İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Uluslararası Ceza Mahkemesi

Yıldırım Türker

Benzersiz yazar John Berger, Irak Dünya Mahkemesi’nin oluşturulmasını gerekçelendirirken şöyle diyordu: “Suçlar unutulmamalı, belgelerini, kayıtlarını muhafaza etmeliyiz. Çünkü suçluların ilk işi bunları yok etmektir. Bu efendiler yalnızca masumları katletmekle kalmaz, hafızayı da yok ederler. Yeni dünya tiranlığına karşı yükselen muhalefete ilham vermesi için bu kayıtların tutulması şarttır. Silahlarla donanmış bu zorbalar askeri ya da ekonomik bütün savaşları kazanabilirler, ama adına iletişim savaşı dedikleri savaşı kaybettiler. Dünya kamuoyunun desteğini kazanamadılar. Gitgide daha çok insan HAYIR diyor. Bu yenilgileri zorbalıklarının sonu olacak, ama bu son kim bilir daha kaç trajedi, kaç istila ve felaketten sonra gelecek. Daha ne kadar yoksullaştıracaklar bizi? İşte kayda geçirmenin, delilleri muhafaza etmenin, hatırlamanın aciliyeti bundandır. İşledikleri suçlar unutulmayacak, her kıtada ağızdan ağza dolaşacak. Her geçen gün daha çok insan HAYIR diyecek. Bugün sevdiğimiz ve korumak istediğimiz şeylere EVET demenin ön koşulu budur.”

Berger’in dedikleri, tarihin şu kuytusunda hayati önem taşıyor.

Sizi, adını duyduğumuz, çoğunluk Irak Dünya Mahkemesi’yle karıştırdığımız bir oluşumdan haberdar etmek isterim. Uluslararası Ceza Mahkemesi’nden. Berger’in dile getirdiği gerekçelerle kurulmuş bağımsız bir yargı organından.

Önce UCM Türkiye Koalisyonu’nun birinci bülteninden aldığımız tanımıyla başlayalım.

UCM, devletlerin uluslararası hukuk kapsamında işleyebilecekleri en ağır suçlar olan soykırım, saldırı, savaş suçları ile insanlığa karşı suçları soruşturmak ve mağdurların haklarını daha iyi koruyacak uluslararası bir yargılama mekanizması oluşturmak için, uluslararası toplum tarafından ulusal mahkemelerin tamamlayıcısı olarak hareket etmek üzere kurulmuş sürekli ve bağımsız bir yargı organıdır.

2. Dünya Savaşı’ndan sonra kurulan Nuremberg ve Tokyo mahkemelerinden bu yana yarım yüzyılı aşkın bir süredir BM Güvenlik Konseyi sadece iki ‘ad
hoc’ (geçici) UCM kurmuştur. 1993’te ‘Eski Yugoslavya İçin Uluslararası

Ceza Mahkemesi’ ve 1994’te ‘Ruanda İçin Uluslararası Ceza Mahkemesi’ kurulmuştur. Halen devam eden tutuklamalar ve yapılan yargılamalar

ile gittikçe artan bir etkiye sahip olmalarına rağmen, bu mahkemeler iki belirli zaman ve bölgede işlenen suçlarla sınırlandırılmıştır. Güvenlik Konseyi, 1993’ten beri Çeçenistan, Irak, Doğu Timor, Kamboçya, Guatemala, Liberya, Somali vb. birçok ülkede bazı büyük olaylar için aynı ‘ad hoc’ mahkemelerini kurmayı başaramamıştır. Bunun nedeni kısmen yeni mahkemeler kurmanın maliyeti olmakla birlikte, asıl neden, siyasi niyetin olmamasıdır.

UCM, suçun işlendiği veya vatandaşları bu tür suçlardan şüpheli olan devletlerin mahkemeleri isteksiz davranırsa veya yetersiz kalırsa harekete geçecektir. UCM savcısı, adli onama gerektiren bir konuda, kurbanlar ve aileleri, hükümetler arası organizasyonlar, sivil toplum örgütleri, BM ve devletler gibi, kimi kaynaklardan sağlanan bilgilere dayanarak soruşturma açabilir. UCM Savcısı bağımsız olup Güvenlik Konseyi’nin talepleriyle bağlı değildir.

UCM Türkiye

Uluslararası Ceza Mahkemesi Türkiye Koalisyonu kurucu üyeleri: Diyarbakır Barosu, Helsinki Yurttaşlar Derneği, İnsan Hakları Derneği, İnsan Hakları Gündemi Derneği, Mazlumder, Türkiye İnsan Hakları Vakfı ve Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi. Kurucu üyelerin ‘Türkiye UCM’nin yetkisini tanımalıdır’ başlıklı bildirisinden bölümler okuyalım:

2. Dünya Savaşı, insan haklarının devletlerin tekeline bırakılamayacak bir alan olduğunu tüm dünyaya göstermiştir. Bu nedenle insan haklarının korunmasına ilişkin mekanizmalar, 2. Dünya Savaşı sonrası küresel düzeyde geliştirilmiştir. Ancak bu mekanizmaların, toplu ihlaller açısından yeterince etkili olmadığı bir gerçektir. Savaş sonrası kurulan ve önemli bir işlevi de insan haklarının korunması olan Birleşmiş Milletler, tekil devletlere bağlı karar alma mekanizmaları nedeniyle ihlallerin önlenmesinde yeterince etkili olamamış, ihlallerin cezasız kalmamasına
yönelik hukuki mekanizmalara ise bu çatı altında hiç yer verilmemiştir.

Günümüz dünyasında insan hakları ihlallerinin giderilmesinin en önemli ve etkili araçları, insan hakları ihlallerini önlemeye ve ihlalcileri cezalandırmaya yönelik küresel, tekil devletlerin güdümünde olmayan, adil ve herkes tarafından kabul gören bir hukuk düzeni kuracak kurum ve kuruluşlardır. Henüz önleyici mekanizmalar konusunda bir ilerleme kaydedilmemiş olmakla birlikte, insan hakları ihlallerinin faillerini cezalandırmaya yönelik bir küresel yargı organının temelleri 1998 yılında Roma Statüsü’nün imzalanmasıyla atılmış, 2002 yılında bu statü ile kurulan Uluslararası Ceza Mahkemesi faaliyetlerine başlamıştır.

Mahkemenin kurulmasında 90’lı yıllarda Bosna’da, Ruanda’da, Somali’de, Kosova’da, Doğu Zaire’de, Filistin’de işlenen soykırım, insanlığa karşı suçlar ve savaş suçları karşısında devletlerin ve sivil toplum örgütlerinin önleme ve sorumluların cezalandırılması konusunda aciz durumda kalmasının büyük rolü olmuştur. Bu başarısızlığın sonucunda, sürekliliği olan bir küresel mahkemenin oluşturulması fikri geliştirilmiş ve insan hakları duyarlılığı olan tüm kurum ve kuruluşlarca savunulmuştur.

Roma Statüsü birçok devlet tarafından da desteklenmiş ve şu ana kadar 102 devlet, onay vererek Statü ile kurulan mahkemenin yetkisini kabul etmiştir. Ancak, başta Amerika Birleşik Devletleri ve İsrail gibi devletler olmak üzere henüz Statü’ye onay vermeyen devletler de mevcuttur. Üstelik, bu devletlerden bir kısmı mahkemeyi etkisiz hale getirecek uluslararası düzenlemeler yapmaktan da çekinmemektedir. Örneğin, ABD gerçekleştirdiği ikili anlaşmalarla Statü’yü onaylayan ya da onaylamayan devletleri, Statü hükümlerine aykırı davranmaya zorlamaktadır.

Türkiye, 2004 yılında gerçekleştirilen Anayasa değişikliği ile UCM kapsamına giren suçlarda ‘suçluların iadesine iliştin’ bir düzenleme yapmış olmakla birlikte (38. madde) günümüze kadar Statü’ye taraf olacağına dair siyasi bir irade göstermemiştir.

Biz, UCM Türkiye Koalisyonu kurucu üyeleri olarak, öncelikle aşağıdaki belirttiğimiz gerekçelerle, Türkiye’nin kısa bir süre içinde taraf devlet Statüsüne sahip olmasını istiyoruz:

1. UCM, dünya çapında ve her düzeyde gerçekleşen soykırım,

insanlığa karşı suçlar ve savaş suçlarının faillerinin cezasız kalmamasını sağlayacak bir mekanizmayı yaşama geçirmek için oluşturulmuş bir mahkemedir ve başarısı dünyadaki bütün devletlerin vereceği desteğe bağlıdır.

2. Roma Statüsü, güvenliği sadece kendi tekelinde gören, kendi fiillerinden doğan sorumluluğu iktisadi ve askeri gücüyle ortadan kaldırmaya çalışan ve dolayısıyla insanlığa yönelik tehdit oluşturan her türlü anlayış ve girişimin cezasız kalmayacağı bir küresel
düzenin önemli bir ilk adımıdır.

3. Bu mekanizma aracılığıyla taraf devletler aynı zamanda kendi egemenlik alanlarında söz konusu suçları işleyenleri etkili bir biçimde cezalandıracaklarını, aksi takdirde UCM’nin bu suçların cezalandırılması için devreye gireceğini taahhüt ettikleri için, kendi hukuk sistemlerini söz konusu suçlara karşı güçlendireceklerdir.

Roma Statüsü’ne taraf olma, hukukun üstünlüğünün sınırlar ötesinde, evrensel düzeyde kabul edilmesi yolunda atılmış önemli bir adımdır. Bu sıfatı elde eden her taraf devlet, önce kendi sınırları içinde soykırım yapmayacağını, insanlığa karşı suç işlemeyeceğini, savaş suçlarnıdan uzak duracağını kabul etmekle, hem kendi sınırları içinde, hem de evrensel düzeyde barış ve esenliğin gerçekleşmesine katkıda bulunacaklardır.

Eğer Türkiye insanlığa ve barışa yönelik tehditlere gerçekten cevap vermek istiyor ise, bu yönde oluşturulmuş olan tüm siyasi ve hukuki girişimleri desteklemelidir.

UCM, sadece bir yargı organı ve hukukçuları ilgilendiren bir teknik mesele olarak dar bir kalıba sıkıştırılmamalıdır.

Çocuklardan kadınlara, engellilerden yaşlılara, ayrımcılık mağduru olabilecek etnik, dinsel, dilsel, ırksal farklılığa sahip tüm gruplara kadar herkesin insan onuruna saygılı bir yaşam sürdürebilmesi amacına hizmet edecek bir hukuk düzeninin oluşturulması çabasını ifade eden UCM’nin, toplumun her kesiminin sahip çıkması gereken bir konu olduğu bilinciyle hareket eden biz koalisyon kurucuları, sivil toplum örgütlerini de Roma Statüsü’nün topluma tanıtımını ve Türkiye’nin kısa bir süre içinde taraf olmasını sağlayıcı bir çaba göstermeye ve bu doğrultuda sorumluluk üstlenmeye davet ediyoruz.

UCM Türkiye Koalisyonu kurucu üyeleri.

http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=200986

Yorumlar kapatıldı.