İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Fransa´nın Ermeni ilgisini doğru okumak

Yasin Aktay

Ermeni Meselesi’nde Türkiye’nin kendisiyle ciddi bir yüzleşmeye ihtiyacı olduğunda aslında kuşku yok. Ama bu yüzleşmeyi yapmakta çok gecikti. Henüz bir Asala terörü veya Ermeni diasporası baskısı olmadan, hele bir AB baskısı olmadan çok önce bunu yapmış olmalıydı. Bu yüzleşmeyi kendi başına yapmış olsaydı kuşkusuz bugün kimse ona karşı bunu bir koz olarak bu kadar kolay kullanamazdı.

Bugünse bu yüzleşmeye davet ediliyor. Hayır, davet edilmiyor, sürükleniyor. Tarihe konu bir tartışmanın belli sonuçlarını kabul etme noktasına “teslim olması” isteniyor. Soykırım yapmış olduğunu itiraf etmesi isteniyor. Bir şantaj konusu olarak kullanılıyor bu durum. AB yolunda mesafe kat ettikçe diğer birçok konu gibi bu konu da çıkarılıyor önüne. Bu baskılar altında Türkiye sağlıklı bir davranış sergilemekte bile gittikçe zorlanıyor. Tipik davranış bozuklukları ortaya koyuyor.

Soykırımı tarihsel bir gerçek olarak kabul eden Avrupa parlamentolarında bunu inkâr etmeyi de suç sayan yasalar çıkıyor. Bunun bir tarih zorbalığı olduğunda kuşku yok. Tarihi parlamentoların siyasi hesaplarına terk eden bu gelişmelerin hiçbir samimiyetinin olmadığı açıktır. Ancak buna karşı, soykırımın var olduğunu tarihsel olarak ispatlamak isteyenler üzerinde benzer baskılar yapmanın da bundan aşağı kalır bir yanı yok.

Gerçi Türkiye Fransa gibi bunu önleyen bir yasa çıkarmadı, ama mevcut yasaların (şimdilerde 301. madde) fiilen bu yönde kullanılması daha tuhaf durumlara yol açıyor. Soykırımı inkâr etmeyi suç sayan yasadaki tuhaflık herhalde tarihi gerçekleri çarpıtması değildir. Sorun basitçe tarihi bilginin siyasi bir yolla belli bir yönde bloke edilmesidir. Soykırım iddialarını Türklere hakaret saymanın da bundan bir farkının olmadığı açıktır.

Başbakan Erdoğan, bu konunun tarihçilere bırakılmasını teklif ederken tabii ki çok haklıdır. Ancak bilinmeli ki tarihçiler de hiçbir zaman işin aslını tam bilemeyeceklerdir. Çünkü bu tür mevzular hiçbir zaman üzerinde ittifak edilecek hususlar değildir. Tarihi bilginin işlevinin ne olduğu aslında görünenden çok daha karışık bir mevzudur. Bir defa tarih zannedildiği gibi hiçbir zaman, doğruları herkesin ittifakla kabul edeceği bir şekilde vermez, vermeyecektir. İkincisi, bu böyledir diye bu konudaki karar siyasilere bırakılamaz, çünkü siyasilerin de en iyi ihtimalle malzemeleri tarihi bilgiden başka bir şey olmayacaktır. Tarihin yapamadığını parlamentolardan beklediğinizde Fransa örneğindeki gibi başka tuhaflıkların ortaya çıkması kaçınılmaz oluyor.

Fransa Cumhurbaşkanı’nın Ermenistan’da Soykırım Anıtı’nı ziyareti, ziyaret esnasında sarf ettiği sözler ve Fransa’nın Ekim ayında oylayacağı görünen soykırım inkârını suç sayan yasa tasarısı, Fransa’nın tarihiyle birlikte değerlendirildiğinde bu tuhaflık net bir şekilde görülüyor.

Hayır, hep yapıldığı gibi Fransa’nın sadece elli sene önce Cezayir’de yaptığı ve bir buçuk milyon Cezayirlinin hayatına mal olan o bildik (ama gerçek) olayı zikretmeyeceğim. Fransa’nın bu sicili zaten birçok konuda ağzını açmadan önce kendi haline bakmasını yeterince gerektiriyor.

Ancak, Fransa’nın bizzat kendi ülkesindeki Ermenilerle ilgili çok daha manidar bir tarihi vardır. Bunun için Fransa’ya ilk gelen Ermenilerin bu ülkede yaşadıklarına bir bakmak yeter. Ermeniler Fransa’da çok kolay mı kabul gördüler sanıyorsunuz? Her birinin hayatından Yahudilerin savaş öncesi Almanya’da maruz kaldıklarından kesinlikle aşağı kalmayan türlü ayırımcılık hikâyelerini bolca okuyabilirsiniz. Şimdi Ermenilere hamilik rolüne soyunmuş görünen Fransa’nın bugün Fas ve Cezayir kökenli vatandaşlarına uyguladığı ırkçı ve sınıfçı politikalardan Ermenilerin ilk kuşakları çok daha fazlasıyla paylarını almışlardır. Sonuçta ırksal olarak Türklerden ve Araplardan farklı bir görünüme sahip olmayan bu “kara ırka” reva gördüğü ayırımcı muameleler tüyler ürpertecek cinstendir. II: Dünya Savaşı’nda en ön safta cephelere sürülmüş ve büyük bir çoğunluğu telef edilmiştir. Kimse bu soykırımı kaydedememiştir bile.

Fransa’da Ermeniler belki biraz kendi emekleriyle, dişleriyle tırnaklarıyla kazıyarak bir yere geldiler, ama asıl Fransa’nın Ermenilerle ilgili siyasal kârı fark etmesinden sonra durum bir nebze değişmiştir. Ermeniler ırkçılık ve usta soykırım tecrübesi konusunda kendisiyle yarışılamayacak Fransa için sadece kârlı bir yatırım alanından ibarettir. Yoksa ne insan hakları ne de Ermeni sevgisi değildir bu ilgisinin kaynağı.

Üstelik Fransa’nın ilgisi, çoğu zaman olduğu gibi, işi, içinden daha fazla çıkılmaz hale getiriyor. Belki bugün Ermeni sorununda okları Türkiye’ye yönelterek bir yandan kendi tarihine Ermenilerle ilgili yönelebilecek dikkatleri dağıtıyor, diğer yandan Türkiye’ye AB yolunda ciddi bir sabotaj hazırlarken, Ermenileri daha önce yaptığı gibi bu sabotajda ön-cepheye sürmüş oluyor.

Yorumlar kapatıldı.