İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Türkiye referandumluk

Giordano Bruno Guerri

Türkiye’nin AB’ye katılımı büyük bir sorun ve de tehlike teşkil ediyor. AB’nin sorumluları ise bu sorunu Avrupa vatandaşlarından gizliyor. Şimdilerde sorunlar ve tehlikeler Kıbrıs meselesi gibi uluslararası anlaşmazlıklar ve Türkiye’nin gerçekleştirdiği halde bir türlü kabul etmediği Ermeni soykırımı kullanılarak gizleniyor. Ne olursa olsun asıl soru şu: Evimize kimi alıyoruz?

Bu soruya cevaben, biraz da kafaları bulandırmak amacıyla, Türkiye’nin 10 yıldan önce AB’ye katılamayacağını söylüyorlar. Sanki bu süre çok uzunmuş gibi! Belki de herkesi ve her şeyi entegre etmeye ve de hazmetmeye çalışan bir AB için bu uzun bir süre… AB’yi sağlamlaştırmadan genişletmeyi öngören talihsiz tez üstün çıktı. Şimdi sıra özellikle göçmen üreten aday/üye ülkelerde: Doğu Avrupa ülkeleri, eski Yugoslavya ve Türkiye gibi… “Topluluk vatandaşı olmayanlar sorunu” bu insanların büyük bir bölümünün topluluk vatandaşı haline getirilmesiyle ortadan kaldırılacak.

İnsan ömrü için 10 yıl uzun bir süre, ancak söz konusu olan bir halkın ömrü ise o zaman da bu süre aslında çok çok kısa. Hitler, Mussolini ve Stalin gibi diktatörler kendi halklarını 10, 20 hatta 30 yılda değiştiremedi. Tıpkı Atatürk’ün, çok daha uzun bir süre içinde o büyük Batı yanlısı ve laik devrimleri yoluyla halkının dindarlığını değiştiremediği gibi…

Boşuna sevinmeyin

Türkiye’nin AB’ye katılımının “büyük bir iş” olacağı söyleniyor ve bu düşünceyle sevinçten havalara uçuluyor. Çünkü bu devasa ülkenin altyapısı, telekomünikasyonu, demiryolları ve otoyolları yeniden veya yeni baştan yapılacak. Bu doğru ancak bu geri kalmış sanayinin, tarımın, eğitimin ve de ekonominin finansmanı da AB vatandaşlarının cebinden gerçekleştirilecek.

Örneğin hızla artan nüfusuyla 70 milyonluk Türkiye, Avrupa Parlamentosu’nda İtalya’dan daha fazla temsilcisiye sahip olacak. Üstelik 20 milyon Türk’ün de Avrupa’ya süratle göç etmesi öngörülüyor ki bunların büyük çoğunluğu da vasıfsız işçiler olarak gidecek. Nasıl olacak? Bu göç üye ülkelerin sosyal yaşantılarında ve ekonomilerinde hangi sonuçları doğuracak?

Ayrıca evimize kendi içinde halen canlı ve faal bir terörizmi barındıran, Kürtlere karşı kanlı bir iç savaş mücadelesi veren bir ülkeyi alıyoruz. Üstelik de -Kürt sorunu kapsamı içinde- Irak ile çatışma riski taşıyor: Kürdistan yüzünden Irak’a karşı çıkan bir AB nasıl gözüküyor?

Sıra İtalya’da

Son olarak, acaba sıkça söylendiği gibi Türkiye’nin katılımı İslam âlemiyle bir yakınlaşma ve onu kontrol etme fırsatı mı oluşturacak, yoksa İslam’ın zaferini mi temsil edecek? Eğer İslam ile Batı’nın arasında yaşanan durum, medeniyetler çatışması olarak adlandırmak istenilmiyorsa, o zaman “Medeniyetler karşılaşması’ terimini kullansınlar. Bu karşılaşmadan ancak ve ancak binbir zorlukla laik bir Hıristiyanlık üreten köklerimizi sağlam tutarak ve de dışarıdan müdahalelere karşı kendimizi koruyarak galip çıkabiliriz. Bunun için de, madem şimdiye kadar AB ile ilgili konularda İtalyan vatandaşlarının fikirleri hiç sorulmamış, o halde en azından 2015’e kadar gerekli hazırlıklar yapılsın ve Türkiye’nin AB’ye katılımı konusunda İtalya’da referanduma gidilsin. (İtalyan gazetesi, 5 Ekim 2005)

Yorumlar kapatıldı.