İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Tarih Siyasi midir?

Katılımcılar: Edhem Eldem, Ferda Keskin, Masis Kürkçügil, Nadir Özbek

İstanbul Bilgi Üniversitesi

Tarih Araştırmaları Öğrenci Kulübü Toplantıları – 2

Salı, 28.Mart. 2006, 17.00-19.00

KS6

İstanbul Bilgi Üniversitesi Kuştepe Kampüsü

Şişli – İstanbul

Tarih ve siyaset öyle kolaylıkla birbirlerinden ayrı ele alınabilecek bir kavram çifti değil. Tarihten bahsederken, siyaseti anmamak, yahut tam tersi nasıl mümkün değilse, bunlar üzerine yapılacak herhangi bir tartışmada da müstakil iki ayrı kavramdan söyleşmek aynı oranda mümkün görünmüyor. Dolayısıyla burada bir ilişkiyi tartışmaktan ziyade, birbirlerine mündemiç olmaktan kaynaklanan özde bir karakteristiği tartışmaktayız.

Tarih nazarından baktığımızda yapacağımız işin tarihi siyasallaştırmak gibi bir uğraştan çok, zaten öyle olmaklığı teslim etmekten öte bir şey olmadığı görülecektir. Önceki toplantımızda (27 Aralık – Tarih Hikaye midir? – Bülent Somay, Murat Belge ve Hakan Erdem katılımıyla) dilsel dönüş (linguistic turn) den aldığımız ilhamla tarihin, edebiyata benzer bir biçimde, bir yeniden inşa değil inşa olduğunu teslim ettiğimiz noktada bu inşa faaliyetinin hangi saiklerle gerçekleştirildiği önem kazandı.

Geçen toplantıdan devraldıklarımızla beraber yeni sorulara da yol açmaya özen gösterecek olan bu toplantının derdi şu minvaldedir:

“Kendinin farkında / kendini bilen (reflexiv), içinde yaşadığı dönemin güç ilişkilerini yeniden üretici olmayan tarihyazımı konusunda hassasiyetler, analiz araçları, eleştiri uslupları nasıl üretilebilir ve aktarılır? Nasıl her hangi bir mekân veya konumda “öğrenci” olmuşlar, sosyal gerçekliği anlamaya, yani soyutlamayı öğrenmeye çalışırken, en başından itibaren bu yaptıkları faaliyetin, sabah uyanıp kendilerini attıkları sokak, parkta yanında oturdukları adam… ile ilgili olduğunu sezmeye yönlendirilebilirler?”

“Sesleri bir daha geri getirilemez bir şekilde kaybolmuş”ları seslendirmenin, satıraralarındakilerin, dışlanmışların, tutunamayanların sesi olmanın salt bir kulak verme değil başlı başına bir kurucu edim olduğunun da farkında olan bir tarih yazma işi nasıl kotarılabilir?

Geçmişte üzerine ışık düşürdüklerimizin, bir şeylerin karanlıkta kalması pahasına aydınlandığını bilen bir tarih yazma etkinliğinin; kendinin farkında, ne yaptığına ve yaptıklarının getiri-götürülerine vakıf; dünden bahsetmenin bilinçli veya bilinçsiz olarak bugün için, bugüne müdahale olduğunun farkında bir tarihin olanağı nedir, şartları, gündemi, araçları ne olmalıdır?

Tarihçi son derece raslantısal olarak eline geçen belgeleri “aslına uygun” bir şekilde neşredip, hem kendine hem de belgeye hiçbir müdahaleye mahal vermeden, tıpkı bir ayna gibi yansıtmakta mıdır? Osmanlının münşi dediği tarihçi inşa ettiği binanın içinde insanların oturduğunu hesaba katıyor mu, yoksa memleketin mümtaz müteahhitleri gibi malzemeyle ilişkisini asgari düzeyde mi tutuyor?

Güncel tartışmalarda gittikçe daha fazla başvurulmaya başlanan “Bir de tarihçilere danışalım!” şiarı nereden kaynaklanmaktadır? ‘Ermeni sorununu tarihçilere mi bırakalım?’ TÜSİAD neden tarih kitabı hazırlatır? Bütun bu nispeten yeni gelişmeler, tarihçilik zanaatinin siyasi, güncel alanda bir prestij kazanımına mı işaret ediyor? Tarihçi bir tür kanaat önderi vazifesiyle donanmışsa eğer yaptığı işin sorumlulukla olan ilişkisini ne denli kendine dert ediniyor? Tarih için tarih yapmadığımıza göre kim ya da ne için tarih yapmaktayız? Tarihçi neden yazar?

Bu sorular üzre yol almaya çalışacağımız bu toplantının daha birçok soruya yol açması dileğiyle…

Tarih Araştırmaları Kulübü adına;

Barış Aydın, Mesut Varlık

Yorumlar kapatıldı.