İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

İstemiyorlar

Gündüz Aktan

Ermeni meselesi konusunda iki haftalık bir Amerika seyahatinden döndükten sonra, Güneydoğu olayları hakkında yazı yazmak zorunda kalmak hiç de zevkli değil.

Nevruz vesilesiyle bu olayların çıkartılacağı en az üç ay öncesinden biliniyordu. PKK/DTP uyarılarımızı kale almadan bugünü hazırladı. Diyarbakır Belediye Başkanı’nın halkı yatıştırmak için sonsuz gayret sarf ettiği yolundaki beyanının gerçekle ilişkisi yok. Zaten göstericilerin cesaretini kutlamasını başka türlü anlamak da mümkün değil.

Televizyonlarda uzun uzun konuşmalarına imkân verilen Kürt ‘aydınları’ olaylara meşru neden icat etme gayreti içindeler. ‘Negatif barış’ diye nitelendirdikleri 1999-2005 döneminin boşa geçtiğini söylüyorlar. Güvenlik güçlerinin aşırı şiddet kullanmasından şikâyetçiler. Diyarbakır barosu başkanına göre, Van savcısının görevini yapmasına izin verilmiş olsaydı bu olaylar çıkmazdı. 1984-1999 arasında ölenlerden 30 bininin PKK’lı olmasını bugünkü olayların nedeni diye gösterenler bile var. Tabii bölgedeki sosyo-ekonomik sorunları da sıralıyorlar vb.

Olayları hazırlayanlar onlar değilmiş gibi, kendileri dışındaki herkesi ve tabii devleti ve hükümeti suçlu gösteriyorlar. Ne kadar haksız olurlarsa olsunlar kendilerini savunma sadedinde sürekli bir şeyler söyleyerek, kendilerini ve Batı kamuoyunu inandırmaya uğraşıyorlar.

PKK terörizmini, değil kınamak, telaffuz dahi etmiyorlar. Çünkü PKK ‘halkın savunma gücü’ ya da ‘gerilla’. Batılı insan hakları örgütleri gibi, hiçbir anlamı olmayan ‘Her türlü şiddeti kınıyoruz’ tekerlemesine takılmışlar.

Olaylar sivil itaatsizliğin çok ötesine gidiyor. İstanbul’da otobüs duraklarında bomba patlatan, kamu taşıtlarını yakan, işyerlerini yıkan ve masum sivillerin ölümüne yol açan küçük grupların yaptıkları tam anlamıyla terörizm. Zira terörist eylem ‘siyasi’ amaçlarla sivil öldürme ve sivil hedeflere saldırmaktan oluşuyor. Güneydoğuda kitlesel gösterilerde çocukların kalkan olarak kullanılması, atılan sloganlar ve taşınan pankartların terörizmi yüceltmesi ayrıca suç niteliği taşıyor.

Terörist şiddetle mücadelenin güvenlik güçleriyle yapılmasından başka çare yok. Her toplumda şiddet tekeli devlete ait ve devlet karşı şiddeti kabul edemez. Kaldı ki şiddeti başlatan da onlar. Sosyo-ekonomik önlemler gerekli de olsa, uzun dönemde sonuç verdiğinden terörle mücadelenin aracı olamıyor.

Terörle mücadelede tüm önlemlerin en başında toptan alınması ve en etkin biçimde uygulanması, istenen sonuca ulaşılması açısından büyük öneme sahip. Tedricen arttırılacak önlemler, teröristlerin bağdaşıklık kazanmasına ve karşı önlemler almasına imkân vererek, çatışmanın giderek tırmanmasına ve kayıpların artmasına yol açıyor.

PKK/DTP’nin bu olaylarla neyi amaçladıkları anlaşılmıyor, ama Türkiye’nin AB süreci bağlamında sorunun çözümlenmesiyle ilgilenmedikleri apaçık. Terör niteliği kazanan kitle hareketleriyle kendilerine saldırtmaya çalışıyorlar. Sanki geçen yüzyılın başında Balkan Hıristiyanlarının ve Ermenilerin yaptıklarını taklit ediyorlar. Dertleri demokrasi değil. Bizimle birlikte yaşamak istemediklerini anlamamak için tedavisi gayrı kabil ‘liberal’ aydın kafasına sahip olmak gerek.

Güvenlik güçleri hukuk devleti çerçevesinde mücadele etmeli. Gerekirse, AİHS 15. maddesine göre hukuki bir rejim olan OHAL ilan edilmeli. Fransa’da terör mahkemeleri varken, Amerika ‘vatanseverlik’ yasasını uyguluyorken, İngiltere terör mevzuatını sürekli güçlendirirken demokrasiyi korumaktan vazgeçmiş mi oluyorlar?

Sn. Başbakan’ın ve ‘aydınların’ kimlikle oynama politikası sonuç vermedi. Güneydoğu olayları AKP iktidarını ve temsil ettiği siyasi akımı bitirecek nitelik kazanıyor. Muhalefetin bundan yararlanması meşru, ama olağanüstü maliyetli olur. Sorunun vahameti tüm siyasi güçlerin birleşmesini ve ortak bir tutumla mücadele edilmesini gerektiriyor. Sn. Cumhurbaşkanı bu amaçla en kısa zamanda liderleri toplayabilir.

Cumhuriyet’in girdiği bu olağanüstü kritik kavşakta tüm seçenekler önümüzde olmalı.

Yorumlar kapatıldı.