İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Kimin eli kimin cebinde?

Servet Kabaklı

DEĞERLİ gönüldaşlarım, birliği, bütünlüğü, dirliği dış ve ve dışarıdan güdümlü iç tehdîd altında bulunan, yedi cihandan binlerce casusun cirit attığı, el kol sallamak bir yana, dilini her yere soktuğu azîz vatanımızda, gün geçmiyor ki Türk Milleti’ni “cambaza baktıracak” yeni ve sun’i bir gündem maddesi ortaya atılmasın… Dikkatinizden kaçmamıştır. Millî Kimliğimizin sırtından “Britüslerce” hançerlendiği şu günlerde; Bakan olan eşiyle birlikte, aynı masada, aynı protokolle kahvaltıya oturan başörtülü hanımın, daha sonra ayrı masada oturması manşetlere taşınıyor. Daha birkaç ay önce, aynı gazeteden başörtülülere saldıran “vıcık” da ne gariptir ki “başörtülü hanımın savunucusu oluyor…” Ne demişler?.. “Al gülüm, ver gülüm!..” Yeter ki millet cambaza baksın!..

Abdurrahim Karakoç Ustamız’ın, “Hasan’a Mektuplar”ın birinde, “vatan borcu”nu ödemeye giden Hasan’ımıza nasıl dert yandığını bir hatırlayalım mı?..

“Sorma Hasan sorma köyün halini,

Yıkıldı köprüler geçemez olduk;

Herifler her yere sokar elini,

Keyfimize göre s…..z olduk!..”

Kimin eli kimin cebinde?… İnanın şaşırır hale geldik. Batı Emperyalizmi’nin ajanları ve bu ajanların bilmem kaçıncı dereceden piyonları, Türkiye’yi “dingonun ahırı” zannedip üst perdeden anırıyorlar…

Başbakan tartışmaya açmıştır…

ÇİFTE standartçı Avrupa’nın Ankara’daki “erkek Karen Fogg’u” esip savuruyor… “Türkiye azınlıklar konusunda kendisini Lozan’la sınırlayamaz. Olaya Avrupa standartları açısından bakmalıdır” diyerek, “Türkiyeli Medya” üzerinden çifteler savuruyor. Bu “deyyus-u ekber”e; “Sen kimsin de Türkiye’ye uydurma azınlıklar ve bu uydurma azınlıklara akıllara zarar haklar dayatmaya çalışıyorsun. Türkiye’nin iç işlerine müdahale etmek, biz lûtfedip tanımışken, Lozan’ı tanımamak senin ne haddine!.. Avrupa’nın standardı kendine göre başka, bize göre başka mı oluyor, bu ne ikiyüzlülüktür?!.. Derhal geldiğin yere defol” demek, elbette devlet adamlığına yakışır bir yiğitlik… Ama görünüz ki her yiğidin (!) yoğurt yeme tarzı kendine göre… “Lozan’ı tartışmayız” denilerek; ayaküstü, monşervarî bir kıvırtmayla cevap veriliyor.

“PKK flamaları açılması da savaş uçaklarının uçması da doğru değil” gibi, “Şemdinli’lilerin şahitliği şaibeli olur, terör örgütünün tehdîdi altındalar” gibi sözlerle, Türkiye’nin Güneydoğu’sunda devletin otoritesini; “tartışılır” vaziyete getiren “Türkiyeli Başbakan”ın; hele hele “üst kimliğimiz Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığıdır” lafı; okyanus ötesindeki “tek dişi kalmış canavarın”, Ankara’da cami duvarına işeyen üst düzey “bilmem ne yedi başıcısını” heyecanlandırıyor. Bu gafı duyar duymaz lafı oturtuyor Amerikalı (demek ki ABD vatandaşı değil, Amerikalı)…

“Başbakan Lozan’ı tartışmaya açmıştır!..”

Yani demek istiyor ki Amerikalı; “Lozan da ne oluyor, Sevr’e gelin de oturun önümüze, saçlarınızı tarayalım…” Bu “üst düzey” Amerikalı’ya, meselâ Dışişleri Sözcüsü’nün, aynı yolla, yani “Türkiyeli Medya” vasıtasıyla bir cevap verdiğini duydunuz mu acaba?..

Hey gidi Lozan…

HEY gidi Lozan Muahedesi… Bir zamanlar şimdiki “Türkiyeli Başbakan” dahil, birçoğumuz “Lozan Antlaşması’nın hezimet mi, yoksa zafer mi olduğunu” tartışırdık. Kadir Mısıroğlu Bey’in kulakları çınlasın… Şimdi kimimiz Lozan’a sarılıyor hale getirildik; kimileri de mankurt kafalı ilim adamı müsveddelerinin ve “karga kılavuzlarının” rehberliğinde Lozan’ı tartışılır, Sevr tuzağına yatırılır hale getiriliyorlar…

Adına “FİFA” denilen dünyanın 1 numaralı “ayak topu kuruluşu”, tam da zamanına isabet ettirerek, CİA’dan bilgilenmeli taşeron ajansı vasıtasıyla Türkiye’ye “al sana ayak oyunu” diyor. Türkiye’nin Anayasası’nın değiştirilmez maddeleri arasında “Resmî dil Türkçe’dir” diye yazılıymış. Umurlarında mı?… Kış kışlığını yapacak, puşt da puştluğunu!.. Nasıl olsa kuru bir özür dilenir, sonra bu özür unutulur ve yol olur yol!.. Haydi buyurun, hiç olmazsa bir yiğitlik yapın da görelim ne yoğurt yediğinizi!.. “Türkiye’nin resmî dili, Türkçe ve Kürtçe’dir” diye yazdıkları, yıllık mıdır, almanak mıdır, her ne ise yumurtladıkları o herzeyi toplattıktan sonra topak haline getirip yutmazlarsa, 2006 Avrupa Kupası’ndan ve 2008 Dünya Kupası’ndan, onlar sizi haksız yere ve “haçlı kafasıyla” atmadan çekileceğinizi söyleyin de görelim!..

Gelelim Roj TV meselesine… Eli kanlı, bölücü PKK çetesinin bu terör kanalına, Hakkari’nin CHP’li “ağa” Milletvekili Esat Canan beyanat veriyor ve kendisini; “Bölgemizin halkına, kültürüne hizmet eden televizyon kanalına konuştum. Benden önce de çok konuşanlar oldu” diye savunuyor. CHP’nin başındaki “Hırçın Deniz”in olaya bakışı, “Türkiyeli Başbakan” kadar şaşı… “Siz bu hain kanala izin vermeseydiniz, benimki de hainlik etmezdi. Ne yapalım yani” gibisinden heyheyleniyor!.. Şimdi Canan’ın “Bunlar da Roj TV’ye konuştular” diyerek, verdiği listeye bakalım!..

“Hüsamettin Cindoruk (TBMM eski Başkanı), Sami Selçuk (Yargıtay eski Başkanı), Murat Karayalçın (SHP Genel Başkanı), İnal Batu (CHP milletvekili), Ertuğrul Yalçınbayır (AKP milletvekili), Züheyr Amber (Anavatan milletvekili), Naci Aslan (AKP milletvekili), Mehmet Bekaroğlu (eski Fazilet Partisi milletvekili), Sebgetullah Seydaoğlu (eski ANAP milletvekili), Mahir Kaynak (eski MİT’çi), Mehmet Elkatmış (Eski FP milletvekili) Eyüp Aşık (eski ANAP’lı Bakan), Fikri Sağlar (Eski Bakan), Hayri Kozakçıoğlu ( DYP eski Milletvekili).”

Listede adı geçen kişiler, eğer bu terör kanalında konuştularsa, niçin konuştuklarını ve neler konuştuklarını derhal açıklamak zorundadırlar. Eğer açıklamazlarsa, bir kısım “Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşı” nın gözünde büyüyeceklerdir belki… Ancak, Büyük Türk Milleti’nin gözünde, mercek yardımıyla bile görünemeyecek derekede küçüleceklerdir…

Yorumlar kapatıldı.