İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Hürriyet: Azınlıkların çoğu gitti

1969 Almanya doğumlu olan Dilek Güven, eğitimini siyasal ve
sosyal psikoloji alanında yaptı. ‘İttihat ve Terakki Dönemi
Türk Milliyetçiliği’ teziyle Master’ını yapan Güven,
‘Cumhuriyet Dönemi Azınlık Politikaları Bağlamında 6-7 Eylül
Olayları’ adlı çalışmasıyla doktor oldu.

Çalışmalarını Almanya Bochum Ruhr Üniversitesi’nde
sürdüren Dr. Dilek Türker, olaylar sırasında 60 Rum
kadının tecavüze uğradıklarını söyleyerek Balıklı
Hastanesi’nde başvurduğunu ama gerçek rakamın bundan çok
daha yüksek olduğunu belirtiyor. Dr. Türker, kitabıyla ilgili
sorularımızı cevaplandırdı.

6-7 Eylül’de azınlıkların mallarını ve mülklerini tahrip
edenlerin amacı neydi sizce?

– İlk amacı gayrimüslimleri ürkütüp
göçe sevketmek. Gerçekten, olaylar sonrasında
1955-56 yılı arası tam beş bin Rum göç ediyor. 1955-1962
arası ise yetmiş bin Hıristiyan Türkiye’den gidiyor. Tahrip edilen
dükkánların yüzde 60’ı Rumlara, yüzde 20’si
Ermenilere ve yüzde 12’si Yahudilere ait. 19. ve 20. yüzyılda
çokuluslu imparatorlukların dağılmasıyla birlikte (Osmanlı,
Avusturya-Macaristan) modern ulus-devletler kurulmaya başlandı. Bu
ulus-devletlerin homojen olma iddiaları vardı. Yani sadece bir dinden,
bir milleten oluşma ideali. Fakat imparatorluklarda bu
imkánsızdı. Böylelikle bu devletlerde kaçınılmaz
olarak azınlıklar oluştu. Ulus-devletler, bu azınlıkları yeni ulusun
istikrarını bozabilecek bir tehlike olarak algıladı.

Örneğin, Türkiye ile Yunanistan arasında
gerçekleştirilen mübadele, bu ‘tehlikeleri’ önlemek
için yapıldı. 1940’larda yazılan bir CHP raporu, bunu
açıkça belirtir. Devlet, İstanbul’daki Rum nüfusunun
yoğun olduğununun altını çizer ve bu insanların Yunanistan’la
işbirliği yapabileceği için tehdit oluşturdularını ve İstanbul’u
terk etmeleri gerektiğini vurgular.

İkinci önemli neden ise Kıbrıs’tır. Kıbrıs, o dönem İngiliz
sömürgesi ve Rumlar’ın Yunanistan’la birleşme
çabasından dolayı İngilizler’e karşı silahlı mücadele
içindeler. Türkiye, Kıbrıs davasına ellilerin başında
kayıtsızdır. İngiltere’nin baskısıyla bu politikayı değiştirir.
İngiltere’nin amacı, kamuoyuna asıl sorunun Türkiye ve Yunanistan
arasında olduğunu göstermek. Hatta İngiliz arşivlerinde, ‘İşte
İstanbul’da Rumlara karşı bir ayaklanma çıksa ne kadar iyi olur’
veya ‘Türkleri pasifliklerinden uyandırabilsek’ gibi yazılar var.
Hatta bir rapor, daha bir sene önceden olayları
öngörüyor. 1954 tarihli raporda, ‘Atatürk’ün
Selanik’teki evinde bir bomba patlasa, Yunanlılarla Türkler
birbirine girer’ deniliyor.

Peki neden tek parti döneminde kalkışılmadı böyle bir
yıldırma harekátına?

– Tek parti döneminde de bu politikalar mevcut. Varlık Vergisi,
Trakya olayları, mübadele, 1929’da Ermeniler’in İstanbul’a
göç ettirilmesi. Örneğin, Trakya olayları 6-7
Eylül’e çok benzer. 1934’de Çanakkale’deki
Yahudilerin dükkan ve evleri taşlanır. Olayları halk yaptı denir
ama CHP organize ettirmişti ve amaç Yahudileri İstanbul’a
göç ettirmekti. Şu anda Trakya’da Yahudi yok. DP de bu
politikayi sürdürdü.

Saldırıların organize ise, organizasyonu yapan kim?

– İnsanlar genelde kamyonlarla İstanbul dışından getiriliyor. Mesela
tutuklananların yüzde 80’inin ikametgáhı İstanbul dışında.
Polis teker teker ikametgáh ve meslek tespit etmiş, bu raporlar
Çoker’in arşivinde mevcut. Olay devlet tarafından organize
edildi. Ani bir halk ayaklanması değil.

Halkta ırkçı yaklaşım yok

Müslüman halkın komşularına sahip çıkmasını nasıl
değerlendiriyorsunuz?

– Yüzyıllardan beri birlikte yaşamış insanlar, tabii ki
komşularını koruyacaklar. Korumayanlar da olmuş ama yardım edenler daha
çok. Bu da háláa çok uluslu Osmanlı
kültürün varlığını gösteriyor. İnsanların
Almanya’da Nazi dönemindeki gibi ırkçı bir yaklaşımı yok.

Sonuçları açısından 6-7 Eylül’ün amacına
ulaştığını söyleyebilir misiniz?

– Evet. 1955’de yüz bin Rum yaşıyordu şimdi ise sadece iki bin
kişi kaldı. Gayrimüslilerin çoğu göç etti.
Ekonomi Türkleşti.

İngiltere’nin işi

6-7 Eylül sırasında Yunanistan’ın İstanbul Konsolosu olan emeki
büyükelçi Viron Teodoropulos tarafından yazılan ve 50
yıl Dışişleri Bakanlığı’nın çekmecelerinde gizli kalan
‘Eylül Olayları’ başlıklı rapor dün To Vima Gazetesi’nde
yayınlandı.

Raporda, 6-7 Eylül olaylarına yol açan gelişmelerin
gerçekte 1952 yılında başladığı, İngiltere’nin Kıbrıs politikası
çerçevesinde, Kıbrıs konusunu Türk-Yunan
ilişkileriyle bağdaştırma stratejisini uygulamaya koyduğu savunuluyor.
Öyle ki, dönemin İngiliz Basın Áteşesi, her gün
Türk gazetecileri toplayıp brifing veriyor.

Teodoropulos’un raporunda, ‘Yunanistan Kraliyet ailesinin 1952 yılında
Türkiye’ye yaptığı ziyaret Türk-Yunan dostluğunun zirveye
çıktığı andır. Dönüm noktası, Kıbrıs konusunda 1952’de
yaşanan gelişmelerdir. Kıbrıs meselesinin Türk-Yunan ilişkileriyle
bağlantılı olmasının, İngiltere tarafından suni olarak yaratıldığı
iddiası vardır. Bu iddiayı güçlendiren pek çok
işaret de mevcuttur’ deniliyor.

6-7 Eylül’de İngiliz parmağı

Dr. Dilek Güven de, İngilizler’in 6-7 Eylül olaylarında
önemli bir rol oynadığını belirtiyor. Kitapta, Atina’daki İngiliz
Konsolosu’nun, İngiltere Dışişleri Bakanlığı’na gönderdiği bir
mektuptan bazı bölümler yer alıyor. Mektupta
açıkça, ‘Türkiye ile Yunanistan’ın arası çok
iyi ama Selanik’te Atatürk’ün evine bir şey olsa ne
güzel ortalık karışır’ deniliyor.   

Yorumlar kapatıldı.