İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Son sovyet şairlerden Gabudikyan öldü

Van doğumlu Ermeni şair Silva Gabudikyan 86 yaşında öldü. Nâzım Hikmet’le de ortak anıları olan Gabudikyan baskılara rağmen her daim muhalif olabilmiş bir isimdi

RAFFİ A. HERMONN

Sovyet ve ezilmiş tüm halkların gönlünde taht kurmuş; yüzölçümüyle ters orantılı çapta, üretken ve yaratıcı, küçük Ermenistan’ın efsanevi şairesi, Silva Gabudikyan 25 Ağustos 2006, Cuma saat 06.30’da, başkent Erivan’da, hayata veda etti. Gabudikyan’ın vedasıyla, salt Ermenistan ve Diaspora’nın değil, SSCB aydın sınıfının, sansürün en yoğun olduğu şartlarda bile, hiç olmadı ‘Aşk Şiirleri’ aracılığıyla, onurlarıyla muhalefet edebilen; ‘azınlıktaki’ ender isimlerden biri daha eksilmiş oldu. Ermenistan’ın dünyada en tanınmış şair, yazar, siyaset polemikçisi, Ermenistan, Sovyet ve dünyanın birçok ülkenin Yazarlar Akademisi üyesi, Silva Gabudikyan’ın seksen altıncı baharını noktalayıp, sonbahara doğru çıktığı ebedi yolculuğu münasebetiyle, dünyanın dört bir yanından taziye mesajları yağıyor Erivan’a…

Siyaset insanı, kadın ve çocuk haklarının yılmaz savunucusu olmayı, ‘insan’ adını almış canlıyı, emeğe olan ilişkisinden dolayı ‘insan’ca, aynı zamanda onu ‘kadın’ca sevmeye, asla engel görmemiş; kuşağının fersahlarca ilerisinde koşmuş şairin cenazesi, Başbakan Antranig Markaryan’ın kararıyla, Erivan’ın Gomidas Panteon’unda, devlet töreniyle,

29 Ağustos 2006 Salı günü kaldırıldı.

Yurtsever aşk şairi

Yurtseverliğinin ve yurtsever satırlarının kaynağı, hiçbir zaman milliyetçilik olmamış; sadece mensup olduğu ulusun-bu asrın başında uğradığı Büyük Felâket vesilesiyle-almış olduğu, onarılması hiç de kolay olmayan yaraları kendisine ilham olmuş; ama okuyucularına hep yaşanmışlıkları kin tutmadan hatırlayarak, ileriye bakabilmesi için davetiye çıkarmış şair için yas tutanlar arasında Türkler de var.

Zirâ şiirleri, 2001 yılında Uluslararası Belge Yayınları’nca, Şarkıların Şarkısı başlıklı bir kitapla Türkçe’ye kazandırılmıştı, bu satırların yazarının eliyle… Erivan’da Ragıp Zarakolu ile katıldığımız bir konferansta bize yakın arkadaşı Nâzım Hikmet’i anlatması unutulmaz bir hatıradır: “O’nunla her buluşup öpüştüğümüzde ‘Nâzım Can, ne olacak bizim şu Ermeni Sorunu’ diye sorar ve aynı yanıtı alırdım. ‘Silva Can, hele bir Devrim olsun, bak nasıl hallederiz onu da!'”

Sık dişlerini, âlemin ortasında

Sen!..

Hakkın yok, âlenen ağlamaya

Senin!

Yaralı olsan ve

Suyun çıkmış olsa da,

Olsun!

Silahlarını teslim etmeye,

Hakkın yok

Senin!

Sen…

Ermeni ozansın!

Son askerin düşse de

Umutsuzca,

Her halükârda,

Ait olduğun halkın ebedi varlığına,

İnançsızlık göstermeye

Hakkın yok

Senin!

diye seslenmiştir halkına ve onun üzerinden diğer mazlum halklara Silva Gabudikyan.

Neyim vardı, harcadım.

Az mıydı, çok mu…

Bilemem;

Kâbiliyete mâlik olmak mı önemli,

Yoksa salt İNSAN olmak mı…

Bilemem;

Çok kereler, türkü çağırmaktansa

İNSAN’a, salt el salladım,

Hayatı, böylesine yaşadım

Kötü müydü, iyi mi… Bilemem.

diye, bu hayat parantezin de, sonuçta sadece İNSAN olmanın, ilelebet pâyidar kalabilmek için yeterli olabileceğini vurguluyor, Silva Gabudikyan.

Eğer sevmiyor, sevmiyorsam seni,

Peki, neden kış, bu kadar bahar ?

Bu kadar, yakabiliyor kış güneşi,

Ve uçsuz, bucaksız şu gökyüzü,

Eğer sevmiyor, sevmiyorsam seni.

Eğer sevmiyor, sevmiyorsan beni,

Pekiyi, neden sizin sokakta

O kadar sevgiyle yol veriyorlar bana,

Yoldan geçenler, evler, kaldırımlar ?

Eğer sevmiyor, sevmiyorsan beni.

Ve eğer sevmiyor, sevmiyorsak birbirimizi,

Neden yıldızlar bu kadar çok, sayısız,

Bu kadar güzel gece ve gündüz

Dünya bu kadar barışık ve âsil ?

Eğer sevmiyor, sevmiyorsak birbirimizi

diye, açık yüreklilikle ‘aşk’ta bazen ‘hayır’ın ‘evet’, bazen de ‘evet’in ‘hayır’ olabileceğinin ipuçlarını veriyor Silva Gabudikyan.

Silva’ya, SSCB’nin, özellikle Kruşçef sonrası, ‘Düşüş Dönemi’ diye adlandırılan Brejnev yıllarında, Kremlin ve diğer Sovyet Cumhuriyetleri’nde olduğu gibi, Sovyet Ermenistan’ı yöneticilerinin de ‘Delidir ne yapsa yeridir’ gözüyle baktıklarını söylemek gerek. Silva pek çokları için bizim Can Yücel gibi bir tür ‘lümpen entelektüel’, yetenek sahibi, hâtip, şair, küfürbaz, içkici, hicivci bir kişilikti. O bir yandan da Hovhannes Şiraz’ın karısı, ünlü heykeltıraş Ara Şiraz’ın annesiydi.

Büyük bir kayıp

Vefatı nedeniyle ‘Büyük bir acıyla, tanınmış şaire Silva Gabudikyan’ın ölüm haberini aldım; O yeni Ermeni şiirinin, parlak simalarının başında geliyordu; hem dizeleri, hem de düzyazı metinleri, sadece Ermenistan ve Diaspora’ya değil, dünyadaki birçok halkı aydınlatmış, dimağlarının taze kalmasına neden olmuştur; Ermenistan ve Diaspora’da, ulusunun tüm katmanlarının geleceği hakkında duyduğu samimi endişesiyle, geniş halk desteğine sahip olmuştu; ölümüyle edebiyat ve toplumsal hayatımız büyük bir kayba uğramıştır; yakınlarına ve on binleri aşkın hayranlarına, samimi taziyelerimi sunarım’ diyen Ermenistan’ın bugünkü Cumhurbaşkanı Robert Koçaryan’a duyduğu muhalif kızgınlık nedeniyle, aynı Silva Gabudikyan, iki yıl önce sarsıcı bir manifesto yayınlamış ve Cumhurbaşkanı’nın kendisine bahşettiği Devlet Üstün Madalyası’nı, ona iade etmişti.

Gabudikyan’ın bu yüzü hakkında, bir fikir sahibi olmak için, sözü geçen manifestodan kısa bir bölüm aktaralım: ‘(…) ‘Bükemediğin eli öpüp alnına koyarsın’ derler Ermenicede. Doğru… ama şimdilik ‘o eli büküp, bir kenara atma’ şansımız yok maalesef; uluslararası bankalarda, bağımsızlığımıza ipotek koyan, dış ülkelere olan göçü sessizce onaylayan, sahip olduğu niteliklerine karşın, bugün işsiz ve güçsüz duruma düşen; yine de direnen Ermeni halkının nefesini her gün biraz daha daraltan, Ermeni Edebiyatı, bilimi, şarkısı, ezgisi ve türlü geleneksel özelliklerini ruhumuzdan çekip koparan ‘o el’i bırakın başkaları öpüp başlarına koysun. Yüzyıllık (Diaspora’nın ve şimdi de Ermenistan’a kendi hastalıklarını taşıyan, siyasal ‘Taşnag’, ‘Hınçag’ ve ‘Ramgavar’ R.A.H.) partilerin koltuk işgalcileri, irili ufaklı sorumluları, çocuklarının kariyeri adına, türlü ikiyüzlülüğe katlanan, efendilerinden lütuf dilenen, zavallı genç ve yaşlı kültür insanları… hepsi evet hepsi, gitsinler, öpsünler ‘o el’i. Herkesin kendi üslubu ve gücünce tabii. Onurun asgarisine sahip bir Cumhurbaşkanı, 27 Ekim 1998’de vuku bulan, silahlı parlamento baskını nedeniyle istifa ederdi. Eğer Bay Koçaryan Anavatanımızın geleceğini biraz düşünebilme kabiliyetine sahipse, 1988’deki sokak gösterilerinde, inanılmaz bir arlanma ve olgunluğa ulaşmış olan halkımızın, yeniden erişmesini ister, hemen, derhal ve şimdi siyasi hayattan çekilir. Başka çare kalmadı ve ben de şimdilik ‘o bükemediğimiz el’i öpmeye hiç niyetim yok!’

9 Ağustos 2004, Pazartesi tarihli Bir Gün gazetesinde, kaleme alınan bir yazı: ‘İşte önünde sonunda, kökleri ve aile terbiyesinde bu coğrafyanın özellikleri olan, Ermenice Mavi göz (Gabudag) anlamından Mavicik yani Gabudig adını, soyadı almış, 84’lük efsane şaire, Silva Gabudikyan’dan feyz almak da, bize düşüyor. Onurlu, dolayısıyla, aykırı, ‘ters düşmeyi’ göze alan, ‘aydın’ olmak, her babayiğidin harcı değil galiba!..’ diye bitiyordu.

Gelin, ortak coğrafyamızın, sözde öteki, aslında tam tamına bizden ‘Ermeni kadınları, aşkı nasıl tadar, hisseder ve yaşarlar?’ı öğrenmek, tanımak için, Gabudikyan’ı Türkçe okuyalım bu vesileyle. Ne de olsa ‘Sevmek, tanımak, tanıtmak ve öğrenmekle başlar!’

Yorumlar kapatıldı.