İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Hukuk öğreniyorlar (2)

Gündüz Aktan

Taner Akçam, Birikim’deki makalesinde, benim soykırım saikini ırkçılığa bağlamamı, sadece ‘hukukla alakasız’ diye nitelemiyor, ‘bilerek yalan’ söylediğimi, ‘ahlaki suç’ işlediğimi vb. iddia ediyor. Bu arada en önemli soykırım hukukçularından biri olan W. Shabas’tan da alıntılar yapıyor.

Oysa Shabas bakın ne diyor: “Soykırım, niteliği itibariyle birçok iştirakçinin işbirliği yaptığı kolektif bir suçtur. Genelde devletin yönettiği bir cürümdür. Örgütleyicileri ve plancılarının, hep birlikte, ırkçı veya (ırk temelli) ayrımcı yani soykırımcı bir saike sahip olmaları gerekir. Bunun olmaması halinde soykırım da olamaz. (Irkçı) (n)efret saiki, soykırım planının, dolayısıyla soykırım kastının ayrılmaz kanıtını oluşturur.” (Genocide in Internatioanl Law, s. 255).

Shabas, diğer birçok hukukçu gibi, soykırım ortamında bireylerin başka saiklerle (örneğin intikam, soygun, ırza geçme vb.), hedef gruba karşı suçlar işleyebileceklerini kabul ediyor. Bu eylemlerin soykırım eylemi sayılmasını, kolektif düzlemde ırkçı saikle yok etme kastı çerçevesinde soykırım fiillerinin işlenmekte olması şartına bağlıyor. Kısaca, bir ülkede bir gruba karşı ırkçı nefretin yarattığı yok etme kastıyla soykırım uygulanıyorsa, bireylerin, başka saiklerle de olsa, o grubun mensuplarına karşı işledikleri suçlar da soykırım kapsamına girebiliyor.

Akçam, ICTY’nin (eski Yugoslavya Ceza Mahkemesi) başta 1995 Srebrenitsa katliamı faili Krstic olmak üzere, çeşitli Sırp sanıklar hakkındaki kararlarına atıf yapıyor. Oysa mahkemenin Krstic kararı, özellikle, yok etme kastı ve fiili ile bir grubun ‘kısmen’ yok edilmesi konularında, hukukun gerektirdiği sıkı ölçütleri gevşetmesi açısından eleştiriliyor (Katherine G. Southwick, Yale Human Rights and Development Law Journal, 1 Ocak 2005).

ICTY’de hukuk görevlisi olan Cecile Tournaye ise bireysel soykırım fiillerine ilişkin mahkeme kararlarının yarattığı sorunun, Bosna-Hersek’te kolektif düzlemde soykırım işlenip işlenmediği konusunda bir divan kararı olmamasından kaynaklandığını söylüyor (ICLQ, Nisan 2003, s. 447-462). Her iki hukukçu da, Shabas gibi, kolektif düzlemde yok etme kastının arkasındaki saikin ırkçı nefret olduğunda ve bu bağlamda ‘as such’ ibaresinin kilit niteliğe sahip bulunduğunda mutabık.

Bosna-Hersek, 20 Mart 1993’te, Lahey Uluslararası Adalet Divanı’nda Sırbistan aleyhine soykırım davası açmıştı. Divan, bugüne kadar sürüncemede kalan davaya 27 Şubat’tan itibaren bakmaya başladı. Davanın en geç bu yıl içinde sonuçlanacağı bildiriliyor. Divan’ın kararında ırkçılık saikini soykırım özel kastı olarak saptayıp saptamayacağını göreceğiz.

Soykırım için yok etme kastının varlığı kanıtlansa ve suçlular cezalandırılsa bile, suçu neden işlediklerinin yani saikin bilinmesi çok önemli. Aksi halde bir daha soykırım işlenmemesi için neler yapılması gerektiğini de bilmek mümkün olmaz.

Öte yandan sözleşme soykırımın önlenmesini öngörüyor. Hangi gelişmelerin soykırıma varacağını bilinmezse, devletler önlemek için nasıl harekete geçebilirler?

Sadece aklı başında hukukçular değil, filozoflar da ırkçılığı soykırımın tek nedeni sayıyor. Raimond Gaita, Yahudilere karşı ırkçılığı soykırımın saiki olarak kabul ediyor ve ‘Holokost soykırımın paradigmasıdır’ diyor. Sovyetlerin ‘politik grubu’ sözleşmeye sokturmamasını doğru buluyor (Genocide and Human Rights, s. 153-166). Politik grup politik saikle mücadele eden grup demek. Ona karşı da aynı saikle mücadele ediliyor. Politik saikle yok etme kastı oluşmadığı için politik grup sözleşme dışı kalıyor.

Osmanlı da Ermenilere karşı ırkçılık yok ve Ermeniler tam bir politik grup.

Yahudi soykırımının ne olduğunu anlamak için Lemkin’i değil, memleketlisi Leon Poliakov’un ‘Le Mythe Aryen’ adlı başyapıtını okumak lazım. Ermeni olaylarını bir kez ‘özel’ nedenlerle soykırım diye tanımladıktan sonra, soykırımın ne olduğunu öğrenmek için konunun hukuki, felsefi ve psikolojik yönlerini çalışmak geç kalmış, muhtemelen de nafile bir çaba.

Yorumlar kapatıldı.