İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Kimliğini yitirmek..

Uluç Gürkan

Orhan Pamuk bu kez İngiltere’nin Times gazetesine konuşmuş. ‘Ermeni olaylarının tabu olduğu ve tartışılmadığı bir ülke’ olarak tanımladığı Türkiye’de yaşamanın kendisi için ‘küçük düşürücü’ olduğunu buyurmuş.

Ne dersiniz?. Orhan Pamuk, dünyadaki pek çok büyük yazarın yaptığı gibi, ülkesi ve ulusu için daha iyinin, daha güzelin mi peşinde? Türkiye’yi ve Türkleri bu niyetle mi eleştiriyor böylesine acımasızca?

Yoksa Orhan Pamuk, son zamanlarda kimi aydın ve siyaset çevrelerinde giderek bir hastalık haline gelen bir kompleksle kimlik inkarcılığı mı yapıyor? Bu arada, yargılanması gündeme gelince de AB korumasına sığınıp kahraman rolünü mü oynuyor?

Bu soruları yanıtlamak için, Orhan Pamuk ile kimi aydın ve siyaset çevrelerinin unuttuğu, bize de unutturmaya çalıştığı bazı gerçekleri hatırlamakta yarar var.

Ermeni olaylarının tartışılması bazı ülkelerde gerçekten tabudur. Başta Fransa, İsviçre ve çok sayıda ABD eyaleti olmak üzere kimi Batılı ülkelerde ‘soykırım olmamıştır’ demek yasal olarak suçtur. 1915-1919 yıllarında yaşananların soykırım değil, savaş trajedisi olduğunu söylerseniz eğer, hapse girme tehdidiyle karşı karşıya kalırsınız.

Türkiye’de ise bırakın tartışmayı, Türkiye’yi peşin hükümle yargılamak dahi serbesttir.

Türkiye’deki kimi üniversitelerde, Ermeni iddialarını ‘kraldan fazla kralcı’ bir çabayla sahiplenen tarih kürsüleri vardır. Bunlar, ‘Türkiye’ye haksızlık yapılmıyor mu’ diyecek dinleyicilerin dahi dışlandığı konferanslarda yalan yanlış her türlü soykırım şakşakçılığını yapabilmektedir.

Orhan Pamuk ise yabancı basında, ‘kullandığı sözcükleri dahi dikkatli seçiyormuş’ izlenimi vererek şov yapmak yerine, Türkiye’deki her televizyon kanalında ve her gazetede dilediği gibi konuşabilecek konumdadır. CNN Türk’te kendisine bahşedilen onlarca saatlik solo program sadece bir örnektir.

***

Türkiye’de oldukça tehlikeli bir ‘kimlik tartışması’ yaşanıyor. Orhan Pamuk da, Ermenilerin tarihi gerçekleri çarpıtan iddialarına destek vererek, bir bakıma bu tartışmayı körüklüyor.

Bu tartışmada öncelikle, ‘Türk ulusu’ kavramı ülkenin üst kimliği olarak reddediliyor. Bunun için ‘köken’ vurgusu yapılarak ‘Türklük’, etnik temeli olan herhangi bir alt kimlik düzeyine indirgeniyor.

Üst kimlik niyetine de, ‘Türkiyelilik’ ve ‘Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlığı’ gibi coğrafi, hukuki kimi temelsiz tanımlamalar yapılıyor. Bunun yanında, ülkenin birleştirici çimentosunun ‘din’ olduğu söylemi siyasetin en tepe noktalarında gündeme sokuluyor.

Bu tartışma, Türkiye’nin ülkesi ve ulusuyla birliğine, bütünlüğüne hiç bir yarar getirmiyor. Tam aksine, etnik ve dini farklılıkları ön plana çıkarıp hukukileştirmeye çalıştığı için ayrıştırıcı bir etki yapıyor.

Dini ele alalım.. Yönetimsel ‘helal gıda’ fantazisi veya kimi belediyelerin içki yasağı zorlaması, toplumun birleştirici çimentosu olabilir mi? Mezhep farklılıklarını yok varsayan zorunlu din dersleri, kaynaştırıcı bir işlev yapabilir mi?

Aynı şekilde, ulusal üst kimlik terk edilince, kim kiminle nasıl yakınlaşabilir? Ülkenin ulusal bir üst kimliği olmazsa, neredeyse tamamı kendisini Türk saymaktan mutluluk duyan Laz, Gürcü, Çerkez, Arnavut ve Boşnak gibi unsurlar farklılaşmaları için özellikle tahrik edilmiş olmazlar mı?

Böylesi bir kimlik tartışması, terörle beslenen Kürt ayrılıkçılığının ekmeğine yağ sürmez mi?

***

Aralarında Orhan Pamuk’un da bulunduğu kimi aydın ve siyaset çevrelerinin, süregelen bu kimlik tartışmasında ‘öz kimliklerini terk etmeyi’ seçtikleri anlaşılmaktadır.

Bu, kendi bilecekleri bir iştir. Ne onları, ne de ülkenin sokaklarında ‘T.C. vatandaşlığı istemiyoruz.. Türkiye, Türklerin yaşadığı yer bizim olamaz.. Anadolu Federasyonu’nun kurucu halkı olacağız’ diye alabildiğine bağıran Kürt marjinallerini gruplarını zorlayabiliriz.onlar nasıl tanımlamak

Ancak, onlar da şunu bilmeliler. Başkalarına beğendirmek uğruna bizim öz kimliğimizi değiştirmek gibi bir sapkınlığımız olamaz. Bunu Türk ulusundan kimse beklemesin.

Yorumlar kapatıldı.