İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Kortlardan bir yıldız eksiliyor

Can Dundar

Bir tenis efsanesi, dünyanın en büyük dört tenis turnuvasından biri olan Amerika Açık’ta kortlara veda ediyor

Geçen haftanın birkaç gecesini uykusuz geçirdim.

Televizyon karşısında maç bekledim.

İtiraf edeyim ki, çocukken özel izinle uyandırılarak izlediğim Muhammed Ali’nin boks maçlarından beri hiçbir spor karşılaşması benim için uykusuz kalmaya değecek kıymette değildi.

Bu kez kahramanım bir tenisçiydi:

Andre Agassi…

Dünyanın en büyük dört tenis turnuvasından biri olan Amerikan Açık’ta bir tenis efsanesi kortlara veda ediyordu.

Ve 30 yıllık tenis kariyerine son noktayı koyarken onu izlemek özel önem taşıyordu.

Son maç

Herhangi bir veda değil bu…

Futbolda Pele, basketbolda Magic Johnson, boksta Muhammed Ali neyse teniste Agassi öyle bir isim…

Sadece teniste ya da sporda değil, hayatta da nasıl varolunabileceğinin eşsiz bir timsali…

Onun jübilesini izlemek, hayat boyu unutulmayacak bir deneyim.

36 yaşını yalanlayan sabırsız tavırları, seri, telaşlı, çevik adımları, uzun sert topları, usturayla kazıtılmış saçları, kısa çorapları, her zaman ilgi çekmiş özel hayatı ve hepsinden önemlisi güler yüzü, olgunluğu, centilmenliğiyle Agassi’yi izlemiş olmak gerçekten bir ayrıcalık…

Bunu son maçlarında bir kez daha ispatladı Agassi…

Amerikan Açık’taki ilk maçı finale yakışır bir düelloydu:

Rakibi Andre Pavel’e ilk seti tiebreak’te 6-7 verdi Agassi…

İkinci seçi 7-6 aldı.

Üçüncü sette de skor aynıydı: 7-6…

“Artık koşacak hali kalmamıştır” denirken seyircisinin yoğun desteğinin de verdiği gayretle son seti 6-2 aldı ve tur atladı.

Maçı izleyen efsane tenisçi McEnroe, “Hayatımda gördüğüm en iyi ilk tur maçıydı” yorumunu yaptı.

Mahallenin çocukları

İkinci turda kortların yeni parlayan yıldızı Güney Kıbrıslı Marcos Baghdatis’le karşılaştı. O da aileden Lübnan asıllıydı.

Sanki “bizim mahalleden” iki çocuğun, bir Rum’la bir Ermeni’nin maçıydı bu…

Agassi sırt ağrıları ve kortizon iğneleriyle çıktı korta…

23 bin seyirci önünde ve kendisinden 15 yaş genç rakibi karşısında mükemmel oynadı. Kendisinin yorulması beklenirken kan ter içinde kalan rakibi sakatlandı.

Hem muhteşem derin toplarıyla, hem iyi sayı yaptığında raketine vurarak rakibine yönelttiği alkışlarla hayranlık uyandırdı.

Geçen yıl Amerikan Açık’ta final oynayan Baghdatis’i 3 saat 47 dakika süren tarihi bir maçta geceyarısını geçtikten sonra 3-2 yenip artık hafızalara kazınan vedalaşma jestlerini yaptı yeniden:

Çocuklar gibi zıplayarak kortun ortasına geldi, iki elinin parmaklarına kondurduğu öpücükleri dört bir tarafa eğilerek seyircisine yolladı. Dakikalarca ayakta alkışlandı.

Adeta “son turnuvası”nda “İşte sporcu böyle olur”u gösterdi.

Kundakta tenis toplarıyla oynayan çocuk

Çoğu büyük yetenek, ebeveynlerinin tutkularının eseridir. Hatta her çocuk, biraz da ana babasının yarım kalmış hayallerinden ibarettir. Agassi de öyle…

Ermeni asıllı bir İranlı olan Emmanuel Mike Agassi boksördü. 1948 ve 1952 olimpiyatlarında İran adına ringe çıkmıştı.

Beklediği başarıya ulaşamayınca Amerika’ya, Las Vegas’a göçmüş ve şampiyonluk hayallerini doğacak çocuklarına saklamıştı.

Doğan dört çocuğunu da tenise yönlendirdi. Şampiyonların maç kasetlerini izleyerek öğrendiği tenisi çocuklarına öğretti.

1970 doğumlu Andre’nin bebek karyolasının üzerine tenis topları asılıydı. Yarının şampiyonu ilk göz koordinasyonu antrenmanlarını kundakta yaptı.

Tenise yeni başladığı 4-5 yaşlarında her gün en az 3 bin vuruş yapmak zorundaydı. Arka bahçesinde her birinde 300’er tenis topu bulunan 60 çöp tenekesi vardı.

5 yaşında Jimmy Connors gibi ustalarla antrenman yapıyordu. 14 yaşına gelince babası onu “tenis gurusu” Nick Bollettieri’nin Florida’daki tenis akademisine yolladı.

Orada neredeyse askeri disiplin altında hem fiziksel, hem zihinsel, ağır bir eğitim aldı.

Ve 16 yaşında profesyonelliğe adım attı. O yıl 43 turnuvaya katılıp 7’sinde şampiyon olunca 2 milyon dolar kazandı. 16 yaşında 2 milyon dolarlık bir servete sahip olmak, tenis tarihinde başka kimseye kısmet olmamıştı.

Kortta bir asi

1987’de ilk kez büyük turnuvalarda boy gösterdiğinde 17’lik bir asi genç görüntüsü vardı. Uzun saçları, kulağında küpeleri, kot şortlarıyla alışılmadık bir portreydi.

İsyankarlığıyla Wimbledon’un gelenekselci çizgisine meydan okuyor, beyaz giyinme zorunluluğu nedeniyle katılmıyordu.

Kimileri ise, Agassi’nin İngiliz turnuvasına uzak durmasını, onun geri çizgide derin toplarla oynayan stilinin çime uygun olmamasına bağlıyordu.

Oysa sert kortta rakibinin servislerini kendi servis çizgisinin içinde karşılıyor ve bu istisnai özelliğiyle en iyi servis karşılayan tenisçiler arasında yeralıyordu.

1987-97 arasını, dişli rakibi Sampras’la rekabetle geçirdi. Artık hem büyük turnuvalar hem iyi para kazanan bir şampiyon ve spor markalarının aranan yıldızıydı.

Zirveden dibe, dipten zirveye…

Sonra bir gün geldi; çöktü.

Yıl 1997 idi. Artık tenisten çok sevgilileriyle haber oluyordu.

Şöhretin başdöndürücü cazibesine yakalanmış, önce Barbra Streisand’la flört etmiş, sonra ünlü yıldız Brooke Shields’le evlenmiş, tenisten uzaklaşmıştı.

Hayatı yolunda gitmeyen kimi kadınların yaptığı gibi iç sıkıntısını aşmak için kapağı kuaföre atmış, saçlarını kazıtmıştı.

Dünyanın 1 numarası iken 141’inciliğe düştü.

Çokları tenis hayatının bittiğine inanıyordu.

Öyle olmadı; bu dağıtma hali uzun sürmedi.

Önce yolunda gitmeyen evliliğini noktaladı; ardından sıkı çalışmayla kortlara muhteşem bir dönüş yaptı. 1998 başında 141’inci sıradan başladığı tırmanışı yıl sonunda 6’ncı sırada noktaladı.

Efsane böyle döndü.

Graf’la evlilik

Shields’den boşanmadan hayatına yeni bir sevda girmişti: Steffi Graf…

Kendisi gibi efsanevi bir tenis yıldızı olan Graf onu toparladı. Tenise yeniden kazandırdı.

Maçlara da gelen çocukları, California’da aldıkları 23 milyon dolarlık evleri, 10 kişilik jet uçakları, yardım kuruluşlarına ve Cumhuriyetçi adaylara yaptıkları katkılarla magazin basınına konu oldular.

2000’lere dünya 6’ncısı olarak girdi. Tenis tarihinde 30 yıl boyunca her 10 yıllık dilimde ilk 10’da kalmayı başarmış tek isimdi. Yıllık kazancı 20 milyon dolardan daha fazlaydı.

Ama artık tenis için yaşlılık sayılan 35’e yaklaşmış, gençlerce zorlanmaya başlamıştı.

En büyük rakibi Sampras’ı emekliliğe uğurladıktan sonra karşısına Roger Federer çıktı.

Bu İsviçreli, turnuvalarda yolunu kesti.

Üst üste kaybetmeye başlayınca tenisi bırakacağı konuşulmaya başlandı.

O, iyi bir finalle veda etmek istiyordu.

Tenisin zaferi

Aradığı fırsatı geçen yıl Amerikan Açık’ta yakaladı. Çeyrek finalde bir başka Amerikalı tenisçi olan James Blake’le karşılaştılar.

Agassi ilk iki seti 6-3, 6-3 kaybetti. Sonraki iki seti 6-3, 6-3 kazandı. Son sette tiebreak’i 8-6 kazandığında saat gece 01.30’a yaklaşıyordu.

Çıkışta “Bu saatte 20 bin kişi bizi seyrediyorsa, bu benim değil, tenisin zaferidir” dedi.

Ancak şampiyonluk Federer’e gitti.

Artık emekli olması gerektiğini biliyordu. Kariyerini 2006’da Amerikan Açık’ta noktalayacağını ilan etti. Bu yaz Wimbledon’da Nadal’a yenilerek, gözyaşartıcı bir törenle İngilizlere veda etti.

Ve Amerikan Açık’a, New York’un muhteşem kortlarıyla ünlü “Kızaran Çayırlar”ına (Flushing Meadows) geldi.

Bu satırlar yazıldığında hâlâ elenmemişti. Dilerim finale ulaşmayı başarır ve biz bu büyük ustayla zirvede vedalaşırız.

Yorumlar kapatıldı.