İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Öfke ve utanç

Utanma hissi, öfkeden farklı olarak, insanın harekete geçmesini engeller. Öfkelendiğinizde bağırır çağırırsınız, karşı çıkmaya, engellemeye çalışırsınız. Utanma hissi ise elinizi kolunuzu bağlar

AHMET İNSEL

İnandığımız değerler açısından kabul edilmez bulduğumuz gelişmeler karşısında doğal olarak öfkeleniriz. Örneğin, karakolun önünden geçen liseli kızı eteği kısa diye dövüp tekmeleyen polis memuruna insan nasıl öfkelenmez? Üniversitede karşı bir görüş ifade edildiği bahanesiyle milliyetçi tosuncukların linç eylemlerini fütursuzca yeniden başlatmaları karşısında, içimizi endişe ile karışık büyük bir öfke hissi kaplar. Töreye aykırı davrandığı gerekçesiyle bir ailenin oturup genç kızını öldürmeye karar vermesine insan olan insan nasıl isyan etmez? Karakolda insanların ağır işkenceye maruz kalmalarına, okulda ve evde çocukların dayakla eğitilmeye devam edilmesine, çocuklar hakkında “devlete karşı isyan” gerekçesiyle dava açılmasına, bunların çoğunun günlerce tutuklanmalarına karşı demokrat ve özgürlükçü değerlere sahip olanların öfkelenmemesi mümkün müdür? Bu örnekleri sıralamaya devam etmenin bir anlamı yok. Hepimizin bildiği, bazı cephelerini kanıksadığı, ucu yakın çevremize dokununca silkinip uyandığı bir uzun dizidir bu. Türkiye’nin o karanlık yüzünün parçasıdırlar.

Farklıyı yok et

Bu ülkede erkek egemenliği, kutsal devlet, yüce ilkeler veya tahakkümcü dini değerler adına hayatlarına kast edilenlerin, özgürlükleri kısıtlananların, hakları ellerinden alınanların yoğunluğuna bakarak, demokratların sürekli öfke nöbetinde olmaları beklenir. Galiba Türkiye’de demokrasi güçlerinin zaman zaman dilinin dişinin kenetlenmesi, tepki veremeyecek hale gelmesi biraz da bu öfke nöbetinin doğal sonucudur. Siyasetten günlük hayata, çalışma yaşamından okula, sokaktan spor müsabakalarına kadar her yerde karşımıza çıkan ya da çıkmaya hazır biçimde bekleyen, “aykırı” veya farklı olanı yok edilmesi caiz yaratıklar olarak gören zihniyet karşısında duyulan büyük öfkenin kendi sesini boğmasıdır biraz da bu.

Öfkenin yanında insanı saran ikinci bir his daha vardır: Utanmak. Kendinizi ister istemez yakın hissettiğiniz veya tarihi-sosyal nedenlerle size yakın duran kişi ve çevrelerin tasvip etmediğiniz eylemleri, sözleri karşısında öfkeden önce bir utanç hissi insanı sarar. Türkiye’de demokrat, özgürlükçü ve sosyalist değerlere sahip olup, en zor koşullarda dahi bunlardan taviz vermemeye çalışanların yapılan haksızlıklara karşı öfkelenmeleri kadar sık yaşadıkları bir duygudur utanmak.

Mangalda kül

Örneğin, CHP’li bir ilçe başkanının diğer sağ partilerle elele verip Fener Rum Patriği’nin ilçedeki kilisede ayin yapmasına karşı çıkması insanda sadece öfke değil, bir utanma hissi de uyandırır. Solculuğu ulusalcılık adı altında otoriterizme ve kutsal devlet ülküsüne peşkeş çekenler, insan haklarından dem vurup idam cezasını savunanlar, sosyal adaletten esas olarak kendi zümre çıkarlarını savunmayı anlayanlar karşısında bir sosyalist olarak ben önce utanç duyarım. Öfke ardından gelir.

Türkiye’de üniversitelere kız öğrencilerin türbanla girişini yasaklamayı laiklik ilkesinin olmazsa olmaz bir gereği olarak sunmaya çalışan zihniyetin, başını şapkayla, boneyle örterek, hem inancıyla hem de bu antidemokratik ilkeyle uyum içinde öğrenimine devam etmeye çalışan genç kızların da peşine düşmesi karşısında beni önce bir utanç duygusu kaplar. Çağdaşlık, laiklik, cumhuriyetçilik “ve dahi” demokratlık konusunda mangalda kül bırakmayanların düştükleri bu duruma karşı öfkelenmeden önce, özgürlükçü sosyalistler olarak utanırız. Aynı çevrenin, Kürt sorunu karşısında aldığı riyakâr tavırla, Ermenilere karşı bu topraklarda işlenmiş olan insanlık suçu konusunda aldıkları riyakâr tavır arasındaki benzerlik de, demokrat ve özgürlükçü bizleri yakınımızda olduğu varsayılan geniş bir çevrenin eylemleri karşısında önce derin bir utanç duygusuna kapılmamıza yol açar.

Örneğin bugün Ermenilerin soykırıma maruz kaldıkları iddiaları karşısında Türklük haysiyet ve şereflerinin incindiğini iddia eden “çağdaş, laik, demokrat” çevreler, Iğdır’da “Ermenilerin Türklere uyguladığı soykırım” anısına 40 metrelik bir anıtın yükselmeye devam ettiğini, bazı müzelerde “soykırım sergileri”nin son yıllarda açıldığını görmemezlikten geliyorlar. Kızılması kadar biz sosyalistler için utanılması gereken bir tavır değil midir bu? Uzaktan akrabanızın işlediği yüzkızartıcı bir suça karşı hem öfkelenir hem de ister istemez bundan biraz utanmaz mısınız?

Bütün bunların arasında herhalde en fazla utandığımız siyasal-toplumsal oluşum, CHP’dir. Baykal ve şürekası sayesinde 1930’lardaki aslına dönen bu partiden sosyalist olarak, demokrat olarak utanmamak mümkün mü? Kürt sorunu konusunda en milliyetçi tavırları benimsemekten geri kalmayan ama Diyarbakırspor küme düşmesin türünden bir girişimde bulma yüzsüzlüğünü gösteren bir “sosyal demokrat” partiye karşı öfkelenmeden önce, her Türkiyeli sosyalistin içini ağır bir utanç hissi kaplar.

Terörle Mücadele Yasası’nda değişiklikler getiren ve terörle mücadelede etkinlik sağlamak adına kişi hak ve özgürlüklerini iyice daraltan, işkenceci kolluk güçlerine ayrıcalıklar tanıyan, yargısız infazı yeniden yasal hale getiren, bir dizi ceza suçunu terör suçu kapsamına alan ve suç ve suçluları tanımlarken kullandığı muğlak ifadelelerle, bazı cabbar yargı elemanlarının eline mermisi namluya sürülmüş hazır silah veren, bu yasa değişikliği önerisine CHP, “bölücübaşı iki yıl sonra hapisten çıkarılacak” gerekçesiyle karşı çıktığı için, utanmamak elde mi?

Terörle Mücadele Yasa Tasarısı değişikliğine karşı bazı öğretim üyelerinin açtığı kampanya (www.tmykarsiti.org) ile CHP’nin bu konuda yürüttüğü muhalefetin içerikte ortak bir yanı var mı? Sosyalist Enternasyonal üyesi olan, sosyal demokratlığına toz kondurmayan, aslında sadece “ortanın solunda olan” ve orta iyice sağa kaydığı için fiilen kendisi de sağ kulvara yerleşen bu partinin delegelerinden, başkan ve başkan yardımcılarından, milletvekillerinin çoğundan utanıyor Türkiye’deki sosyalistler, demokratlar.

Ceberrutluk

Utanma hissi, öfkeden farklı olarak, insanın harekete geçmesini engeller. Öfkelendiğinizde bağırır çağırırsınız, karşı çıkmaya, engellemeye çalışırsınız. Utanma hissi ise elinizi kolunuzu bağlar. Bugün Türkiye’de gerçekten demokrat, insan haklarına saygılı, “ötekini” başı ezilmesi caiz yaratıklar olarak görmeyen, evrensel ilkeleri devlet ve milletin çıkarları adına çiğnemeyen insanların sesi cılız çıkıyorsa, bunun nedeni sadece sayılarının az olması değildir. Tarihi veya sosyal nedenlerle yakınında gördüğü, hissettiği insanların yaptıklarından, söylediklerinden son derece utanç duyması da bunun nedenlerinden biridir. Faşistlere, köktendincilere, bağnaz miliyetçilere öfkelenir ve onlara karşı harekete geçersiniz. Çağdaşlık, laiklik, cumhuriyetçilik, demokratlık kisvesi altında milliyetçiliğin, otoriterizmin, ceberrutluğun en sinsisini sergileyenler karşısında önce utanırsınız. Çoğu zaman aynı kelimeleri, aynı kavramları ve görünüşte bazı kısa-orta vade hedefleri paylaştığınız için derin bir utanç duygusu sizi sarar. Kendinizden şüphe etmeye başlarsınız.

Özgürlükçü, demokrat sosyalistlerin elini kolunu zaman zaman bağlayan, dilini hatta düşünme yeteneğini bazen felce uğratan bu utanç duygusunu yenmeden zihnen özgürleşmeleri, yeni bir Türkiye solunun kurucu gücü haline gelmeleri mümkün değildir.

Yorumlar kapatıldı.