İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

DİPLOMASİDE, KİM KİM’İ VE NASIL SATIN ALIYOR (MUŞ)?

Raffi A. Hermonn

P a r i s

Paris’te görev süresi biten, Büyükelçimiz Uluç Özülker, Ermeni Soykırımı Yasası (!) çıkması ve Türkiye’nin AB’ye tam üyeliğine, Fransa’nın (hem de onların deyimiyle) “göbek havası” oynar gibi kıvırmasına, engel olamamışlığa, mazeret gösterirce sarfettiği : “280 bin Ermeni oyuna satıldık !” demesi, bizi önce şaşırttı ve sonra da üzdü.

Önce şaşırmamız ve sonra da üzülmemizin nedenlerine gelince :

Efendim, Uluç Özülker ekselansları gibi deneyimli bir diplomatımızın, daha çok

popüler siyaset yapmayı tercih etmiş, Ortadoğu’lu bazı siyasetçilere yaraşır paha’da bir tespitte bulunması.

Böyle düşündüğüne ihtimâl vermememize rağmen (yoksa Allah muhafaza, pırıl pırıl dışişlerimizin, kadrolarının niteliğini tartışmak gündeme gelir), bu diplomatımızın, benzeri bir… ifadede bulunma durumunda kalması bile, şaşırtıcı ve üzücüdür.

Yoksa sayın Büyükelçimiz, bir ülkede görev ifâ eden bir elçiliğin, eninde sonunda

resmen bir “lobi” kuruluşu olduğunu; lobi kuruluşlarının da ne kadar başarılı olurlarsa olsunlar, sonuç üzerinde, o da ender görülen durumlarda, % 20 rol oynayabildiklerini; hele “resmi” kuruluşlar tarafından olduğu takdirde ise, bu oranın hepten aşağı indiğini, pek âlâ bilir.

Dolayısıyla, Dışişleri yöneticilerinin bile, kendisinden “Fransa Asamblesi’nden, Soykırımı Yasası’nı çıkmasına neden engel olamadın ?” ya da “Fransa’nın, Türkiye’nin AB ile, ne statüde ilişki içinde olacağı konusunda, kıvırtmasına neden engel olmadın ?” diye soramayacaklarını da, çok iyi bilir.

Fransa gibi bir ülkenin, dış politikasında, hele “iç politikasına âlet edecek kadar” önemsediği bir dış politika dosyasına şu / bu yönde etkileyebilmek; (Mülkiye hocası, Prof. Baskın Oran’ın dediği gibi) “Orta büyüklükteki bir devlet : Türkiye” değil, ABD gibi bir “Büyük devlet”in elçiliğinin bile, haddini aşar.

ABD çok çok, bizzat kendi devlet ağırlığıyla, bir devletin dışişlerinin şu veya bu dosyasını, şu veya bu yönde etkiliyebilir; tabii bu inkâr edilmez ama bunu devletin kendi ağırlığı ile yapar, ABD’nin şu ya da bu ülkede bulunan elçiliği ile değil !

Mesleğimiz gereği, özellille (Türkiye, Ermenistan, Fransa) üç devlet diplomatları ile, yakın temas etme imkânına sahip olduğumuzdan, Büyükelçi hatta 3. sınıf kâtiplerin bile, açıkça söylemeseler de, içten içe görevde bulundukları ve temsil ettikleri ülkelerin ilişkilerinde, mutlak belirleyici bir rol oynadıklarına inandıklarını bilirim, doğaldır da…

Dolayısıyla, hiç bir devletin, diplomatlarına “Neden bu işe engel olamadınız ?” gibi bir… fırça çekmeye; hiç bir devletin diplomatının da, görevde bulunduğu ve temsil ettiği ülkelerin ilişkilerinde, kendisinin belirleyici bir rol oynadığına inanması âbestir.

Zirâ, bir devletin temsilcisi, hangi derecede olursa olsun, sonuçta bir memurdur ve bir memurdan da, belli bir noktadan öte, yaratıcılıkta bulunması, temsil ettiği devlet veya kuruluşu eleştirecek kadar objektif olması v.s. beklenemez. Beklenemediği için de, söylediklerinin “inandırıcılığı” sınırlıdır.

Yâni, ne Fransa, 280 bin Ermeni kökenli yurttaşının, satın alabileceği kadar ufak

ne de Fransa’daki 280 bin Ermeni, Fransa’yı satın alabilecek (!) çapta, büyüktürler.

Pekiyi, nedir meselenin “bam teli ?” öyleyse ?…

Paris’teki görev süresini bitiren, Büyükelçimiz Uluç Özülker : “280 bin Ermeni oyuna satıldık !” gibi, Şeyh-ül muharririn’imiz Burhan Felek’in “Pazar Fıkraları”ndaki kahramanlarından “Emekli Konsolos” tipine ait ifadeler kullanmak yerine : “Türkiye olarak, artık benzeri dosyaları yurtdışında, bildik şekilde savunacak yerimiz kalmadı. Fransa gibi devletler, artık inanmadıkları ama Soğuk Savaş hatırına, Türkiye gibi ülkelerin zayıf dosyalarını desteklemek yerine, gereği neyse onu yapıyorlar. Dolayısıyla değişen dünya parametreleri ışığında, Türkiyemiz artık, eskiden geçerli olan strateji ve o stratejiye ulaşmak için, yine eski taktiklerle, hareket edemez !” demesi gerekirdi.

Böyle bir ifadenin kullanılmasını, eskilerden gelmiş bir diplomattan beklemek veya salık vermek, naif bir tutumdur mu diyorsunuz ?

Tamam, o zaman, büyükelçimiz hiç birşey demeseydi, zannediyoruz daha doğru

olurdu. Zirâ eğer eskiden “olmamıştır !” demekle, günümüzü gün edebiliyor ve halının altına süpürebiliyorduksa, artık bugün “ne olmuştur ?” diye sorma ve halı altındakileri gün ışığına çıkarma zamanıdır ! Bunun farkına varmasak veya varmayı istemesek de….

Yorumlar kapatıldı.