İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

İstanbul Rum Başpiskoposluğu

Yunanistan’da “Patrikhane” konusuyla ilgilenen yazarların görüşü, 1923 Lozan Barış Konferansı ve Antlaşması’ndan sonra, “Patrikhane”nin hukuki, idari, siyasi ve adli yetkisinin kaldırıldığı yönünde olup bunun da esasen Başpiskoposluk olduğudur

TURGAY CİN

Patrik, Yunanca sözlükte, “birinci başkan, millet başı, pederlerin, piskoposların başı, Patriklik derecesidir”. [Vizantiu, Sk.D.: Leksikon epitomu tis Ellinikis glossis (Yunan Dili Sözlüğü) Atina 1939, s. 943.] Başka bir Yunanca sözlükte ise “en yüksek kilise iktidarı, çok sayıda manastır patrikhaneye bağlıdır” [Varmazi, N.: To vasiko erminevtiko leksiko tis neoellinikis glossas (Çağdaş Yunan Dili Temel Tercüme Sözlüğü, Atina 1983, s. 572.] diyerek, Patriğin idari yetkisini dile getiriyor. Başpiskopos için ise, “bir bölgedeki Piskoposların şefi, amiri”, [Varmazi, s. 134.] “Piskoposlar arasında birinci sırada, Patriğin altında olan” [Vizantiu, s. 182.] olarak bahsediliyor. Piskoposluk tamamen, münhasıran dinle ilgilidir. Oysa Patriklik, aynı zamanda idari yetkilerle alâkalıdır. Patriklik bu bakımdan Piskoposluktan hiyerarşik olarak daha üstün bir konumdadır. Sorun, Yunanlıların ve Rumların iddia ettiği gibi “İstanbul Rum Patriği”, Osmanlı döneminde kullandığı “Patriklik” ve “Evrensel (Ekümenik) Patrikhane” unvanlarını, 1923 Lozan Barış Konferansı’ndan, sonra da kullanıp kullanamayacağıdır.

“Fesat yuvası”

1912 ile 1922 yılları arasındaki dönem, Türk-Yunan çatışmalarının, savaşların ve krizlerin doruğa ulaştığı ve düşmanlıkların arttığı yıllardır. 1923 Lozan Barış Antlaşması ile İstanbul il sınırları hariç Anadolu’dan ve Doğu Trakya’dan Ortodoks Hıristiyanlar nüfus mübadelesi ile Yunanistan’a gönderildi. Atatürk, “fesat yuvası” olarak nitelendirdiği “Patrikhane”nin de Türkiye’den gönderilmesini istedi. Lozan Barış Konferansı görüşmelerinde Seha. L. Meray’a göre, “İsmet Paşa, Patrikliğin siyasal ya da yönetime ilişkin işlerle bundan böyle hiç uğraşmayacağı, yalnız salt din alanına giren işlerle yetineceği konusunda, Konferans önünde, Müttefik Temsilci Heyetlerinin ve Yunan Temsilci Heyetinin yapmış oldukları resmi konuşmaları ve verdikleri garantileri senet saymaktadır.” [Meray, S. L.: (Çeviren) Lozan Barış Konferansı, Tutanaklar Belgeler, Takım: I, Cilt: I, Kitap: 1, YKY. Yayınları, İstanbul 2001, s. 332.]

Yunanlı yazar Valaku-Theodorudi’ye göre de, “Bütün esaslı fikirlerin ortaya konulmasından sonra, İsmet Paşa, müttefiklerin beyanatlarını göz önünde bulundurarak, Patrikhane’nin herhangi bir şekilde siyasi veya idari karakterli faaliyetlerde bulunmamak ve yetki alanının tamamen dini karakterli sorunlarla sınırlandırılması koşulları ile (‘Patrikhane’nin İstanbul’dan gönderilmesi) talebini geri çektiğini beyan etti.” [Valaku -Theodorudi, M.: To Nomiko perigrama tu İkumeniku Patriarhiu sta plesia tis diethnus kinotitas (Uluslararası Camia Çerçevesinde Evrensel Patrikhanenin Hukuki Statüsünün Ana Hatları), Ant. Sakkula Yayınları, Atina Selânik 2001, s. 30.] Aynı yazarın ifadesiyle, “Küçük Asya felâketi, 1923 tarihli Lozan Antlaşması, Evrensel Patrikhane’nin Küçük Asya’daki cemaatinin mübadeleye tabi tutulmasıyla birlikte, Patrikhane’nin çırılçıplak kalması ve özellikle de Patrik Konstantinos’un mübadeleye tabi tutulması suretiyle sınır dışı edilmesinin ardından Evrensel Patrikhane’nin yerinin Türkiye’de güvencesiz olması nedenleriyle sorun boyut değiştirdi.” [Valaku Theodorudi, M.: Politikes ke sintagmatikes ptihes tu kathestotos ton Neon Horon (Yeni Ülkeler Statüsünün Siyasi ve Anayasal Boyutları), Epektasi Yayınları, Katerini 2003. s. 33.] Yine aynı yazarın konumuzla ilgili ifadeleri aynen şöyledir: “… yabancı devletlere ait olan Metropolitlere hükmedemeyeceğini Evrensel Patrikhane de tanımaktadır” [Valaku-Theodorudi, Politikes, s. 104.]

Buna göre, “Patrikhane” Lozan Barış Konferansı’nda İstanbul il sınırları içinde yaşayan Rumların sadece basit bir Başpiskoposu olarak kalmıştır. İstanbul Başpiskoposu, Lozan Barış Konferansı’ndan sonra yabancı devletlerdeki despotları ve rahipleri artık atayamaz, yönetemez. Çünkü, Osmanlı döneminin “Patrikhanesi”ni, yine Valaku-Theodorudi’nin ifadesi ile 1923 “Lozan Barış Andalaşması imha etti ve sadece basit bir Metropolitliğe dönüştürdü.” [Valaku-Theodorudi, Politikes s.122.] Kısaca ifade etmemiz gerekirse, “Patrikhane”nin, “Patriklik ve evrensellikle” alâkası Lozan Barış Konferansı’nda ortadan kaldırıldı.

Yunanlı ilahiyatçı yazar Sidiras’a göre de, Patriklik unvanı sadece idari bir unvandır ve din ile ilgili değildir. Oysa Başpiskoposluk unvanı münhasıran dinle ilgili ruhani, ilâhi bir unvandır. [Sidiras, İ. 13.11.2003 tarihli Hronos gazetesi] Buna göre, yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nde Halifelik kaldırılırken, “Patrikhane”nin rolü de önemli ölçüde sınırlandırıldı.

Patrik/Başpiskopos

1923 tarihli Lozan Barış Konferansı gereği, Fener “Patriği” yerine, İstanbul Rum Başpiskoposu denilmesi doğru olacaktır. Çünkü “Patrik” dediğimizde İstanbul Rumlarının Başpiskoposu’nun, Osmanlı devleti döneminde sahip olduğu, ancak 1923 Lozan Barış Konferansı’nda iptal edilen imtiyazlarını, millet başı, siyasi, idari ve adli gibi yetkilerinin de zımni olarak kabul edildiği anlamına gelebileceğini düşünüyoruz.

İstanbul Rum Başpiskoposu’nun cemaati içinde ibadet etmesi, mum yakması, vaftiz yapması, öğretme yoluyla tebliğ ve ilân etmesi, dini bir toplantıda dini konuşma yapması gibi eylemleri, münhasıran dinle ilgili konulardır. Ama dini bir liderin, Başpiskopos’un, Amerika, Avustralya ve Yunanistan gibi Türkiye dışında bulunan diğer kiliseler üzerinde egemenlik kurarak, onların dini liderlerinin atanmasına karışması, Patriklik unvanının idari yetkisinin kullanılması anlamına geliyor, ki bunun aynı zamanda siyasi yansımaları ve sonuçları da vardır. Bu da Lozan Konferansı’nda yasaklanmıştır. Bu, kilise ve dinle ilgili idari bir yetkinin kullanılmasıdır diyenler de olabilir. Bir yönüyle evet dinle de ilgilidir. Ama münhasıran dini konular değildir. Din kurumlarının örgütlenmesi ve yönetimiyle ilgilidir. Başka bir deyişle dolaylı olarak dinle ilgilidir. Kültürel haklar boyutunu aşıp siyasi haklar ve bir anlamda kolektif haklar elde etmeye yöneliktir.

Sonuç olarak, Yunanistan’da “Patrikhane” konusuyla ilgilenen yazarların görüşleri, 1923 Lozan Barış Konferansı ve Andlaşması’ndan sonra, “Patrikhane”nin hukuki, idari, siyasi ve adli yetkisinin kaldırıldığı yönünde olup, bunun da esasen Başpiskoposluk olduğudur.

Ancak durum bu olmasına rağmen, Rumlar ve Yunanlıların, İstanbul Rum Başpiskoposluğu’nun statüsünün 1923 Lozan Barış Konferansı’ndan sonra da ve özellikle Türkiye’nin AB’ye tam üye olması süreci ile birlikte, 1923 öncesine dönülmesi ve hatta bununla yetinilmeyip ondan bile daha ileri bir statü kazandırılması arzu ve hayali içinde oldukları gözlemleniyor.

TURGAY CİN: EÜ, Yrd. Doç. Dr.

Yorumlar kapatıldı.