İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Patrik´in Memleket Sevgisi

Nazım Alpman

İSTANBUL- İstanbul Rum Patriği Bartholomeos “şu önümüzde uzayıp giden deniz” diye başladığı konuşmasında dinleyenleri çocukluğuna doğru yolculuğa çıkartıyor:

– Marmara denizinden sonra Çanakkale Boğazı’nı geçip benim doğduğum adaya gideceğiz.

Patrik’in “benim Ada’m” dediği yer, onun çocukluk yıllarını geçirdiği İmroz Adası. Adı sonradan Gökçeada olarak değiştirildi.

O zamanlar –yani çocukluk yıllarında- adı Dimitrios Arhondonis olan Patrik İmroz’u nasıl gördüğünü anlatıyor:

– İmroz’un lüks otelleri yoktur, sizler için ilgi çekici bir ada olmayabilir. Ama benim için çok sevgili bir yerdir.

Bartholomeos “köyümün bütün sokaklarını dolaştım, adamın bütün dağlarına, tepelerine çıktım” dedikten sonra bir “sırrını” açıklıyor:

– Denizle aram pek yoktu. Küçükken denizden korkardım, şimdi de korkuyorum!

Dün akşam Armada Otel’in terasındaki bu konuşmanın nedeni, Bizim Deniz Yayınları’ndan ilk kitap olarak çıkan “Bir Patrik Çocukken” adlı eserin basın tanıtımı… Patrik Bartholomeos’un öğrencilik yıllarda yazdığı edebi metinlerden oluşan kitabın çevirisini öğretmen Ali Çokona yapmış, ön sözü ise Hüseyin Hatemi tarafından yazılmış.

Kitabın ön sayfalarında usta gazeteci-yazar Celal Başlangıç’ın Patrik’le yaptığı enfes röportaj yer alıyor. Patrik, Başlangıç’a cumhurbaşkanı Turgut Özal ziyaretini anlatıyor:

– Özal’a iki şey için teşekkür ettim. İlki benim Patrik olduğum 1991’de devlet patrik adaylarından hiç birinin üstünü çizmemişti. Bir önceki seçimde dört kişi birden çizilmişti. İkincisiyse Patrikhane binamızı onarmak için izin vermişti. Tam 46 yıldır bu izni beklemiştik!

Patrik önceki akşam özyaşamını özetlerken bir “dokundurma” yaptı. Patrik seçildiği 1991’den beni Fener’de yaşadığını söyledikten sonra Patrikhane’yi ironik biçimde takdim etti:

– Hani fesat yuvası var ya? Hani o kin kapısı! Hani II. Vakitan olacak yer… İşte orada yaşıyorum!

Türkiye sınırları içinde doğup büyüyen -etnik kökeni ne olursa olsun- bütün çocukların kafalarında gönüllerinde değişen dozlarda yerleşmiş olan bir ülke sevgisi vardır. Patrik’in Orta Okul III.sınıfta yazdığı bir kompozisyonda, Atatürk’ü anlatırken şöyle diyor:

“O zaman ülkemiz savaştaydı… Türk ulusunun özgürlüğünü yetirmesine razı olmayan Atatürk, kahramanca savaştı. Düşmanları ülkemizden kovdu.”

Ülkemiz…

Azınlıkların bu içtenliğine bir türlü inanmayalar, değişik “azgınlık” dönemlerinde bu topraklarda doğup büyüyenlere karşı “düşman kuvvetler” muamelesi yapabiliyorlar:

– Vur vur inlesin patrikhane dinlesin!

İstanbul Rumlarının sayıları 1264’e indi, kime vuruyorsun, kime dinletiyorsun?

Patrik önceki akşam İmroz’dan söz ederken, “Ada’m”, “Ada’m” dediğinde sesindeki derin yürek izi o kadar net hissediliyordu ki…

Patrik’i anlamak için İmrozlu Dr. Foka’yı tanımak gerekiyordu. Dr. Foka’yı öğretmen Erol Saygı sayesinde 1992’de Bartholomeos’un köyü Zeytinli’de papazla tavla oynarken tanımıştım. Niye Yunanistan’a göç etmediğini sorduğumda zarları bıraktı, tavlayı kapatıp anlatmaya başladı:

– Ben tıp fakültesini II. Dünya Savaşı sırasında 1941-45 arasında Atina’da okudum. Bir gün Yunan partizanlar, işgalci iki Alman askerini öldürdüler. Almanlar sokağın iki başını tuttular, kadınları ve çocukları ayırarak erkekleri duvarın dibine dizdiler.

Duvara dizilenler arasında tıp öğrencisi Foka da vardır. Askerler kimlik kontrolü yaparlar, Foka’yı diğer yana gönderip, kalanların tümünü kurşuna dizerler. Foka buna anlattıktan sonra kahvesinden bir yudum alıp başını dağlara çevirdi:

– Ben bugün hayattaysam, cebimdeki Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığım ve pasaportum sayesindedir. O yüzden ölene kadar bu ülkeye hizmet edeceğim. Bu topraklarda doğdum, bu topraklarda öleceğim.

Patrik’in kitabında Dr.Foka’nın yurt sevgisi ruhu fazlasıyla var.

Yorumlar kapatıldı.