İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Birarada yaşamak, bizce…

Hürriyet gazetesi yazarı Ahmet Hakan pazar günkü yazısında, “Türkiye, farklılıkların zenginlik olarak görülmediği bir geçmişten geliyor” demiş. Ya biz hiç tarih okumadık, ya da Ahmet Hakan son zamanlarda yaşanan gerginliklerin çok etkisinde kalmış. Gerçekten de insan içinde bulunduğu durumu kader gibi gördüğü zamanlarda veya içinde yaşadığı siyasi çekişmelerin dışına çıkıp bakmayı beceremediğinde, bu tür karamsarlıklara kapılıp aklı karışabiliyor.

Uzun zaman önce değil, daha dün gibi hatırlarız, Unkapanı’nda Ermeniler, Balat tarafında Yahudiler, biraz daha ilerde Ayvansa-ray’da Rumlar, Eyüp’te Müslüman Türkler bal gibi birlikte yaşıyorlardı. Sadece orası mı? Değil tabii ki, İstanbul’un başka semtlerinde de farklı dinden farklı dilden insanlar, birlikte yaşamasını becerebiliyorlardı. Anadolu’yu hatırlatmama gerek bile yok. Her köyde başka bir aksan, başka bir dil… Her kasaba cami, kilise ve havradan geçilmiyor.

Emre Aköz de Boğaz Köprüsü’ne asılan Galatasaray bayrağının Fenerbahçeliler tarafından indirilmediğinde belli bir olgunluğa erişeceğimizi söylüyor. Oysa biz BJK İnönü Sta-dı’nın Mithat Paşa Stadı olduğu zamanları biliriz. Kapalı tribün ortadan ikiye ayrılır, bir tarafa Fenerliler diğer tarafa Galatasaraylılar oturur, takımlarını desteklerlerdi. Tribün büyükleri olan amigolar da şimdi olduğu gibi si-yasileşmemiş, Karıncaezmez Şevki, Amigo Orhan, Amigo Çetin gibi renkli simalar olurdu. Bu kişiler aynı zamanda rakip takım seyircileri tarafından da sevilir, taraftara söylettirdikleri tezahüratlar da küfür olmaz, en fazla “bir baba hindi” gibi sempatik cümlelerden oluşurdu. Şimdi her şey eskisinden çok farklı, kimse kimseyi anlamak istemiyor. Herkes birbirine düşman oldu. Artık bu ülkede yaşamak istemeyen insanların sayısı hızla artıyor.

Bilgi Üniversitesi, kendi bünyesinde bir anket düzenlemiş. Öğrencilere sorulan soru şu: Engellilerle birlikte yaşamak ister misiniz? Sonuç, tüylerimi ürpertti. Yüzde 44’ü “Hayır, yaşamak istemiyorum” demiş. Ne yapmalıyız? Bizim gibi bedeninin bir tarafını kullanamayan insanlar, bedenine tapan, günün her saatini vücudunun dış yüzeyini fayans edasıyla temizleyen insanlarla birlikte yaşayabilmek için nasıl bir tutum içine girmeliyiz?

Basit bir hesap yapalım. Türkiye’de 8 buçuk milyon engelli yaşamakta, anne ve babasıyla birlikte bu, 25 milyon insan yapmakta. Şimdi soruyorum; ülkemizin üçte birini doğrudan etkileyen bu sorunu insanlar niye görmezden geliyor? Eskiden böyle bir şey yoktu. Herkes bakkal Yakob’la, terzi Hırant’la, meyhaneci Yorgo’yla gayet iyi geçiniyordu. Şimdi ne oldu? Artan bu milliyetçilik dalgası komşuluk ilişkilerimizi alıp götürdüğü gibi, kendi insanlığımızı da almadı mı?

Yorumlar kapatıldı.