İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Raffi ülkesine kavuştu!


Ermeni kökenli Türk vatandaşı Raffi A. Hermonn, her iki tarafın aydınlarıyla birlikte, Türkler ve Ermeniler arasındaki tabuların yıkılması için çalışıyor. Raffi, memleketi İstanbul’a döndüğü için çok mutlu.

1980’de gözü yaşlı ayrıldı İstanbul’dan. İlk kez 2001’de gelebildi Raffi Türkiye’ye. 25 yıl sonra da ‘kesin dönüş’ yaptı ülkesine

Celal BAŞLANGIÇ

Büyük bir özlemle indi uçaktan. Fötr şapkasını sevinçle kaldırdı havaya: “Merhaba İstanbul!” Dedesiyle gezdiği Şişli’yi, Pangaltı’yı özlemişti en çok. ‘Kız belli’ bardaklarla çay içmek, Marmara’da gelin gibi süzülen vapurlara binip Prens Adaları’na gitmek, Boğaz’ın birbirlerine göz kırpan ışıklarını seyretmek uzak bir delikanlılık düşü olarak kalmıştı yıllarca.

Ancak 20 yıl sonra gelebiliyordu ilk kez ülkesine. Yanında karısı Silva vardı. Yarı Danimarkalı, yarı Ermeni’ydi Silva. Babası Yozgat köylüsüydü.

Ermenice konuşmaya başlayınca “Sus” dedi Raffi A. Hermonn, “yavaş konuş.”

“20 yıl önceki refleksimdi bu. Çok şey değişmiş, farkında değilmişim. Pera’da yürürken bir müzik geldi kulağımıza. Silva ‘Ermenice şarkı’ dedi. ‘Yok canım’ diye karşı çıkarken fark ettim ki bangır bangır Ermenice şarkı çalıyordu İstiklal’de. Az kalsın tramvayın altına giriyordum. Sonra Rum müziği çalan bir dükkâna girip ‘Ermenice şarkı var mı’ diye sordum. Satıcı öyle Ermenice albümler çıkardı, Ermeni şarkıcı adı söyledi ki ben bile çoğunu bilmiyordum. Bu yumuşak geçişi tahayyül bile edemezdim.”

Baba tarafından yedi, anne tarafından beş kuşak İstanbullu bir Ermeni ailenin çocuğuydu Raffi. Aile bu topraklarda ağır travmalar yaşamıştı.

“Aileler, yaşadıklarını uzun süre anlatmadı çocuklarına. Bunun iki nedeni vardı. Birincisi, ağır travma yaşayanlar otosansür yapıyor, bilinçaltına itiyordu. İkincisi de, ‘Aman çocuklarımıza anlatırsak ağızlarından kaçırırlar, başlarına bela gelir’ korkusuydu.”

General Motor!

Babası doktordu Raffi’nin, annesi Fransızca öğretmeni. Babası Zenop Hermonn’ un askerlik yıllarını anlatırken, “General Motor olduğu için” dedi laf arasında. Şaşkın bakınca açıkladı. “Askerde öyle derlerdi. General Motor, yani gayrimüslim.”

Varlık Vergisi konusu açılınca “Tam nasırıma bastınız” dedi, “Dedemin Kurtuluş’ta ortağıyla aldığı beş katlı apartman varmış. Sabaha kadar tercümanlık yaparak biriktirmişler o parayı. Varlık Vergisi’ni ödeyebilmek için satmışlar. Sonra o apartmanda kiracı olmuşlar. İşte ben 1958’de o apartmanda kiracı çocuğu olarak doğdum.”

Bomonti’deki anaokulundan, Paris’teki papaz okuluna kadar uzanmış öğrenciliği. Ancak bir yıl dayanabilmiş papaz okuluna. Dar atmış kendini Karaköy’deki Getronagon Ermeni Lisesi’ne.

Yuhalamaktan alkışa

Taklit yeteneği gelişmiş bir öğrenci Raffi. Okulda tiyatro oynuyor, şiirler okuyor, koro çalışmalarına katılıyor. Hatta ‘Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı bir Ermeni genci’ olarak ‘Ses’ dergisinin düzenlediği Altın Ses Yarışması’na da katılıyor:

“Bizimkiler hep, ‘Bize yaptırmazlar’ derdi, karşı çıkardım. Muhalefete rağmen Ermeni okulunu temsilen yarışmaya katıldım. Spor Sergi’yi 6 bin insan doldurmuştu. Anons yapıldı ‘Ermeni lisesi’ diye. Salondakiler başladı yuhalamaya. Benim idolüm Cem Karaca’nın ‘Bugün Sen Çok Gençsin Yavrum’ şarkısını seslendirdim. Yuhalayanlar başladı alkışlamaya. Ritim 68 Orkestrası eşlik ediyor. ‘Parka, Parka’ diye tempo tutuyorlar. Bu sırada orkestranın üzerine tribün çöküyor. Bir tek orkestranın Ermeni trompetçisi Manuk Hampartsunyan yaralanıyor. Kader işte.”

Okul turunu sürdürmektedir Raffi. Bu kez ülkesindeki son durağı, o yıllar adı ‘Mahir Çayan Lisesi’ne çıkan ‘Şişli Lisesi’dir. Bütün sol fraksiyonlar okulda vardır ve Raffi aralarında denge unsurudur. Okuldaki tek Ermeni ve en sevilen öğrencidir. Futboldan gezi koluna, şarkı yarışmasından tiyatroya kadar hayatın her alanında vardır. Bir yandan Ermenice yayımlanan Marmara gazetesinde, bir yandan da Maden-İş’in Politika gazetesinde sanat ve kültür yazıları yazmaktadır. 90 kişilik okuldan çıkıp 3 bin kişilik okula ya da başka bir deyişle ‘sınırlı bir Ermeni çevresinden çıkıp Türk çevresine balıklama dalmış’tır. Raffi bu durumu, “Kabukları kendisine dar gelen, genele aidiyetini hiç reddetmeyen, genel içinde özelini yaşamayı tercih eden, ama okyanus içinde yaşayan damlacık olmak yerine o okyanusu besleyen göl olmak” diye anlatır.

Şehir Tiyatrosu’nun okulunda pantomim derslerinin ardından Merhaba Gösteri Topluluğu, Yeni Sanat Topluluğu, sonra İstanbul Akademik Sanat Topluluğu kuruculuğu… Dönem 12 Eylül öncesidir ve Raffi grevlerde, mitinglerde, gecelerde, kutlamalarda, barış şenliklerindedir.

Türkiye’nin karanlık bir döneme hızla yaklaştığı aylarda, 1980 Haziranı’nda babası uluslararası bir tıp toplantısına, annesi de bir bursla Fransa’ya giderken Raffi’yi de götürürler. Aslında yaklaşan bir tehlikeye karşı ailenin aldığı bir önlemdir bu. Ağlayarak ayrılır ülkesinden.

12 Eylül ve sürgün yılları

Bir kaç ay sonra 12 Eylül darbesi olunca ‘sürgün yılları’ başlamıştır Raffi için. Ülkesine dönme umudu belirsiz bir zamana ertelenmiştir. Artık o Fransa’da sosyoloji, ardından sinema eğitimi alan bir öğrencidir. 1987’de sinema eğitimi almak için Sovyet Ermenistanı’na gider. O sırada Sovyetler çöker, kapılar açılır. Türkiye’den heyetler gelip gitmeye başlar. Ermenicesi, Türkçesi ve Fransızcası vardır. Birdenbire kendini ülkenin Türkiye’yi en iyi bilen gazetecisi ve çevirmeni olarak bulur. Aynı anda hem Ermenistan, hem diaspora, hem de Türkiye gazetelerine yazı yazan tek kişidir. Sinemacılığı da bırakmaz, belgeseller çeker, uzun metrajlı filmlerde oynar.

Beş yıl sonra Fransa’ya döner. Orhan Pamuk’un ‘Bir kitap okudum, hayatım değişti’sini Ragıp ve Ayşenur Zarakolu ile tanışmaları için kullanır. Çünkü 1994 sonunda Zarakolular bir Fransız yazarın ‘Ermeni Tabusu’ adlı kitabını yayımlamıştır. Türkiye’de ilk kez resmi söylemin ötesine geçecek cesareti göstermiştir birileri.

Tabulara karşı mücadele

Raffi, Türkler ve Ermenilerdeki buzulun ilk çatlaklarını yaratabilmek için gereken barışçıl darbeleri atmaya başlar kendisi gibi düşünen Ermenilerle birlikte. Diasporanın milliyetçi kanadından tehditler, küfürler yağar. Onun derdi nasıl her Ermeni aynı değilse, her Türk’ün de aynı olmadığını anlatmaktır. İki tarafta da olan tabuları seçmiştir hedef olarak. Toplantılar, kitap imzaları, konferanslar, geziler, açık oturumlar birbirini izler. Türkiye’nin namuslu aydınları da katılır bu etkinliklere.

2000’de Fransız yurttaşı olur, ama 2001’de askerliğini yapmak için, 20 yıl ayrılıktan sonra ilk kez gelir ülkesine ve şapkasını çıkarır doğup büyüdüğü topraklara, “Merhaba İstanbul” diye.

“20 sene sonra İstanbuluma kavuştum. Yaz tatillerinde geldim. Tatiller iki aya, üç aya uzamaya başladı. Bizden tilki çıkmaz ama, kürkçü dükkânına dönmüştüm.”

Sonunda vatanı ağır basar ve 25 yıl ayrılıktan sonra İstanbul’a yerleşir Raffi. Artık AB’nin Türkiye’de insan haklarıyla ilgili bir projesinde çalışacak, Sorbon’daki Doğu Dilleri ve Uygarlıkları Yüksek Enstitüsü’nün Türkoloji Bölümü’nde, ‘Türkiye’deki Ermeni Kimliğinin Son Yıllardaki Evrimi’ üzerine yaptığı yüksek lisansı da sürdürecek. Ama Türkolog olmasına rağmen kendi ülkesinde Türkçe öğretmenli-ği yapamayacak. Çünkü, herkes Anayasa önünde eşit yurttaş, ama ‘General Motor’dan hem Türkçe, hem de sosyal bilgiler öğretmeni olmaz bu ülkede nedense!

Ülkene hoş geldin Raffi; seni bekliyor ‘kız belli’ çay bardakları, gelin gibi süzülen ada vapurları, Boğaz’ın birbirine göz kırpan ışıkları; General Motor ayrımcılığı, Terörle Mücadele Yasası, gözü kör bir milliyetçilik, sıkma başlı ‘demokrat’lık falan!..

Yorumlar kapatıldı.