İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

6/7 Eylül harekatı / Özel Harp Dairesinin Bir İç hat manevrası 6/7 Eylül 1955

İngiliz sömürgesi Kıbrıs’taki bağımsızlık mücadelesi ‘Kıbrıs bunalımı’!na sebep olmuştur. Bunalımı’ çözmek için Londra’da 29 Ağustos 1955 tarihinde başlayan Kıbrıs görüşmeleri İngiltere, Türkiye ve Yunanistan Dışişleri Bakanları Mc Millan, Stefanapulos ve F.Rüştü Zorlu arasında sürmektedir, İngiltere başbakanı Sir Eden sorunun Birleşmiş Milletlere taşınmasını ve BM’nin taraf olmasını önlemek için, taraflarla anlaşmak ve bir çözüm dikte ettirmek amacıyla ‘bunalıma’ taraf olan ülkeleri toplantıya çağırmıştır. İngiltere, Yunanistan ve Türkiye Kıbrıs’ın kaderini tayin etmektedirler! Sömürgeci İngiltere Kıbrıs’ta daha çok Rumların öncülüğünde süren bu bağımsızlık mücadelesini bastırmak için en fazla Kıbrıs’a ileri bir tarihte özerklik sözü verme yanlısıdır. Yunanistan ise Kıbrıs’ta Self determination hakkını savunmaktadır. Türkiye, bu hakkı Yunanistan ile birleşme olarak algıladığından herhangi bir değişikliğe karşıdır ve İngiltere’ye taraftar gözükmektedir. Toplantı tarafların anlaşamaması yüzünden tıkanır.

Dış işleri Bakanı Zorlu toplantıda elinin güçlendirilmesi için bir şeylerin yapılmasını ister. O sırada Selanik’te Mustafa Kemal Atatürk’ün doğduğu evde bomba patlar ve Zorlu bombayı bahane ederek toplantıyı terk eder. Aslında Zorlu’nun istediği şeyler Toplantı süresince Kıbrıs bahanesiyle Kıbrıs Türktür Cemiyeti öne sürülerek hazırlanmakta ve kotarılmaktadır. 6-7 Eylül olaylarından önce de Rum halkına karşı legal provokasyonu devlet destekli bir dernek olan Kıbrıs Türktür Cemiyeti zaten yürütmektedir.[1] (Dernek Yargılamalara konu olmuş, paravan olarak kullanıldığı için feda edilmiştir) Devlet, Cemiyet eliyle Kıbrıs bunalımı karşısında Türkiye’deki Rum nüfusu rehine olarak kullanacağının işaretini vermiş; 6/7 Eylül olaylarıyla Kıbrıs’ı kaybetme olasılığına karşı içerdeki Rum ticaret ve kültürünü tasfiye ederek etnik homojenleşme yolunda keskin bir adım daha atmıştır.

Derneğin çalışmaları ve provokasyonlarıyla İstanbul’daki Rum kökenli yurttaşların nasıl rehin olduğu toplantı sırasında taraflara sürekli hatırlatılmaktadır. Selanik’teki bomba haberi ile birlikte fiili saldırılar başlayacaktır. Yıllar sonra Emekli orgeneral Sabri Yirmibeşoğlu’nun gazeteci Fatih Güllapoğlu’yla yaptığı röportajında “Ne mükemmel özel harp harekâtıydı, amacına da ulaştı” dediği Özel Harp Dairesi destekli azınlıklara yönelik kitlesel bir Vandalizm örneği olarak 6/7 Eylül olayı start alacaktır.

İstanbul’da Rum azınlığa karşı bir gövde gösterisiyle, kamuoyunun, gerektiğinde bu amaç (Kıbrıs) için bir savaşı bile göze alabilecek duyarlıkta olduğu dünyaya kanıtlanacaktır. Bomba haberi Radyodan 13 ajansından verilir, haber MİT mensubu Mithat Perin’in çıkardığı DP yanlısı İstanbul Ekspres Gazetesi tarafından 2. baskısında duyurulur. Gazetede yayınlanan haberin fotoğraflarını ise Türk Konsolosunun eşi bizzat çekmiş, Selanik’teki bir fotoğrafçıda bastırtmış ve Türkiye’ye kendi getirmiştir. 6-7 Eylül olaylarının başlamasına bahane olarak kullanılan, Selanik’teki bombalanma işinin Selanik Başkonsolosu M. Ali Balin, Yardımcısı M. Ali Tetikalp tarafından Dışişleri Bakanlığının da bilgisi içinde örgütlendiği[2] ; kavas Hasan Uçar ile Oktay Engin’in[3] eylemi birlikte gerçekleştirdikleri; Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Başbakan Adnan Menderes, Dışişleri Bakanı F.Rüştü Zorlu, İçişleri Bakanı Namık Gedik’in 6-7 Eylül olaylarını yaratmak amacıyla bu tertibin içinde oldukları iddiası ile 11 kişi hakkında açılan dava sırasında anlaşılmıştır[4] .Olanlardan iyice teşhir olan devleti aklamak ve sorumluluğu sadece devrik DP Hükümetine yıkmak için yapılan yargılamalarda, duruşmalar ilerledikçe devletin perde arkasındaki gücünün teşhir olma endişesi ile bu dosya Yüksek Adalet Divanı, tarafından 5.1.1961 tarihinde kapatılarak, sanıklar hakkındaki dava geri alınmıştır.[5]

6/7 Eylül, dikkatlice hazırlanmış bir provokasyondur. “Kıbrıs Türktür Cemiyeti”nin Taksim’de düzenlediği mitingin ardından gelişen hareket, spontane bir hareket gibi gözükse de, böyle olmadığı, farklı yerlerdeki saldırıların aynı zamanda başla(tıl)masından bellidir. İfadelere, o günleri yaşayanların tanıklıklarına, araştırmalara bakıldığında şu ayrıntılara ulaşılır: Olaylardan günler önce, camilerde halk, eş ifadeli vaazlarla Rumlara karşı kışkırtılır. Taşradakilere, Eylül başında İstanbul’a giderlerse ‘pişman olmayacakları’ duyurulur. Rum ev ve dükkanları haftalarca öncesinden sistemli bir şekilde tespit edilir. Bombalama haberi, olay daha oluşmadan, DP yanlısı İstanbul Express gazetesinde dizilmeye başlanır. Celal Bayar, İstiklal Caddesi’nde gördükleri karşısında “Galiba dozu kaçırdık” diyecektir. Tahripler sırasında kullanılan binlerce balta, kazma, kürek yeni ve tek tiptir. Polis bütün olaylara seyirci kalır. Rum evlerine saldıranlar içeridekilere “Canınıza zarar vermeyeceğiz. Sadece yıkıp gideceğiz. Emir böyle” derler.

Devlet tarafından örgütlenen yüzbinlerce kadınlı ve erkekli talan sürüsü ellerinde muhtarlardan aldıkları adreslerle, İstanbul’daki gayrimüslimlerin evlerini, iş yerlerini, hastanelerini, ibadethanelerini ve okullarını talan ederler. “Mahkeme zabıtlarına göre, 4.214 ev, 1004 işyeri, 73 kilise, 1 sinagog, 2 manastır, 26 okul ile aralarında fabrika, otel, bar gibi yerlerin bulunduğu 5 bin 317 mekân saldırıya uğramıştır. Hasarı yaklaşık 150 milyon TL’yi bulmaktadır, bu rakam, o dönemin 54 milyon Amerikan Dolarına eşdeğerdir. DP hükümeti ise zarara uğrayıp tescil ettirenlere 60 milyon TL tazminat öder”[6] ki bu miktar zararı karşılamaktan uzaktır. “Olaylar sırasında ya da aldıkları yaralardan dolayı sonradan 16 Rum öldü. 32 kişi ciddi biçimde sakat kaldı. ABD konsolosluğu raporlarına göre 50 Rum Kadınının ırzına geçildi. Rum kaynaklarına göre ise bu sayı 200’ü bulmaktaydı”[7]. Bir papaz da zorla sünnet ediliyor, kan kaybından komaya giren papaz Yedikule hastanesine kaldırılıyor[8]. Olaylardan sonra her zamanki gibi sıkıyönetim ilan edilir sorumlu olarak komünistler gösterilerek tutuklamalara girişilir. “Geçmişin ‘Tayyare Mühendisi’ Zühtü Benneci, uzun hapislik yıllarından sonra bakkallık yapmaktadır, geçim için. Onu da tutuklamaya gelir polisler. Eşi ise, adres olarak mezarlığı gösterir. Birkaç ay önce yüreği, zorlu bir hayatın darbelerine dayanamayıp durduğu için…” [9]

O sıralarda DP İstanbul milletvekili olan Aleksandros Haçopulos, TBMM’de yaptığı konuşmada; “Evimin yanında polis karakolu bulunmaktadır. Bizi tanırlar, anne ve babamı bilirler. Tahripçiler evin içine giriyor, ev tamamiyle tahrip ediliyor ve evimin önünde duran silahlı jandarmalar hiç müdahale etmiyor. Bu hadisede diyebilirim ki evim değil, tahripçiler muhafaza edilmiştir. Babam ve annem 80 yaşındadır. Yataktan aşağı atılmış ve gece yarısı, yatakları dahil Her şeyleri tahrip edilmiştir. Başbakanlık Müsteşarı Salih Korur evimin halini gözleriyle görmüştür… Sarf ettikleri cümleler de şunlardır; kırın, yıkın, mebusun[10] evini. Bedavadan para alıyor.”[11]

6/7 Eylül olayları, Kıbrıs olayları bahane edilerek patrikhane ve Rumlara yönelik gibi gösterilse de 6/7 Eylül olayları Kıbrıs’la ilişkilendirilerek sadece “Rumlara yapılmış bir misilleme olmadığının bir göstergesi, tahrip edilen işyerlerinin sadece yüzde 59’u Rumlara aitken, kalan yüzde 17’nin Ermenilere, yüzde 12’nin Yahudilere ait olması, hatta dönmelere ve Müslüman olmuş Beyaz Ruslara ait mekânların bile saldırıya uğramasıdır.[12]” Bu arada diğerleri de aradan çıkarılmıştır.

Olayların Türk Gladiosu olarak tabir edilen (Ö.H.D) Özel Harp Dairesi’nin muhteşem bir örgütlenmesi olduğunu övünerek itiraf eden General Yirmibeşoğlu, gazeteci Fatih Güllapoğlu’na şunları anlatmaktadır;“Bak ben sana bir örnek daha vereyim. 1974’deki Kıbrıs Harekâtı. Eğer Ö.H.D. olmasaydı, o harekât, yani iki harekât da o kadar başarılı olabilir miydi?Harekât başlamadan önce Özel Harp Dairesi devredeydi. Adaya, bankacı, gazeteci, memur görüntüsü altında Özel Harp Dairesi elemanları gönderildi ve bu arkadaşlarımız, adadaki sivil direnişi örgütlediler, halkı bilinçlendirdiler. Silahları 10 tonluk küçük teknelerle adaya soktular. Sonra 6-7 Eylül olaylarını ele al.

-Pardon Paşam anlamadım. 6-7 Eylül olayları mı? -Tabii. 6-7 Eylül de, bir Özel Harp işiydi, Ve muhteşem bir örgütlenmeydi. Amaca da ulaştı…(Paşam bunları söylerken benden de soğuk terler boşanıyordu). Sorarım size, bu muhteşem bir örgütlenme değil miydi?-E, evet Paşam!”[13]

Özel Harp Dairesi destekli bu harekâta 200 binin üstünde bir gürühun katıldığı tahmin ediliyor. Olayların 50. yıldönümünde olaylara ilişkin bir fotoğraf sergisine de tahammül edilemeyerek saldırıya uğradığında, editör Mihail Vasilidis’in: “Olaylar iki tarafa da zarar verdi. Bizler (Rumlar) 180 binlerden 1800’lere düştük. Ancak olayları yaşatan saldırganlar da 50 yılda eridi. 100 binlerden (6.9.2005’te) 7-8 kişiye düştü. Açılış günü sergiye saldıranlar bu kadardı”[14] . Sözleri olayların mizahi açıklamasından öteye bir şey ifade etmelidir.

Baskın Oran, sermayenin gayrimüslimlerden Müslüman tüccarlara transferi için kullanılan, “sert, kanundışı sermaye transferi” diye adlandırdığı bu gibi olayların beş örneği olduğunu söylüyor:

Sert sermaye transferinin ilk örneği 1915’tir; Adana çevresinde zengin olanlar bunun örneğidir. İkinci olay, 1934, Trakya Yahudi olaylarıdır. Üçüncüsü, 1942, Varlık Vergisi. Dördüncüsü 6-7 Eylül 1955 ve beşincisi, 1964’te Yunan pasaportlu 12 bin Rum’un İstanbul’dan kovulmasıdır.

“Bu nedenle, 6-7 Eylül sert tedbirlerle, kanundışı tedbirlerle yapılmış sermaye transferleri içerisinde kilometre taşıdır.”[15]

Müslümanların (daha sonra Türklerin) sermaye transferi için devleti kullanmaları ve devletten yardım istemelerinin tarihi eskidir ve günümüze kadar süregelen bir gelenektir:

Padişah İkinci Mahmut’a sunulan bir takrirle resmen başlayıp: “Ehl-i İslam tüccarlarının (Avrupa Tüccarı) misillu ticaretçe imtiyazları olmamak hasebiyle içlerinden Avrupa ticaretine talip ve muktedir olan mu’teberan tüccar bazen beratlı reayaya ve ekseriya Frenkler naçar iltica ile yüzde şu kadar kar vererek Avrupadan getürüp ve gatr-ı-ez-memnu’at gönderdikleri emval ve eşyayı bi’l-zarure onların namına celb ve irsal etmekliğe mecbur ve çok kere dahi Frenklerin hile ve tezvirat-ı cihetleriyle mutazarrır ve mağdur ve hususen bir müddetten beri Frenklerden Külliyen meslubu’l emniye olduklarından gayri bazı sahih…kimesneler emr-i ticaret için herbar Frenklere ve reayaya iltica edib durmaklığı şerafet-i islamiyelerine layık görmediklerini bildirerek ‘şu gavurlara ilticadan’ kurtarılmaları gerektiğini ‘bir kıt’a arzuhal ile’ talep”[16] edilerek Gayrimüslimlere karşı, Müslümanların ticarette kayırılmaları istenir,Sultan Mahmut’ta, Müslüman tüccarların geliştirilmesi için ilgilileri uyaran bir ferman da yayınlayarak kayırma geleneğini başlatmıştır, fermanında: “Bu maddenin kamilen icrası ileride gerek Efrenc ve gerek reaya-yı Devlet-i Aliyemizden olanların ticaretlerine kesr vereceği melhuz olduğundan günagün hudia ve desise ile ibdaline sa’y edecekleri hedihi ve bahirdir, ona göre memurlar tarafından zinhar gevşek tutulmayıb daima dikkat ve ihtimam ve tenfiz ve icralarına sa’ı mamelakelam olunsun.”[17] direktifiyle Ehl-i İslam tüccarların korunma ve himayelerini buyurmuş ancak Müslüman tüccarlar bu avantajlarını da kullanamayarak rekabetten geriye düşmüşlerdir. “1860’lar da Ahmet Mithat Efendi ve Yeni Osmanlılar bir Müslüman -Türk ticaret burjuvazisinin yokluğunu sık, sık dile getirmiş olmaları”[18] Müslüman –Türk tüccarın bu başarısızlığına işaret etmektedir. Teşviklerle başarılamayan işler zor kullanılarak yerine getirilecektir. Abdülhamit’le başlayıp İttihat ve Terakki/Cumhuriyetle devam eden zor metodunun zirvelerinden biridir 6/7 Eylül. Müslümanların -daha sonra Türklerin –Gayrimüslimleri ekonomik hayattan silmek ve onların yerine geçmek için iktisat dışı yaptıkları sermaye transferlerinin en önemlilerinden biridir, 6/7 Eylül 1955. Olay Devletin kendi vatandaşlarının mallarını talan ettirmesi ve canlarına kast ettirmesidir. Olay bir iç fetihtir. Tam bir İttihatçı zihniyetin kristalize olmuş örneğidir[19] . Devrin cumhurbaşkanı Celal Bayar (İttihat ve Terakki Katib-i Mes’ulu Mahmut Celal) Olaylar sonrası İstiklal(!) Caddesinde gezerken galiba dozu kaçırdık demesi ölçüye yabancı olmamasındandır.

Bu olaylar sonucunda devletin istediği göç başlar ve birkaç ay içinde büyük işyerlerinin önemli kısmını Müslümanlar devralır. Yıllarca hiçbir şey bulunmaz oluyor bulunanlar da artık rekabet olmadığı için pahalı, kalitesiz ve estetikten uzaktır. Artık Gayrimüslimler için Türkiye’de yatırım risklidir. Homojenleştirmede[20] bir merhale daha atlanmıştır. İstanbul’un fethinin 500. Yıldönümünde İstanbul’da bir tek Rum bırakmama kararlılığını başka fırsatlara bırakacaklardır.[21]


1 Cemiyet Başkanı Hikmet Bil ile yönetiminde yer alan CHP İstanbul Gençlik Kolları Başkanı Orhan Birgit, Kıbrıs sorunu ve ‘bomba olayına’ karşı infiali harekete geçirmek üzere aktif çalışan insanlardan biridir. Aynı kişinin 1974 Kıbrıs işgali sırasında hükümet sözcüsü olması belki bir rastlantıdır ama dramatik bir bağlantıyı gösterir Recep Maraşlı, 6-7 Eylül Olayları: Türkiye’nin Kristal Gecesi, www.gelawej.com

2 Olayının Türk devletinin tertiplediği bir kışkırtma olduğu Yunan makamlarınca o günlerde ortaya çıkarılmıştır. Olayla ilgili olarak Selanik Hukuk Fakültesi’nde burslu öğrenci olarak okuyan ve bir Türk ajanı olan Oktay Engin ve Selanik Başkonsolosluğu Kavası Hasan Uçar yakalanmıştır. Konsolosluk yetkilileri dokunulmazlıkları olduğu için yargılanamazken, Uçar ve Engin süre tutuklu kaldıktan sonra tahliye edildiler.15.6.1956 tarihinde tahliye olan Engin Türkiye’ye kaçarak Yunan tabiiyetinde olmasına rağmen Bakanlar Kurulu kararı ile vatandaşlığa alınmış kendisine pek çok olanak sağlanarak korunmuştur. Engin ve Uçar, gıyaplarında Yunan Mahkemelerince iki-üç yıllık cezalar almışlardı.

3 Bomba provokasyonunun sadece hükümetin işi olmayıp devlete ait olduğunun maddi kanıtlarından biri de, yaptığı işe kahramanlık olarak sahiplenen bombacı Oktay Engin MİT’te önemli görevlere getirilir, devlet kademelerinde hızla ilerleyerek 1992’de Nevşehir Valiliğine kadar gelmiştir . Daha sonra Emniyet Genel Müdürlüğü Planlama Daire Başkanlığına getirilmiştir

4 Mehmet Ali Sebük; 6/7 Eylül Hadiselerin Ait Kararnamenin Tahlili,Vatan Gazetesi; 19.10.1960 Aktaran Recep Maraşlı www.gelawej.com

5 Maraşlı Recep, 6-7 Eylül Olayları: Türkiye’nin Kristal Gecesi, www.gelawej.com

6 Güven Dilek 6-7 Eylül Olayları Radikal 6.9.2005

7 Zarakolu Ragıp Bir Yerde Bir Gül Ağlar Emine Erdem Belge Y. 2000 s 80

8 Zarakolu R. Bir Yerde… s 76

9 Zarakolu R Bir Yerde… s 77-78

10 Azınlık mebusların kaderi midir nedir 40 yıl önce İttihat ve Terakki döneminde de azınlık mebuslarının malları talan edilmiştir. Azınlık mebusları o zamanda meclis kürsüsünde neler maruz kaldıklarını nafile yere anlatmışlardır

11 TBMM Zabıt Ceridesi, X. Devre,1. sene, 80. inikat, 1. içtima, 12 Eylül 1955 (Aleksandros Haçopulos�un Sıkıyönetim Oylaması görüşmelerindeki konuşması.) Akt. Recep Maraşlı www.galewej.com

12 Güven D.6/7 Eylül… Radikal 6.9.2005

13 Fatih Güllapoğlu´nun Emekli Orgeneral Sabri Yirmibeşoğlu ile görüşmesi; ´Türk Gladio’su İçin Bazı İpuçları´, Tempo Dergisi, S.24, 9-15 Haziran 1991, s.24-27 Akt R. Maraşlı www.gelewej.com

14 www.karsi.com

15 Oran Baskın, Azınlıklar ‘yerli’ yabancılar www.milliyet .com.tr

16 Bağış Osmanlı Ticaretinde Gayrimüslimler Turhan K. 1998 s108

17 Bağış Osmanlı… s 109

18 Bağış Osmanlı… s 111

19 İttihat ve Terakki bu el koyma işine daha 1909 yılında sürgüne gönderdiği Sultan Abdülhamid’in mal varlığına el koymakla başlamıştır Sabık sultanın el konulan servetini sultanı Muhafaza etmek için görevlendirilen İttihat ve Terakki görevlisi Ali Fethi (Okyar) şöyle listelendirmektedir: “Osmanlı Bankasındaki nakit mevcudu yüzüçbin yediyüz küsür Osmanlı altını idi.Doyçebank’ta ondört çanta içinde onaltı bindötryüzdoksanüç Anadolu Şimendifer tahvili, doksansekiz Bone de Jouissance, üç bin Selanik Limanı hisse senedi, Krediliyone’de elliikibindörtyüzotuzbir Osmanlı altını vardı” (Okyar Fethi, Üç Devirde Bir Adam Tercüman 1980 s 68) , Nakit ve tahvilin yanında sabık Sultanın ve ailesinin mücevherlerine de el konulmuştur ki iki milyon altın olarak değer konulan mücevherler Paris ve Londra’da satılarak paraya çevrilmiş satılan mücevherlerden konulan değerden çok daha fazla para temin edildiğini F. Okyar ifade etmektedir. ( Okyar F. Age s 71)

20 1944 yılı içinde Cumhuriyet Halk Partisinin azınlıklardan ve gelir dağılımından sorumlu 9. Bürosu tarafından hazırlanan “Azınlıklar Raporu” aslında Cumhuriyetin de onları eşit ve özgür yurttaş gibi görmediğini ortaya çıkardı. Büro raporunda, gayri Türk diye tanımlanan Çerkez, Arnavut, Boşnak vd. Müslüman halkların hemen asimile edilmeleri gerektiği vurgulanırken, Türkleşmelerinden umut kesilen gayrimüslimler için şunlar öneriliyordu:Rumlar, İstanbul’un fethinin 500 Yılına kadar (1953) İstanbul’un Rumsuzlaştırılması…

21 Çetinoğlu Sait Sermayenin “Türk”leştirilmesi, Resmi Tarih Tartışmaları-2 Özgür üniversite Y. s 147-148

Yorumlar kapatıldı.