İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

İngiliz soykırım siyaseti ve ABD deneyimi

Akif Emre

İngiliz Avam Kamarası’nın İşçi Partili etkili üyelerinden Stephan Pound öncülüğünde, geçen hafta (24 Ocak 2006) yapılan bir toplantıda Osmanlı yönetiminin Süryanilere (Asuri-Keldani) karşı soykırım uyguladığı iddia edilerek bunun tanınması istendi. Toplantıda söz alan Ermeni, Süryani ve Türkiye kökenli Kürt konuşmacılar Türklerin Ermenilerle birlikte Süryanilere karşı soykırım uyguladığı, nüfusunun üçte ikisinden fazlasının katledildiğini ileri sürerek bir Süryani soykırımı sorununu Avam Kamarası düzeyine taşımış oldular.

Soykırım iddialarına katılmasanız bile, İngiltere gibi demokratik bir ülkede böylesi toplantıların yapılmasından doğal bir şey olmadığını söyleyerek geçiştirebilirsiniz. Böylesi naif bir yorum ancak ya saflıkla yahut dünya siyaseti en azından yakın tarih konusunda cehaletle açıklanabilir. Oysa çoğunluğu iktidardaki İşçi Partisi’nden Muhafazakar ve Liberal Demokrat 15 üyenin imzasıyla Avam Kamarası’na bir teklif getirildi bile. İngiliz parlamenterlerin imzaya açtığı teklifte; Ermenilerin yanı sıra Süryanilerin de soykırımına tabi tutulduklarının İngiliz ve Türk hükümetlerince tanınması ve bunun Türkiye’nin AB’ye girişi için ön şart olarak kabul edilmesi isteniyor.

20. yüzyılın başlarında Ermeni soykırımı propagandasının mimarı İngiliz siyasetinin şimdilerde Süryani soykırımını sahneye koyması Osmanlı-İngiliz ilişkilerine benzer şekilde Türk-Amerikan ilişkileri konusunda yeterince uyarıcı. Açalım: Son döneme kadar güçler dengesi açısından Osmanlı’nın parçalanmasına karşı çıkan İngiliz siyasetindeki değişimi doğru okuyamayan Osmanlı bürokrasisinin gözünde stratejik ilişkinin devam ettiği varsayılıyordu özellikle… Oysa İngiltere dönemin güçleriyle çoktan imparatorluğun parçalanması konusunda anlaşırken ilk önce içerde kimi etnik/dini unsurları etkili biçimde kullandı. Toynbee’nin anılarında İngiliz hariciyesinin Ermeni meselesini kendi siyasetinin bir parçası olarak nasıl kullandığını içerden anlatır.

Osmanlıları İngilizler konusunda, kalıcı bir stratejik ilişki gözüyle bakmaları, İngiliz stratejisindeki doğru okuyamamaları yanılttı. Benzer biçimde Türk-Amerikan ilişkilerine stratejik çıkar/ilişki açısından yaklaşanların hâlâ bu stratejik çıkar ilişkisinin çoktan sona erdiğini görmek istememeleridir. Amerika’nın bir imparatorluğa dönüşmesi ve küresel kapitalizmin yapısal dönüşümünün somut uygulaması işgal döneminin başlamasıdır. Bu ise Türkiye’nin ‘stratejik varlık gerekçe’leri ile ABD’nin küresel hegemonya siyasetinin çatışmakta olduğu gerçeğini gösterir.

Süryani meselesi tezkere dönemindeki görüşmelerde olmak üzere Amerikalıların farklı biçimde bize karşı kullandıkları argümanlardan biri oldu. Türkiye, Türkmenlerin Irak’ın asli unsurları arasında sayılmasını isterken Amerikalılar, Süryani unsurlarla birlikte azınlık parantezine almakta ısrar ettiler.

Ermeni iddiaları karşısında, son zamana kadar “Osmanlı dönemini ilgilendiren bir sorun” olduğu mantığıyla geçiştireceğini zanneden Türkiye artık Osmanlı’yı inkar ederek onun yükünden kurtulamayacağını anlamış olmalı. Osmanlı ile barışmadan ne stratejik açılım yapabilirsiniz ne de olup bitenleri anlamanız mümkün olur. Ermeni meselesinin en azından AB sürecinde eninde sonunda Türkiye’nin önüne geleceğini görmek için fazla öngörülü olmaya gerek yok. Henüz o kadar güçlü olmasa da İngiltere’den Amerika’ya uzanan bir Süryani soykırım dalgasının da Türkiye’nin önüne getirmek istendiğinin işaretleri beliriyor.

Kuzey Irak yönetiminin kendilerine baskı ve ayrımcılık yaptığını uluslararası düzeyde dillendiren Süryanilerle, etnik öfkenin gözlerin kapattığı Batı’daki Kürt aydınların Ermeni ve Süryani soykırımı konusunda ortak dil geliştirmeleri Türkiye’nin Osmanlı şaşkınlığından daha hafif değil… Eğer Ermeni ve Süryanilere karşı bir Osmanlı soykırımı varsa bundan etnik olarak en fazla etkilenecek olanlardan biri Kürtler; artık siyasi bir yapı kazanan Kuzey Irak oluşumudur.

Sonuçta, soykırım hikayesi tarihte ne olup bittiğini ortaya çıkarmaya çalışan vicdani bir mesela olmaktan varestedir; bir zamanlar İngiliz, şimdilerde ise ABD siyasetinin argümanlarından biridir. Stratejik ilişki psikolojisi Osmanlıların İngiliz hesaplarını görmesini engellediği gibi Türkiye’deki seçkinlerin Amerika ve de Avrupa’ya karşı duydukları stratejik çıkar psikolojisi pek çok şey gibi Ermeni ve Süryani iddiaları karşısında çaresizdir.

Sadece Türkiye’nin değil ‘Ortadoğu’nun stratejik varoluş şartları’ ile Amerika’nın hegemonik hesaplarının çatışmakta olduğunun işaretleri önümüze geliyor.

Yorumlar kapatıldı.