İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Rektörün ve bizim dramımız

Ferai Tınç

BAZEN bir bilezik, bazen de bir kurdele sessiz kitlelerin dilini çözüverir.

İfade edilemeyen duyguları anlatmak, duyurulamayan talepleri duyurmak mümkün olur.

İşte bunun için dün aldığım bir habere çok sevindim. ODTÜ’de bir grup öğretim üyesi Prof. Aşkın’ın başına gelenleri protesto için ‘Beyaz kurdele’ kampanyası başlatıyorlar.

Durum giderek, ‘Olay mahkemeye intikal etti’ tarafsızlığını taşıyamayacak seviyeye ulaştı.

Ortada resmen insan hakları ihlali var.

Kapkaççıların, hırsızların bile ‘TCK yanlış yorumlanıyor’ gerekçesi ile serbest yargılandıkları bir sırada, bir rektörün, usulsüzlük suçlamasıyla ilgili olarak tutuklanmasını sadece hukuki bir olay olarak değerlendirmek, özgür düşünceye sahip insanları ikna etmiyor.

Profesör Aşkın, siyasi intikam kurbanı.

İstanbul ve Ankara gibi büyük kentlerde kolay devreye giremeyen intikam çarkını, gözden uzak yerlerde harekete geçirmek daha kolay.

Üstelik de seçim dönemi yaklaşırken tabana doğrudan ulaşan bir mesaj.

BEYAZ KURDELELER

BİRÇOK konuda görüş ayrılığı olabilir, farklı görüşler etrafında gruplaşmalar meydana gelebilir, ama insan hakları konusunda böyle bir ayrım olmamalı.

Bizimkilerin insan hakları kutsal, bizim gibi düşünmeyenlerin haklarına saygı ‘mekruh’.

Yok böyle bir şey.

Bu anlayışın sadece Van Üniversitesi Rektörü Aşkın ile sınırlı kalmayacağı anlaşılıyor. Anadolu’da bazı rektörler hakkında açılan soruşturmalar, ‘son beş yılın bütün makbuzlarını gönderin’ cinsinden uygulamalar intikam hukukunun yeni suçlular aradığını gösteriyor.

Siyasi iktidar karar verirse, suçlu yaratmak çok kolay. Ama siyaseti bozar.

Bunlara karşı haksızlığa uğradığını inanan bir kitlenin, üniversitenin Beyaz Kurdele fikrini tuttum.

Beyaz kurdeleler, intikam politikalarına karşı insan haklarına uyum çağrısı olarak yakalara takılacak.

TCK KILICI DOĞRUYOR

HUKUK bir intikam aracı olarak kullanılmaya başlandığında bunun sonu yok.

İşte bizim başımıza gelenler. Ermeni iddialarıyla ilgili konferansı engellemeye çalışan grubun girişimi ile Hasan Cemal, Haluk Şahin, İsmet Berkan, Murat Belge ve Erol Katırcıoğlu hakkında, yasaklama kararını eleştirdikleri için dava açılıyor.

Basın kuruluşlarının, TCK değişikliği sırasında, ‘basın özgürlüğü herkese gereklidir’ diyerek karşı çıktıkları maddeler, bugün gözdağı vermek için kılıf olarak kullanılıyor.

Liste bununla sınırlı değil. Yaptığı röportaj nedeniyle hakkında hapis cezası istemiyle dava açılan Neşe Düzel gibi başka meslektaşlar da var.

Şu ya da bu gerekçe ile insan hakları ihlalinde ya da basın özgürlüğünü sınırlamada, farklı kamplar aynı kafayla hareket ediyor. Yani yok birbirimizden farkımız.

Pekiyi biz ne yapacağız? Susup oturmak da bir mücadele yöntemi olabilir aslında. Akademi ve medya mensuplarına karşı davalar kabarır, cezaevleri gazeteciler ve akademisyenlerle dolar.

Bir koğuşta rektörler ve akademisyenler, diğerinde gazeteciler.

Ne görüntü ama. Yok Türkiye’nin vereceği bu görüntüyü ben içime sindiremiyorum.

Biz yine yakalarımıza takalım kurdelelerimizi.

Yorumlar kapatıldı.