişlerdi.

Ancak bu çocuklar, daha sonraları İstanbul’a gelip ait oldukları kültüre mensup bir okula gitmek isteseler de, gidemiyorlardı.

Bunun en önemli sonucu da ana dillerinden koparılmaları oluyordu. Şimdilik bu uygulama da kalkmış gözüküyor.

Ama durumu netleştiren hiçbir yazılı emir yoktur. Engeller, nasıl şifahen ‘yapamazsınız’ denerek konuyorsa; yine şifahen ‘yapabilirsiniz’ denerek de kaldırılabiliyor.

AİLE REİSİ ARTIK “BABA” DEĞİL İSE…

Daha geçen yıla kadar, sadece babası Hıristiyan-Ermeni olup, annesi Müslüman-Türk(î) çocuklara, Ermeni okullarına kayıt olma izni vardı.

Medeni Kanun’da ‘aile reisinin artık baba olmadığı’ değişikliği yapıldıktan sonra; babası Müslüman-Türk, annesi Hıristiyan-Ermeni çocuklar için de, Ermeni okullarına kayıt olma hakkı doğdu. Bu hak ilân da edildi ama; alınan duyumlar farklı… Velilere hâlâ zorluk çıkarılıyor…Kaldı ki, varlıklarıyla başlı başına bir ‘ayırımcılık abidesi’ olan Kayıt Komisyonları, bu yıl da uygulamada geçerliliğini korumaktadır…

OKUL TAMİR ETMEK BİLE İMKANSIZ!

Dördüncü temel sorun da azınlık okullarının, kendi paralarıyla, badana, boya ve tamir yapma hakkının olmayışıdır. 1939’a dek, tüm gayrimüslim azınlık okullarında, kendilerinin tayin ettiği (yani Rum okulunda Rum kökenli, Ermeni okulunda Ermeni kökenli ve Musevi okulunda Musevi kökenli) adına ‘Yar Direktör’ dedikleri bir ‘Müdür Başyardımcılığı’ makamı vardı. 1949’da ise ‘Yar Direktör’ konumlandırması kaldırılmıştı. Ama, göreceli demokratik Anayasa sonrasında, yani 1962’den itibaren, günümüze dek gelen ‘Türk Müdür Baş yardımcıları’ makamı icat edilecekti… Vakıfların genel işleyiş mevzuatına göre: Maddi israfı önlemek amacıyla, binalarda herhangi bir maddi tasarrufta bulunulması Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün iznine bağlıdır. Uygulamada, Türkiye’nin hiçbir vakfı izin için, bir engelle karşılaşmazken… Nedense, hep gayrimüslim vakıflarının (diğer vakıfların formalite icabı değerindeki) ‘onarım talepleri’ne bir türlü izin verilemezdi(!) Aylar hatta yıllarca, Ankara’dan izin gel(e)mediği içindir ki; karda kışta, kırık camlar ve bozuk sobalı sınıflarda titreyerek, ders görmenin, (birkaç yıl önce Bomonti Mıkhitaryan İlkokulu’nda olduğu gibi) ağır hastalıklarla sonuçlandığını biliyoruz. Öğrencilerin, sıraları ve kara tahtalarıyla, okul bahçesine atıldıkları, paltolarla orada ders yaptıklarını da… Bunlar tespit edilmiş vak’alardır.


‘Takdir edilecek azınlık okulu hangisidir?

Musevi okulları Türkçe veya yabancı dilde eğitim vereceğiz, İbranice’yi de (haftada iki saat) öğreteceğiz’ diyerek; ‘Anadolu Lisesi’ statüsüne geçip, İngilizce tedrisatlı bir okul durumuna girdi

Azınlık okuluna, ‘Türk Müdür Baş Yardımcısı’ atamak demek, o okul, müdür ve öğrencilerine: ‘Siz Türk değilsiniz!’ demektir. Bu gaflet ve tehlike, zorla ‘Türküm doğruyum’ dedirtmekle silinmez

Gayrimüslim dediğiniz kişi, askerliğini yapmış, vergisini fazlasıyla (1942’deki Varlık Vergisi) ödemiş, asker olarak şehit olmuştur; ihracat, kültür, bilim, turizm, sanayi, spor, basın, inşaat, zenaat vb sektörlerde Türkiye’ye kazandırmaktan başka hatası olmamış bir vatandaştır.

Kültür öğretmeni tayininin iplerini elinde tutan Milli Eğitim Bakanlığı, gayrimüslim okullara, bazen aylarca kültür dersi öğretmeni tayin etmemekte veya vasıfsız kişileri de -asıl Mü-dür’ün görüşüne kesinlikle sorulmadan- tayin edebilmektedir.

‘Kaç gayrimüslim okuluna atanan kaç öğretmen bu durumdadır? ‘Azınlıklara ait olmayan okulların durumu bundan farklı mıdır?’ diye de sorabilirsiniz.

Evet. Bütün gayrimüslim okullarına tâyin edilen öğretmenlerin, çoğu bu durumdadır; istisnalar tabii var.

Ülke genelinde, düne kadar yabancı/Anadolu Liseleri’ne taş çıkartacak başarılar gösteren, gayrimüslim okul öğrencileri, bugün düşüşe geçmişlerdir. ÖSYM’nin, Türkçe sorularında öğrenciler eskiden pekala başarılıyken, gitgide zayıflamışlardır.

Okulların birinde, müfettişlere, öğrencilerinin başarılarını şevkle anlatan Müdür’e, sonradan dostâne ağızların şunu fısıldayabildiğim biliyoruz: ‘Müfettişlere, başarılarınızdan o kadar söz etmeyin; zira bazısı için, en takdir edilecek azınlık okulu, başarısı düşen okuldur; başarılı olup, üniversiteye giren her gayrimüslim öğrenci, aslında oraya girememiş bir Müslüman-Türk öğrencinin hakkını işgal etmektedir.’

HER AZINLIK OKULU BİR Mİ?

Peki… Azınlık okulları arasında, davranış farklılığı yok mudur? Sorunun cevabı ‘evet, varî’dır.

Aslında, daha derin araştırılması gereken bu konuda, hemen gözüken ve akla gelen farklılıklardan söz edebiliriz:

Gayrimüslim azınlık okulları arasında, Musevi okulları, daha farklı bir konumdadır. Meselâ tüm azınlık okulları için ‘bütün dersleri, ana dilde görme hakkı’ olduğu halde…

Musevi okulları ‘Biz, Türkçe veya yabancı dilde eğitim vereceğiz, İbranice’yi de yabancı dil statüsünde (haftada iki saat) öğreteceğiz’ demişler; Anadolu Lisesi’ statüsüne geçerek, İngilizce tedrisatlı bir okul durumuna girmişlerdir. Bu tâviz karşılığı aldıkları mükafat, Kültür dersi hocalarını Milli Eğitim’in değil, kendilerinin se-çebilmesidir. O kadar ki,’Türk(!) Müdür Başyardımcısını da, kendileri tâyin etmekte ve maaş ödemektedirler.

Musevi cemaatinin vermiş gibi göründüğü bu tâviz, aslında basit bir farklılıktan kaynaklanıyor; Türkiye Musevilerinin konuştuğu dil, İb-ranice değildir; İbranice daha çok İsrail’de konuşulan bir dildir.

Türkiye Musevileri’nin konuştukları, Fransızca ve eski İspanyolca karışımı, (ağızdan ağıza) türetilen Ladino’dur. Ladino’nun da, yazılı ve edebi eğitimi söz konusu değildir. Ona karşılık Musevilerin okulda İbrani’ce öğrenmeleri, cemaat içi iletişimde yabancılaşma yaratabilir. Hasılı, bu durumda, Türk hükümetleri, Musevileri asi-mile ettiklerini düşünerek sevinse bile… Durum, Musevilerin tâviz verdiği anlamına gelmiyor.

Türkiye Musevi’leri, okullarında İbranice’yi iyi şekilde öğrenemiyor diye, kimse sevinmesin, Bu cemaat kolayca ne asimile olmuştur ne de olur.

Türkiye Rumlarına gelince… Onlar, İstanbul Rumcası konuşur ve konuşulan bu dil Yunanca ile olsun olsun bir lehçe farklılığı gösterir. Rum çocukları dillerini okulda öğrenemedikleri takdirde, tamamen eriyebilirler.

Ermenice ise, Türkiye için bir hazinedir. Ama I bu güzelim gerçek, gözü dönmüş milliyetçi bakışlar yüzünden görülemez olmuştur.

Batı Ermenicesi, dünyada ‘en edebi Ermenice’ olarak kabul edilir. Batı Ermenice’si de, İstanbul Ermenice’sinden başka bir şey değildir; yani Türkiye’nin bir zenginliğidir. AB’nin ‘Dün-ya’da desteklenmesini gerekli gördüğü diller’ arasında İstanbul Ermenice’si de yer alıyor. Bunun için milyonlarca euro öngörülmüştür.

Kısacası… Türkiye, gayrimüslim kültürlerinden, herhangi birini, yok etmeye kalktığında, aslında; öz be öz kendi ‘Türklüğü’nün’ bir parçasını, bizzat yok etmiş olacaktır.

BİTTİ


http://birgun.net/index.php?sayfa=57&dizi=136

http://birgun.net/index.php?sayfa=57&dizi=137

http://birgun.net/index.php?sayfa=57&dizi=138

Yorumlar kapatıldı.