AYŞE HÜR
Topal Osman’ın tarih sahnesine ilk çıkışı, l. Dünya Savaşı’nın başlamasıyla Giresun’dan topladığı 100 kişilik çeteyle Trabzon hapishanesinin kapısını açtırıp 150 mahkumu çetesine ilave etmesiyledir.
Topal Osman’ın tarih sahnesine ilk çıkışı, l. Dünya Savaşı’nın başlamasıyla Giresun’dan topladığı 100 kişilik çeteyle Trabzon hapishanesinin kapısını açtırıp 150 mahkumu çetesine ilave etmesiyledir. Kendi ifadesine göre 1. Balkan Harbi’nde yaralanarak topal kalan Topal Osman’ın gönüllüleri Teşkilat-ı Mahsusa’ya bağlı olarak Artvin yöresindeki Ermenilerin tehcirinde görev(!) yaparlar. Nisan 1916’da Borçka’da Ruslara karşı savaşan Türk ordusuna katılan Topal Osman, orduda kabadayılığa devam etmekle kalmayıp sıcak çarpışmaları görüp kaçma emareleri gösterince, 50 değnekle cezalandırılır, ardından alelacele çürük raporu alıp memleketine geri döner. (Arif Cemil, ‘1. Dünya Savaşı’nda Teşkilat-ı Mahsusa’)
Bire üç
Asker kaçağı Topal Osman, bir süre sonra, uzun süredir bağımsız Pontus Devleti’ni kurmayı hedefleyen Rum çeteleri ile uğraşan Giresun-Samsun havalisinde ortaya çıkar. İttihatçıların gizli örgütü Teşkilat-ı Mahsusa’nın son başkanı Hüsamettin Ertürk’e göre Mustafa Kemal Samsun’a gelir gelmez Havza’da Osman Ağa ile görüşür. (‘İki Devrin Perde Arkası’, 1964) Halbuki bu sırada Topal Osman, İstanbul Divan-ı Harbi tarafından Ermeni katliamlarına katılmaktan aranmaktadır. Anlaşılan maharetlerinden Rumlara karşı yararlanmak ihtiyacı doğmuştur ki, 8 Temmuz 1919’da hakkındaki tutuklama kararı Padişah Vahdettin tarafından kaldırılan Topal Osman, Muhafaza-i Hukuk-u Milliye Cemiyeti Giresun Şube Başkanı olur. Ardından Erzurum Kongresi’nde Mustafa Kemal’e muhalefet edenleri sindirme görevini başarı ile yapar. H. İ. Dinamo’ya göre Mustafa Kemal “Pontus belasından kurtulmayı Topal Osman’ın tecrübeli ellerine” bırakmıştır. Topal Osman da, “Siz hiç merak etmeyin Paşam. Bu Pontus Rumlarına öyle bir tütsü vereceğim ki, hepsi mağaralarda eşek arısı gibi boğulacak” demiştir. (‘Kutsal İsyan’, 2. Cilt ) Falih Rıfkı’ya göre Topal Osman basılan her Türk evine karşı üç Rum evini basıp zulüm ve işkenceleri ile bölgeyi Rumlardan tamamen temizler.
Ağustos 1920’de 3. Fırka komutanı Rüştü Bey BMM’ye Osman Ağa’nın eşkiyalığından, taşkınlığından şikayet eder. Lazistan mebusu Osman Bey, Mustafa Kemal’e bir telgraf gönderir “Bu cahil adamın şimdiye kadar Giresun’da yapmadığı rezalet kalmadı. Rumlardan ve ahaliden aldığı yüz binlerce liranın hesabını kimse soramıyor” der. Giresun Sancağı Reji Müdürü Rükneddin Bey daha da cesurdur. Uzun mektubunda “.. memleketi terk ederek başka bir ülkeye kaçan Rumların mülk ve bahçelerini kendine, akraba ve soyuna sopuna ve dalkavukları arasında böldüğü gibi, bunların İslam halktan alacaklarına karşılık kasalarında sakladıkları senetleri (.) çaresiz köylülere geri vereceği yerde (.) senetleri zorla ödetmek veya karşılığında bir bölüm Müslümanların bağ ve bahçelerini zaptetmiş ve tapularını elde etmiştir (.) Batı cephesinde görünüşte vatan hizmeti ile uğraşırken bile memleketi hâlâ pençesinde tutmak için her araca başvurmakta ve acımasız işler yaptırmaktadır” der. Aynı tarihlerde hazırlanan resmi bir rapora göre Topal Osman, Samsun havalisinde 900 kişiyi (Rum?) bir mağaraya koyup öldürmüştür. Bu raporlar adeta referans mektubu işlevi görmüş gibidir, çünkü bir ay sonra Topal Osman, Giresun uşaklarından oluşan 250 kişilik gönüllü Laz Müfrezesi ile Mustafa Kemal’in Muhafız Alayı Komutanı olarak Ankara’ya davet edilir. Osman Ağa yolda da boş durmaz ve Çorum-Alaca civarında evlere tecavüz eder, bazı hayvan ve malları gasp eder. (Cemal Şener, Topal Osman Olayı ve ekindeki Cumhurbaşkanlığı arşiv belgeleri.) Meclis’te kendisine ayrılan özel locada silahlı adamları ile oturup oturumları izlemeye başlayan Topal Osman, her şeyin ondan sorulmasını bekler hale gelmiştir.
Topal’ın referansları
Mustafa Kemal’in artık yanıbaşında olan Topal Osman’ın 47. Gönüllü Alayı, Mart 1921’de patlak veren Koçgiri Kürt isyanını bastırırken öyle zalimane davranır ki, Meclis’te büyük tartışmalar yaşanır. Kendi anlattığına göre sadece isyancı Kürtleri değil, Suşehri, Koyulhisar, Reşadiye, Niksar ve Erbaa’daki Ermeni ve Rumları da öte dünyaya havale etmiştir. (Ahmet Emin Yalman’ın Topal Osman’la Mülakatı, Vakit, 19.2.1922.) Birliği ile oradan Sakarya Meydan Savaşı’na katılmak üzere yola çıkarken giderayak Merzifon’un kalan Rum ve Ermeni ahalisini de katleder. Kahramanımız, ideolojik önderi, Tirebolulu Binbaşı Hüseyin Avni Bey komutasında Sakarya’da savaştıktan sonra sağ salim geri döner. (Bugün çok yaygın olan ve Topal Osman’ın cepheye 6,000 kişilik Giresun gönüllü ile gittiği, bunların 5500’ünün şehit olduğu efsanesine gelince: Falih Rıfkı ve Alptekin Müderrisoğlu gibi ciddi kaynaklara göre Sakarya Meydan Savaşı’nın tüm şehit sayısı 3,282 olduğuna göre bu rakamlar tamamen uydurmadır.)
Ali Şükrü olayı
Topal Osman’ı tarihe geçiren olay ise ufuktadır. Bilindiği gibi Birinci Meclis’te Mustafa Kemal ve arkadaşlarının oluşturduğu 1. Grup ile Mustafa Kemal’e çeşitli nedenlerle muhalefet edenlerden oluşan 2. Grup sürekli çatışma içindedir. 2. Grubun liderlerinden biri olan Trabzon milletvekili Ali Şükrü Bey’in Mustafa Kemal’in Hakimiyeti Milliye gazetesine karşılık Tan gazetesini çıkarması, ardından hilafet yanlısı broşür bastırması durumu iyice gerginleştirir. Lozan görüşmeleri sırasında İsmet İnönü’nün hariciyeci olmamasını eleştiren Ali Şükrü, bu dönemde meclis çalışmalarını engelleyerek Mustafa Kemal’in tepesini iyice attırır. Hatta Mustafa Kemal’le birbirlerinin üzerine yürürler. Bu günlerde Ali Şükrü Bey birden ortadan kaybolur. Kayboluşunun üçüncü günü, bir çobanın ihbarıyla boğulduğu anlaşılan ölüsü Ankara civarındaki Mühye köyü civarında bulunur. Anlaşılır ki Topal Osman, Ali Şükrü Bey’in Mustafa Kemal’i sürekli üzmesine tahammül edememiş ve Ali Şükrü Bey’i, Mustafa Kemal tarafından kendisine bağışlanan Papazın Bağı denen yerdeki evinde öldürmüştür.
Olayın ardında kim var?
Olayın ortaya çıkması üzerine Topal Osman’ın nasıl teslim alınması gerektiğine dair harekat planını bizzat Mustafa Kemal hazırlar, ardından eşi Latife Hanım’la birlikte Çankaya Köşkü’nden ayrılıp, İstasyon civarındaki eve çekilir. Topal Osman Ağa teslim olmayı kabul etmediği gibi Çankaya Köşkü’ne gidip öfke ile her yeri kırıp döker. Fakat 1 Nisan’ı (1923) 2 Nisan’a bağlayan gece sabaha kadar süren çatışmada yaralı olarak ele geçirilecek, hastaneye götürülürken yolda ölecektir. Nedense başı kesilerek alelacele gömülmüştür. Ancak Meclis daha önce Ali Şükrü Bey’in katillerinin yakalanarak Ulus Meydanı’nda idam edilmesi kararını oybirliği ile aldığı için, başsız ceset mezardan çıkarılır, Ulus Meydanı’nda ayağından darağacına asılır. Olayın arkasında kim vardır sorusu o günlerde herkesi meşgul eder. Mustafa Kemal’in İstasyon’daki eve geçmesi, Topal Osman’ın Çankaya Köşkü’nü talan etmesi, yaralı halde yakalandığı halde kafasının hemen kesilip gömülmesi dedikodulara neden olur. O günlerde TBMM zabıt katibi olan Mahir İz ‘Yılların İzi’ adlı anı kitabında hem Ali Şükrü Bey’in yıpratıcı muhalefetinden hem de artık hizmetine lüzum kalmayan Topal Osman çetesinden kurtulmak için bir taşla iki kuş vurulduğunu söyler. ‘Türkiye Cumhuriyeti’ adlı kitabında Mahmut Goloğlu da benzer bir kanıda olup, Mustafa Kemal’e ömrü boyunca sadık kalmış olan Falih Rıfkı, açıkça Mustafa Kemal’in emri ile öldürüldüğünü söyler. Rıza Nur gibi yeminli bir Mustafa Kemal düşmanının bu konudaki daha ağır ithamlarını tekrarlamaya gerek bile yok.
Peki bu olayla Topal Osman efsanesinin sonu gelmiş midir? Burası biraz karışık. 1925’de bizzat Mustafa Kemal’in emri ile naaşı Giresun Kalesi’ndeki anıt mezara nakledilir. 1983’te Kenan Evren şehri ziyareti sırasında Topal Osman’dan övgüyle söz eder. 1987’de yerel yöneticiler 2 Nisan’larda Topal Osman’ı anmaya başlarlar. Yıllar sonra Susurluk Skandalı’nın baş kahramanlarından emekli tuğgeneral Veli Küçük, güya Giresun’da jandarma bölge komutanlığı yaptığı sırada, Topal Osman Ağa’nın hayatından pek etkilendiği için adına bir heykel yaptırmaya karar verir. İstanbul’da yaptırdığı heykel, 2001 yılında dikilmesi için Giresun’a gönderilir ama dönemin belediye başkanı, bugünkü CHP milletvekili Mehmet Işık’ın talimatıyla, depoya kaldırılır. 2002’de heykel konusunda mülki idare, İçişleri ve Genelkurmay arasında bir dizi yazışma yapıldığı haberleri basına sızar. Aynı yıl, Giresun kalesindeki anıtın eski Türkçe yazılı kitabesi üzerindeki metinde Topal Osman’ın “Pontusçuların imhasındaki hizmetleri” de övüldüğü için, “milli güvenlik siyaseti” açısından sakıncalı bulunur ve yerine “milli güvenlik siyasetine uygun” Latin harfli yeni plaket konulur. Efsanenin arka planından haberdar olmayan Giresun’un milliyetçileri bu gelgitlere bir türlü anlam veremezler ve celallenirler. O sırada bir başka kahraman Mehmet Ali Ağca aramıza karışır. Abdullah Çatlı’nın hayaleti gözlerimizin önünden geçer. Bize de ülkemizde kahraman kime denir sorusu üzerine düşünmek, kahraman yetiştirme geleneğimizin köklülüğüne şapka çıkarmak kalır.
İlk yorum yapan siz olun