İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

6-7 Eylül düşünceleri

Sevinç Çokum

KAYIP İstanbul kitabımda 40’lı ve 50’li yılların İstanbul’unun çeşitli görüntülerini ve kendi çevreme ait gözlemlerimi vermeye çalışırken birkaç sayfaya 6-7 Eylül 1955 olayları da sızdı. O günleri doğru dürüst bilmeyenlerin ve o tarihlerde daha dünyada var olmayanların, hâdiseleri bugün şuradan buradan işiterek değerlendirmeleri pek de sağlıklı olmaz . Yanlış ve eksik olur…

Bir defa 6-7 Eylül olayları malları yağmalanan Rum vatandaşların mağdur edilmesi yanında o zamanki Menderes Hükümeti ile birlikte devleti de ele güne karşı sıkıntıya düşürmüştü. Zaten Menderes ve arkadaşlarının 27 Mayıs 1960 askeri darbesi sonucu kurulan Yassıada Mahkemesi’nde sorgulandıkları birçok konudan biri de buydu.

Düpedüz tertipti

ASLINDA olay o güne kadar bir arada, dostça yaşamış iki toplumu birbirine düşürmek üzere hazırlanmış bir tertip idi. Bugünkü ifadeyle söylersek, provokasyon yâni kışkırtma… Ancak ekalliyetin ticari üstünlüğü, Kıbrıs meselesinin çatallaşmaya başlamasının papaz Makarios öncülüğünde belirgin bir hal alışı, bir kaynağa göre de Selanik’te Atatürk’ün evine bombalı saldırıda bulunulduğu haberi, olayların ilk biçimini şekillendirmişti.

O da neydi?

Düzenli bir yürüyüşle Taksim’e gelip, âbideye çelenk konularak, İstiklal Marşı okunması, sloganlar atılması gibi. Ancak , ne oluyorsa ondan sonra oluyor. Bir takım kılıksız insanlar beliriyor şuradan buradan…Derken İstanbul semt semt, cadde cadde altüst ediliyor, dükkânların içi dışına çıkıyor, kiliselerden bazıları ateşe veriliyor…

Bir taraftan da araçlar içinde gruplar mahallelere dalarak Türk Bayrağı ve Atatürk fotografı veya resmi asılmasını istiyorlar .

Ben çocuktum, seslerle uyandım, kapılara çıktık, gökyüzü kıpkırmızıydı. Beşiktaş balıkpazarının oradaki kilise yanıyormuş, hatta papazı baş aşağı sarkıttıkları da rivayet ediliyordu. Evin üst yanındaki Uzuncaova Caddesinden ard arda araçlar geçiyordu. Otomobiller, kamyonetler, kim ne bulmuşsa… Araçların içindekiler ellerini kollarını sallayıp bir takım sloganlar atıyorlardı. Bize, Alkışlayın, alkışlayın diyordu birileri, biz de henüz çocuk yaşta olduğumuzdan alkışlıyorduk. Ertesi gün Ihlamur Caddesi’nde kumaş toplarının üzerinden zar zor yürüdük. Sıkıyönetim ilan edilmişti ve ortalık jandarma kaynıyordu. Ortabahçe Caddesi’nde eski partal ayakkabıdan geçilmiyordu. Demek ki çapulcular yenilerini giyip eskileri yol ortalarına bırakıvermişlerdi.

Sen vur buruncağızına

EŞİMİN annesi, 6 Eylü’lü 7 Eylül’e bağlayan gece Ortaköy’de yazlık evdeymiş. Deniz tarafında, Türk ve Rum karışık bir mahalle… Bir grup genç gelip kapıya dayanıyorlar. Türk müsün, Rum mu diye sorup bayrak araştırması yapıyorlar. Kayınvalidem, Bayrak kışlık evde .. ne bileyim burda da aklımıza gelmedi..

– Öyleyse burnuna bir yumruk vur da beyaz bir kumaşa kanını dök, bayrak yap teyze!

Eşimin Rumelili olan annesi öyle söz altında kalan biri değildi. O kadar kolaysa sen vur buruncağızına bir yumruk da görelim..” diyor. O tartışmadan sonra da kırmızı beyaz kumaşlar bulup dikiş makinasında hemen bir bayrak hazırlıyor…

Yürüyüşçülerin arasına karışan yağmacıların, gıda maddelerinden giyim kuşama, top top kumaşlara ve beyaz eşyaya kadar birçok malı kamyonlara yükleyip götürdükleri bilinir…

Pastanelerin altı üstüne gelmiş, kimileri çikolataları yiye yiye talanı sürdürmüştür. Ve ne yazık ki zararları yine hükümet karşılamak zorunda kalmıştır. Ne kadarını ödeyebildiyse tabii…

Yorumlar kapatıldı.