İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Hukuk savaşları

Gündüz Aktan

Fransız parlamentosu Sosyalistlerin sunduğu yeni Ermeni soykırımı yasa tasarısını ele alacak. Tasarıda soykırımı inkâr edenlere 5 yıla kadar hapis ve 40 bin avroya kadar para cezası öngörülüyor. Yasanın Senato’dan geçmemesi veya Chirac tarafından onaylanmaması ihtimali var. Ama girişimin yapılmış olması dahi Türkiye’nin ayağa kalkmasına yetti. Aynı PKK terörizmi gibi, Ermeni soykırım iddialarına da tahammülümüz azalıyor.

Fransa sorunlarıyla başa çıkamayan bir ülke görüntüsü veriyor. Zayıf liderlik, yapılamayan reformlar, değişen şartlara uyum iradesini kaybettiğinden imtiyazlarına sığınan bir toplum, amaçsız ve yıkıcı protesto hareketleri, toplumsal çöküntü ruh hali bu Fransız hastalığının arazları. Bu gelişmelerden cesaret alan Le Pen önümüzdeki yıl yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimleri için ırkçı bir cephe kurmaya çalışıyor. Malum, bu zat geçen seçimlerde Chirac’ın ikinci turda rakibi olmuştu. Sarkozy göçmenler konusunda Le Pen’in savunduklarını yaparak, oyların ona kaçmasını önlemeye çalışıyor. Harika bir politika değil mi?

Tarih boyunca Batı Avrupa’da sıkça görülen, ama nasıl ve neden çıktığı pek açıklanamayan bir ırkçı tavır, özellikle, Almanya, Avusturya, İsviçre, Hollanda, Danimarka ve Fransa’da yayılıyor ve kökleşiyor. Bu arada Polonya da hızla ırkçılığa kayıyor.

1987’de AB üyeliği için ilk başvurumuzu yaptığımızda bu olguyla karşılaşmış ve ilk anda bir anlam verememiştik. Daha sonra Möln ve Solingen’de Türkler yakıldı. Biz de ırkçılığı Dışişleri olarak araştırmak zorunda kaldık. Bu vesileyle Türklere karşı tarihi önyargılarla tanıştık. Bu nedenle rahmetli Özal’ın ‘Avrupa’da Türkiye’ (1988) kitabında Batı Avrupa ırkçılığına geniş yer verildi ve Türkiye’nin AB üyeliği önünde bunun temel engel olduğu vurgulandı. Radikal’de yazmaya başladığım 1998’den bu yana Avrupa ırkçılığının tehlikelerini anlatmaya çalışıyorum. AB tutkunu liberal yazarlar yücelttikleri Avrupa uygarlığına ırkçılığı bir türlü yakıştıramadılar. Daha yeni uyanıyorlar.

Fransa gibi, bize Ermeni soykırımı ithamı yapanlar bu ırkçılığın etkisindeler. Holokost sırasında Yahudilere yaptıkları inanılmaz zulmün aynısını bizim Ermenilere yaptığımıza inanıyorlar. Yani kendilerinin o zaman Yahudilere duydukları ırkçı nefreti bize yansıtıp (displacement), bizim Ermenilere (şimdi de Kürtlere) aynı nefretle yaklaştığımızı düşünüyorlar.

Önyargının habis türü olan ırkçılık bilinçaltı bir mekanizma. Bu nedenle tedavisi zor bir hastalık. Tanıtma programlarıyla karşımızdakini ikna edemeyebiliriz. Kaldı ki Türklere karşı ırkçılığa 11 Eylül sonrasının İslamcı terörizmi de eklendi. Böylece ırkçının kafasına, Türklerin de içinde bulunduğu tek parça (monolit) bir Müslüman düşman imgesi yerleşti.

Buna karşı mücadele yollarının başında hukuk geliyor. Sn. Gül’ün ve Dışişleri’nin bu gerçeğin bilincinde hareket etmesi sevindirici.

Amerika’da (Massachusetts) çocuklarının okulda her görüşü, bu arada Ermeni soykırım iddialarına karşı Türklerin görüşlerini de öğrenmesini isteyen Griswold’un davası sürüyor. Bu ülkedeki güçlü ifade özgürlüğü geleneğinin, Ermeni soykırım tabusunu kırması muhtemel.

Sn. Doğu Perinçek’in İsviçre’yi derinden sarsan soykırım karşıtı beyanları nedeniyle savcı Lozan’da dava açtı. Perinçek dava açılmasına itiraz etmeyerek meydan okumaya devam ediyor. Mahkemenin, Ermeni soykırımı olup olmadığı hakkında hüküm vermek yoluna gidebileceği duyuluyor. Ardından Yusuf Halaçoğlu’nun davası gelecek.

Türkiye, Fransız parlamentosunun Ermeni soykırım yasası çıkarmasını önlemek için lobi yapmamalı. Tam tersine teşvik etmeli. Sonra da AİHS’nin ifade özgürlüğüne ilişkin 10. maddesi bağlamında AİHM’de Fransa’ya karşı devlet davası (madde 33) açmalı. Soykırım Sözleşmesi’ne göre, yetkili mahkeme tarafından soykırıma hükmedilmeyen bir konuda, yasa çıkarıp ifade özgürlüğünü kısıtlayamayacağını göstermeli.

Tabii davaların anası Ermenistan ile mahkemeye veya tahkime gitmek olacak.

Batı, hukuk mücadelesi demek. Artık Batılı olmak zamanı geldi.

Yorumlar kapatıldı.