İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Pamuk ve vasat

Hadi Uluengin

“FİKİR Zaptiyeleri ve Orhan Pamuk” başlığı altında Büyük Türk yazarına dair kaleme aldığım ilk makale tam on beş yıl öncesinin; 2 Aralık 1990 gününün tarihini taşıyor.

Kendisi henüz ne uluslararası şöhrete ulaşmıştı; ne de evrensel usta kimliği edinmişti.

Yani, onu sahiplenirken benim tutunabileceğim bir “beynelmilel can simidi” yoktu.

* * *

OYSA, söz konusu makalede “Cevdet Bey ve Oğulları” yaratıcısını “iyi yazar” olmamakla eleştiren Tahsin Yücel’e karşı Pamuk’u savunmakta zerre tereddüde düşmedim.

Aslına bakarsanız, Orhan Pamuk’un o dönemde dahi, soğan cücüğü niyetine ortaya çıkmış benim gibi bir “avukat”a ihtiyacı yoktu. Fakat bunu kendim için “etik görev” bildim.

Zira, Yücel’in suçlamasının sığ bir “vasatlık”; ortalama bir “mediyokrasi bekçiliği anlamına geldiğini düşünüyordum ki, oradan aynen alıntılıyorum, şu satırları zikretmiştim:

“Fikir zaptiyeleri ’kendisi için aydın’ niteliği edinememiş; kolektif mahiyet arzeden ve ’kurtarıcı misyon’ vehmine kapılmış ’münevver’lerden oluşurlar”.

Yani, dün burada değindiğim ve Büyük Pamuk’un da zirvesinde durduğu o evrensel anlamdaki “entelektüel”in zıddını; hadi bilemediniz taklidini veya sahtesini kastetmiştim.

Ve heyhat, işte aradan tam on beş yıl geçti ama “genel skala” itibarıyla aynı yerdeyiz.

Fakat yine de bin şükür, binbir şükür, Orhan Pamuk artık orada değil!

On beş yıl öncesinin zaten “iyi” yazarı şimdi evrensel bir “büyük” Pamuk’a dönüştü.

* * *

BELKİ, onun “büyük” olduğu senin kanaatindir ve bizi asla bağlamaz diyeceksiniz.

Doğru! Edebiyat birikimini, roman kurgusunu, satır üslûbunu beğenmeyebilirsiniz.

Bunlar esas itibarıyla öznel kıstaslardır. Nitekim ben de size, işte adını dahi unuttum, hani şu tüm dünyanın yuttuğu “Da Vinci Şifresi” yazarını berbat bulduğumu söylerim. Biter.

Anlaştık ama elinizi vicdanınıza koyun ve “büyük” sıfatına bir de şu çerçeveden bakın:

Milleti, ırkı, lisanı ne olursa olsun, eğer bir edebiyatçı evrensel addedilen kıstasların zirvesine tırmanıyorsa; eserleri onlarca ve onlarca dile çevriliyorsa; dünyanın en prestijli ödüllerini alıyor veya bunlara aday gösteriliyorsa, burada küláhı öne koyup düşünmek gerekir.

Pamuk yukarıdaki tür “pazarlama” değil, o evrensel ölçekte “edebiyat” yapıyor.

Tabii burada hemen, “saftirik, zaten Orhan Pamuk önce tercümeyi tasarlayıp, sonra yazıyor” cinsi ucuz, kıskanç ve vasatlık zaptiyesi “eleştiri”yi (!) duyar gibi oluyorum.

Yok canım, şu iş ne de kolaymış yahu, demek iyi yazar iyi mütercimden çıkıyor!

* * *

İLKİN şunu söyleyeyim ki, her yazan insan yalnız ve yalnız yazdığı anki lisana aittir!

Arjantinli Borges’in veya Portekizli Pessoa’nın İngilizce istisnaları için dahi geçerlidir.

Üstelik, yedi düvelde ve Türkiye’ye benzer biçimde, kendi ülke egzotikalarını kullanıp uluslararası kariyer arayan binlerce yazar numunesi var ama, niçin hiçbiri Pamuk olamıyor?

Yoksa batı Nişantaşlı dev romancımızı cımbızla seçerek ona “iltimas mı geçiyor”?

Breh, breh, demek Orhan Pamuk yayıncı, çevirmen, eleştirmen ve jürileri öyle bir “tavlamış” (!) ki hazretler, kendisinin kara kaşı ve şimdilerde de elli üç yaşın kır saçı için kitapçıları, kütüphaneleri, medyaları “Büyük Türk”ün eser ve portreleriyle dolduruyorlar.

O halde Devlet’imize şu çağrıyı yapıyorum, aman teliflerin on misli parayı sakınmadan Pamuk’u “PR”cı diye alsın, zira böyle beceriye sahip başka şahıs veya şirket bulunamaz!

* * *

AMA biliyorum, “vasatlık zaptiyeleri” esas olarak “ey bedbaht, Pamuk Türkiye’yi ’karaladığı’ (!) için dışarıda baş tácı ediliyor” diyeceler ki, zaten kasten sona bıraktım.

Yalan! Kuyruklu yalan! Sunturlu yalan!

Bu yalanın ipliğini pazara, dünkü “aydın kimliği”ne oturtarak cumartesi çıkartacağım.

Yorumlar kapatıldı.